23 Aralık 2008 Salı

kategori d

DALTONUN ATOM TEORİSİ
Categories: D
0 Comments
DALTON’UN ATOM TEORİSİ (1803)1- Bütün maddeler, kimyasal bi­leşime girebilen, atom denilen çok küçük parçacıklardan yapılmışlardır.2- Atomlar yok edilemez, yaratı­lamaz, en şiddetli kimyasal değişme­lerde bile bölünemezler.3- Bir elementin bütün atomları, ağırlık bakımından birbirinin benze­ridir. Her elementin atomu başka başka ağırlıktadır.4- Maddeler bu atomların belirli oranlarda birleşmeleriyleoluşur.5- Kimyasal reaksiyonlar madde­lerin ancak atomları veya atom grup­ları arasında olur.6- Fiziksel olaylarda atomların yalnızca dizilişleri değişir. Ne başka elementlerin atomları katılır ye ne de başka atomlarla yer değiştirilir.
window.google_render_ad();
window.google_render_ad();

-->
Nis29
DAĞLAMA
Categories: D
0 Comments
window.google_render_ad();
DAĞLAMA(Biy):Kızdırılmış metal araçlarla hastalıklı dokuların çıkartılması işlemi. Bir za­manlar vücudun çeşitli yerlerinde olu­şan urların yokedilmesi, yaralardaki zedelenmiş dokunun çıkartılması ve ameliyatlardan sonra ortaya çıkabile­cek kanamayı önlemek için çokça başvurulan bir yoldu. Kesilen bir orga­nın yarasına akkor kızgınlığında bir demir çubuk bastırılması, ilkel dağ­lama biçimidir. Bugün bu işlem, elek­trikle kızdırılmış araçlar ile gerçekleş­tirilmektedir.

-->
Nis29
DALAK
Categories: D
0 Comments
DALAK(Biy) İnsanda ortalama ağırlığı 200 gram olangamdır. Dalak, diyaframın altında, midemizin arkasında ve karnımızın sol üst kısmında yeralır. Dokuzuncu ve onbirinci kaburga kemikleri hiza-sındadır.Dalak, içinde toplardamarların yeraldığı kırmızı doku ile atardamar­ların bulunduğu beyazdokudan yapıl­mıştır. Kandamarları dalağa hilus bölgesinden girip çıkarlar. Dolaşımda dalak mekanik düzenleyici rol oynar.Yapısında bulunan kan depolamaya /arayan bölmecikler sindirim sırasın­da şişerler ve dalağın hacmi artar.Sindirim bittikten sonra yine eski ha­lini alır. Dalak kasıldığı zaman kana bol miktarda alyuvar gönderir. Ancak bu durum insanlar için geçerli değil­dir, insanlarda normal alyuvarların depolanması dalakta olmaz. Normal olmayan alyuvarlar burada tutulur ve sonra tahrip edilirler. Kedi, köpek gi­bi hayvanlarda dalak alyuvar deposu olarak görev yapar.Dalakta kandamarlarının yanısıra lenf yumrularında bulunan lenfoid dokular da yeralır. Bu sebeple kan ya­pıcı özelliği de vardır. Ayrıca dalakta yaşlanmış kan hücreleri de tahrip edi­lir.koyu kırmızı renkli lenf or- Bütün bunlara rağmen dalak vücu-~ dumuz için daima gerekli bir organ değildir. Bazı hastalıkların tedavisi için dalağın çıkarılması gerekebilir.Bu durumdaki insanlarda-hiçbir bo­zukluk görülmez.

-->
Nis29
DALGA HAREKETİ
Categories: D
0 Comments
DALGA HAREKETİ (Fte)Dalga, “Esnek bir ortam içinde şekil değişikliğinin yayılması” olarak belirtilir. Esnek bir ortam olarak su alalım ve dalga oluşumunu bu örnek üzerinde açıklayalım.Deney: Su dalgalarının oluşması.Durgun, bir suya bırakılan bir ta­şın, suya düştüğü nokta merkez ol­mak üzere yarıçapı gitgide artan dai­resel şekil değişiklikleri (kırışıklık) meydana getirdiği herkes tarafından görülmüştür. Bu olayda; su, yayılan dalga ile birlikte gitmeyip, yalnız, su­ya düşürülen taşın meydana getirdiği seki I değişikliği nin” yayıldığı, dikkatli bir gözlem sonucunda ortaya çıkarılır.Dalga merkezinde meydana ge­tirilen şekil değişikliği (taşın suya bı­rakılması ile), kendilerinej Şekil deği li ki i kleri nden boyuna ve enine şekil değişikliklerini kısaca açıklayalım.1- Boyuna şekil değişikliği (Bo­yuna dalga):öteki moleküllere aktarılır. Böylece komşu moleküller şekil değişikliğini birbirlerine devrederek (aktararak) dalganın ilerlemesini sağlarlar.O halde yayılan, esnek ortamın molekülleri değil, şekil değişikliği­dir. Not:Işık, ısı ve ses dalgalarıda su dal­gaları gibi yo) alırlar. Su dalgaları yol almakta oldukları yöne doğru dik açı yaparak titreşirler. Bunlara “trans-vers” dalgalar denir. Transvers dal­galar ses dalgalarına benzemez. Çün­kü ses dalgaları gittikleri yol boyunca titreşen, uzunluğuna dalgalardır. Ses dalgalarının yol alabilmesi için maddi bir ortam gereklidir. Zira dalga orta­mın molekülleri ndeki titreşim saye­sinde yol alabilir. Bundan dolayı sesda başka bir dalga hareketi gene tit­reşimlerle olur, yayılma gene mole­külden moleküle olur fakat dalga ha­reketinin kaynağına bağlı olarak hızlı veya yavaş yayılma söz konusudur.Her ortamdaki titreşimler, özel­lik bakımından -molekülden moleküle şekil değişikliğinin aktarılması-aynı­dır. Yalnız titreşimin yönü değişebil­mektedir.1. deneyin sonunda elde edilen şekil değişikliği, boyuna şekil deği­şikliği olmaktadır. Bu şekil değişikli­ği yayılma doğrultusu üzerindedir.2- Enine şekil değişikliği (Enine dalga)Deney 2; Uzunca bir lâstik boru­nun veya kordonun bir ucunu sabitle-yelim. Öteki ucundan gergin olarak tutalım ve kordon yatay durumu al­dıktan sonra (denge hali), elimizi hız­lı olarak yukarı kaldırıp eski yerine getirelim. Elimizle tuttuğumuz uca bir şekil değişikliği vermiş oluruz. Bu şekil değişikliğinin kordon boyun­ca ilerlediğini ve vardığı her noktayı yukarı doğru kaldırıp sonra eski yeri­ne getirdiğini görürüz. Sabitlediği-miz uca varan şekil değişikliği, bura­da yansıma yaparak yön değiştirir ve sonra elimize doğru geri gelir.Burada, yayılan şekil değişikliği, yayılma doğrultusuna diktir. Böyle şekil değişikliğine, enine şekil deği­şikliği denir. Bu şekil değişikliği su dalgalarında da olmaktadır.Peı iyotlu dalgalardenge durumu etrafında aynı hareket-, le birçok defa aşağı yukarı hareket et­tirerek tekrarlarsak birbirlerinin aynı olan birçok enine şekil değişikliği ya­yılır ve bunlar lâstik kordon üzerindeilerleyen bir enine dalga dizisi (dalga katarı) meydana getirirler.b) 1. deneydeki yayın ucunu den­ge durumu etrafında aynı hareketle birçok kez ileri-geri hareket ettirerek tekrarlayalım. Bu uçtan eşit zaman araları ile, birbirlerinin aynı olan bir­çok boyuna şekil değişiklikleri yayı­lır. Bunlar, yay üzerinde ilerleyen bir boyuna dalga dizisi meydana getirir­ler (boyuna dalga katarı).Bu deneyler göstermektedir ki, homogen ve esnek bir ortam içinde aynı bir hareketle biribirleri ardınca oluşturulan peryotlu şekil değişiklik­lerinin, bu ortam içinde düzgün bir hareketle yayılan peryotlu dalgalar meydana gelir.Enine bir dalganın yayılması:Lâstik kordon üzerinde eşit ara­lıklarla A, B, C, Ç, D, …. noktalarını işaretleyelim. Kordonu A ucundan tu­tarak yukarıya doğru hareket ettirelim. Kısa bir süre sonra, B noktasında -ge­rilme sebebi ile- yukarıya doğru hare­kete başlar.A noktasının hareketi sona erip aşağıya döndüğü anda, bir süre daha yukarıya doğru hareke­te devam eder. Aşağıya doğru inmek­te olan A noktasının B noktasına ya­pacağı çekme kuvveti, B’nin yukarıya doğru olan hareketini yavaşlatır. Bir müddet sonra durdurur -ve sonra ters yönde bir hareket verir. Kordonun A ucunun 1 durumunda hareketi ile meydana gelen bu olaylar, A ucunun 2 durumuna gidip-gelmesi sırasında da olur. Yani, B noktası A noktasının yaptığı hareketi biraz gecikmeyle tek­rarlar. B’den sonra gelen C noktası­nın durumu da, kolayca anlaşılmakta­dır. C, D, E, F,… noktaları sıra ile A noktasının hareketini gitgide artan gecikmelerle tekrarlar ve A ucundan enine bir dalga yayılır.A ucunun önce 0 dan 1 durumu­na, sonra 2 durumuna daha sonra 0 durumuna gelmesi anında dalgalar ilerler.Boyuna bir dalganın yayılması Boyuna bir dalga yayılmasının oluşu da aynı şekilde açıklanabilir. Yay üzerinde eşit aralıklı A, B, C, Ç, D,… gibi noktalar işaretleyelim. Yay A ucundan tutulup 1 durumuna doğ­ru hareket ettirilir. Az sonra, B nok­tası da, yaydaki esneklik etkisiyle, harekete başlar. A’nın O’dan sağa doğru gidip geri gelme hareketini, B noktası belli bir gecikme ile tekrar­lamaktadır. C, Ç, D, … noktalan da az gecikmelerle A noktasının hareke­tini yaparlar. Böylece boyuna bir dal­ga yayılması olur.B noktasının hareketi yön değiştirmez. Dalga boyuBir dalga üzerinde ard arda, aynı özel­likteki iki nokta arasındaki uzaklığa dalga boyu denir. Dalga boyuna dalga uzunluğu da denir. X sembolü ile gös-*erıllk” . u DalganınhızıDalga boyu =———————v Dalganın frekansıX=—-— olarak ta sembolleştirilir.Dalga boyu; aynı yönlü, ardarda iki titreşim hareketi arasındaki uzak­lık olarak ta söylenir.Dalga uzunluğunun yarısına yarı dalga boyu denir ^ 2Enine bir dalganın yayılmasını gösteren şekilde dalga boyu -dalga uzunluğu- gösterilmiştir.a) 2. deneydeki lâstik kordonu

-->
Nis29
DALIZ
Categories: D
0 Comments
DALIZ (Biy)Anatomide dalız kelimesi iç ku­laktaki kemik dolambacın orta kısmı ve ağız boşluğunun ilk kısmı için kul­lanır.

-->
Nis29
JOHN DALTON
Categories: D
0 Comments
JOHN DALTON (1766 _ 1844)İngiliz, fizik, kimya ve doğu bi­limleri bilginidir. Cumberland’da doğdu. Çeşitli ısı dereclerinde su bu­harının genişlemesini ve gazların ba­ğıl ısılarını bulmuştur. Maddelerin atomlardan oluştuğunu bilimsel ola­rak ilk defa ortaya koyan bilgindir. Daltonizmdenehgöz hastalığını ilk de­fa kendi üzerinde gözleyerek meyda­na çıkarmıştır. Daltonizm, renk kör­lüğü, özellikle kırmızı-yeşil renklerin ayırt edilememesidir. “Dysch Romo-topsie” de denir. Katlı oranlar kanu­nunu da Dalton açıklamıştır.

-->
Nis29
DAMAK
Categories: D
0 Comments
DAMAK (Biy)Ağız boşluğunun tavan kısmıdır.Damak iki kısımdır. Önde yer alan sert damak ile onun arkasında kalan yumuşak damaktır.Sert damak, damağı 2/3′lük bü­yük bir kısmını meydana getiren önde ve yanlarda diş kemeri ile sınırlanmış kemik destekli yapıdır. Sert damakta önden arkaya doğru uzanan ve onu iki parçaya ayıran bir izgörülür. “damak rafesi” denilen bu iz yumuşak da­makta görülmez. Sert damak kemik, bez ve mukozadan yapılıdır.Yumuşak damak, ağız tavanının 1 /3′lük arka kısmıdır, kas ve zardan yapılıdır.Her iki yanda bulunani ki çift kas ile ka­fa tabanına bağlıdır. Yumuşakdama-ğın serbest olan arka kenarının orta­sında da küçük dil yer alır.Hareketli olan yumuşak damak yutma sırasında yukarı yükselir ve burun boşluğunu kapatarak besinlerin oraya kaçmasını önler. Yumuşak damağın konuşmam­da da önemi olduğu bilinir. Herhangi bir nedenle yumuşak damak felce uğ­rarsa hem

-->
Nis29
DAMAR
Categories: D
0 Comments
DAMAR(Biy):Canlıların dolaşım sistemlerinde içinde kanın taşındığı, çapları çeşit­li genişliklerde olan kanallardır. Bü­tün kan damarlarının içini ENTODEL adı verilen tek katlı epitel tabakası döşer. Epitel tabakasının hemen üze-rinde elastiki vejelatinli katılgan ip­likçiklerin yer aldığı ikinci bir tabaka ile bunların üzerinde de dairesel, bo­yuna kas tabakaları bulunur. Da­marların en dışını ince bir bağ doku kılıfı sarar Eninceyapılıdamarlarkılcal kandamarları olup yalnızca tek katlı epilden (endotel) yapılıdır. Atar ve top­lar damarların yapısında yukarıda sa­yılan tabakaların hepsi bulunur. An­cak bu damarların vücutta bulunduk­ları yerlere göre, tabakaların sayıları değişebilir. .Kan damarları vücuttaki yapı ve ödevlerine göre üç grupta toplanır. Bunlar atardamarlar, toplar damarlar ve kılcaldamarlardır. Vücuttaki lenf sisteminde lenf damarları denilen ka­nalları vardır. Lenf damarlarında lenf sıvıları dolaşır. Geniş bilgi için (Bk. Atardamar, toplardamar, kılcal damar, lenf damarları)

-->
Nis29
DAMITIK SU
Categories: D
0 Comments
DAMITIK SU (Kim)Damıtma yoluyla içindeki yaban­cı maddelerden temizlenmiş arı su­dur. Damıtık suyun lezzeti yoktur. Çünkü içindeki yabancı maddelerden temizlenmiştir. Damıtık su endüstri­de en çok pil ve akümülatörlerde kul­lanılır. Çözeltiler damıtık su ile yapılır.

-->
Nis29
DAMITMA
Categories: D
0 Comments
DAMITMA (Fa)İçinde yabancı maddelerin bulunması istenmeyen bir sıvı -arı sıvı- elde et­mek işlevi “damıtma” olarak adlandı­rılır.Arı hale getirilmesi istenen sıvı, bir kapta ısıtılarak kaynatılır. (Labo-ratuvar deneylerinde, kap olarak bir cam balon kullanılır.) Bu yolla elde edilen ve kaynama sıcaklığında bulu­nan doyuran buharlar, soğutucu bir su banyosuna daldırılmış kıvrımlı bir boru şeklindeki yoğunlaştırıcıya gön­derilir. Yoğunlaşan sıvı ayrı bir kapta toplanır. Burada şu hususa dikkat et­meliyiz: Yoğunlaştırıcı ne kadar çok soğuk olursa, yoğunlaşma da o kadar çabuk ve çok olur.İşte, bir sıvının önce buharlaştırı­lıp meydana gelen buharların tekrar yoğunlaştırılmasıyla, bu sıvı damıtıl­mış oluyor. Ve sıvı arı sıvı haline geti­riliyor.Başlangıçta su bulanıktı, mürek­kep rengi vardı, şekerli ve tuzlu idi. Damıtma sonucu bunların hepsi gitti yepyeni, içinde yabancı madde olma­yan saf (arı) su elde edildi.Damıtma ile, kaynama noktaları pek yakın olmayan sıvıların karışımla­rı, elemanlarına ayrılabilir. Böyle bir damıtma yapılmışsa, ayrımsal damıt­ma yapmış oluruz. Böyle bir damıt­maya basit bir örnek verelim: Alkol ve sukanşımından saf alkol elde etmek, için, kaynama noktaları 78°ve 100°C olan alkol ve su karışımını bir damıt­ma aygıtında ısıtalım. Meydana gelen alkol ve su buharı beraberce yoğun-laştırıcıya giderler. Sıcaklık alkolün kaynama noktası olan 78°C’ye geldiği zaman alkol kaynamaya başlar. Karı­şımdaki alkol bitinciye kadar, sıcaklık 78°C de sabit kalır (Kaynama Kanu­nu). Bu buharlar yoğunlaştırılıp bir kapta toplanırsa saf alkol elde edilir diyemeyiz. Zira bunun içinde bir miktar da su vardır. Fakat, yoğunlaş­tırılmış alkol ard arda birkaç kez da­mıtılacak olursa, her damıtmada, ka­rışımdaki su miktarı biraz daha azal­mış olur. İçinde hiç suyu olmayan mutlak alkol elde etmek için. bu tek­rarlar yetmez. Her defasında bir mik­tar su kalır. Belli bir alkol derecesine vardıktan sonra,nem çeken cisimler kullanılarak alkoldeki suyu almak ge­rekmektedir.Deney:Bir cam balona su, biraz tuz, şe­ker, mürekkep -veya boya maddesi-koyarak karıştıralım. Balonun ağzına da eğik ve uzun bir cam boru taka­lım. Bu düzeneği tamamladıktan son­ra, cam balonun içindeki suyu kayna­talım. Bir müddet sonra buhar mey­dana gelmeye başlayacaktır. Meyda­na gelen buhar, havanın içindeki cam borudan geçecek, geçerken de soğu­yacaktır. Soğuyan buhar yoğunlaşa­rak (gaz halden sıvı hale geçmek) bo­runun ucundan su damlaları halinde akar. Bu olay damıtmadır.Damıtılmış suyu bir kaba topla­yıp incelersek;1- Sıvı gayet durudur.2- Mürekkebin rengi yoktur.3- Şekerin ve tuzun tatları voktur.Dikkat: Karışımın sıcaklığı 78°C ye geldiği zaman alkol kaynar. Kayna­yan alkol buharlaşırken, suda 78°C de­dir ve sudan da buharlar çıkmaktadır. Alkolün kaynaması süresince bir kı­sım suda alkolle birlikte yoğunlaştı-0 rılmış olur. Daha sonra, sıcaklık 100 C’e yükselir ve meydana gelen buhar­lar su buharları olur. Bunları tama-men ayrı bir kaba almalıyız veya de­neyi durdurmalıyız. Not: Eğer saf suda elde etmek istiyor­sak deneyi devam ettirerek meydana gelen su buharını yoğunlaştırıcıdan geçirdikten sonra ayrı bir kapta topla­mak gerekir.

-->
Nis29
DAMITMAK
Categories: D
0 Comments
DAMITMAK (Kim)Bir sıvıyı buharlaştırıp, tekrar ‘yoğunlaştırarak içindeki yabancı maddelerden temizlemektir. Damıt­ma için sıvı buharlaşma sıcaklığına kadar ısıtılır, buhar soğuk bir yerden geçirilir. Bu arada tekrar sıvı hale ge­çer. Bir kapta toplanır içindeki ikinci kapta toplanan sıvı saftır. De­niz suyundan, kirli sulardan veya adi sudan damıtık su damıtmak yoluyla elde edilir.Damıtma, karışık sıvıları birbi­rinden ayırmakta da kullanılır. Çünkü her arı (saf) sıvının belirli bir kayna­ma noktası vardır. Bu noktada bu­har haline gelir. Örneğin, kaynama noktaları 80°C ve100°Colan iki sıvı (renkli ispirto ve su olabi I i r)karıştırıl-mış olsun. Bu karışım ısıtılınca önce 80°C’de kaynayan sıvı (renkli ispir­to) tamamen buharlaşır, bu yoğunlaş­tırılarak elde edilir. Birinci sıvı ta­mamen buharlaştıktan sonra, sıcaklık 100°Colunca ikinci sıvı da (su) buhar­laşmaya başlar. Bu sıvı da buharları yoğunlaştırarak elde edilir.ya­bancı maddeler ilk kapta kaldığı için,

-->
Nis29
DANA
Categories: D
0 Comments
DANA(Biy):Büyük baş hayvanlardan inekle­rin yavrularıdır. Danalar yalnız anne­lerinin sütü ile beslenirler. Bir süre sonra sütten kesilen danalara yetişti­riliş şekillerine göre gıda verilir. Da­nalar iki-üç yaşına geldiklerinde bü­yümüş kabul edilirler. Büyüyen dana dişi ise inek, erkek ise boğa adını alır.Danalar etleri çok lezzetli olduğu için kesilirler. İki üç aylık hayvanların etleri açık renklidir. Makbul olanı bu ettir. Daha yaşlı, sütten kesilmiş da­naların ise etleri sert koyu renkli olur.

-->
Nis29
DANA BURNU
Categories: D
0 Comments
DANA BURNU(Biy):Düz kanatlılar takımından olan dana burunları yer altında toprağı kazarak yaşayan kalın başlı yuvarlak vücutlu böceklerdir. Antenleriİşini yapacak şekilde değişmiştir. Vücutları kadife gibi tüyler ile kaplı­dır.Dana burunları ışıktan kaçan bö­cekler olduklarından gündüzleri top­rak altında kazdıkları oyuklarda ya­şarlar. Akşamüstü toprak yüzeyine çı­karlar. Danaburunları yumurtalarını kazdıkları oyuklara bırakırlar. Genel­likle kumlu ve yumuşak topraklarda yaşarlar.Danaburunları, tahılların kökleri ile beslendiklerinden zararlıdırlar. Bu nedenle dana burnunun yuvasına on­ları yok etmek için mazotlu su dökülür veya toprağa kükürt serpilir.- ‘jzun kıl şeklindedir. Ön bacakları kazma

-->
Nis29
DANSİMETRELERİZ
Categories: D
0 Comments
DANSİMETRELERİZ)Sıvıların yoğunluklarını ölçmek için kullanılan aletlere dansimetre denir.Bu alet Archimedes prensibinin bir başka uygulama alanına örnektir. Hidrometre -veya areometre-lerin, sı­vıların yoğunluklarını ölçmek için de­recelenmiş olanlarıdır. Bu alet alt ta­rafı ağırlaştırılmış ve uçları kapatılmış olan bir borudur. Bir sıvı içine batırıl­dıkları zaman yerlerini değiştirdikleri sıvının.ağırlığı kendi ağırlıklarına eşit oluncaya kadar batarlar. Böyle bir alet, yoğunluğu büyük olan sıvılarda az, küçük olan sıvılarda ise daha çok batar. Başka bir deyişle, sıvı ne kadar hafifse, batma o derece çok olur ve sı­vı ne kadar ağırsa, batma o derece az olur.
DARVVİN(Biy) Dansimetre, derecelenmek için, önce yoğunlukları bilinen sıvılara ba-tırılır ve battığı hizalara bilinen yo­ğunluklar işaretlenir.Derecelenmiş olan bir dansimet­re, bir sıvının içine konularak, hangi işaret çizgisine kadar battığı gözle­nirse yani, işaret çizgisinin sayısı okunursa sıvının yoğunluğu bulun­muş olur.Not: Sıvıların yoğunluklarının yakla­şık olarak özgül ağırlıklarına eşit oluş­larından dolayı, dansimetrelerle, bir sıvının yoğunluğunun ölçülmesi aynı zamanda özgül ağırlığının ölçülmesi demektir.

-->
Nis29
DARWİN
Categories: D
0 Comments
DARWİN(Biy):
İngiliz doğa bilimcisidir. 12 Şu­bat 1809′da doğdu. Ailenin altı çocu­ğundan beşincisi idi. 1825 yılında Edinburg üniversitesine girdi. 1827 yılında Cambridge Üniversitesine ya­zıldı. Bu sıralarda en büyük meşguli­yeti böcek toplamaktı. 1831′de üni­versiteyi bitirdiği zaman botanik pro­fesörü Henslovv’un yardımı ile kaptan Fitzroy’un BEAGLEadlı gemisi ile araştırma gezisine çıktı. Bu seyanat beş yıl sürdü. Güney Amerika sahille­ri, Galapagos adaları, Tahiti, Avus -tralya, Yeni Zelanda, Tasmania’ya, Azor’lara gittiler. Yolculuğu sonunda birçok bilgi ve gözlem edinmişti.Araştırma notlarını 1842′de tabii “se­çiliş teorisinin ana hatlarını 35 sahi-felik bir broşürde yayınlandı. Türle­rin kaynağı adlı eserini 1859′da ya­yınlandı. Bu eser İngiltere’de olay ya­rattı. Devrin din adamları Darvvinteo-risine karşı çıkıyorlardı. Ancak bir­çok bilim adamı Darvvin’i destekliyor ve ona inanıyordu.Darvvin 1862′de bitkiler üzerinde bir botanik kitabı yazdı. 1864′de tır­manan bitkilerin hareketleri ve du­rumları hakkında bir kitap daha ya-vınladı.1868′de evcilleştirilmiş hayvan ve bitkilerdeki değişmeler 1871′de de insanın ataları adlı kitapları yazdı.Darvvin insanın ataları ile orangotan, goril, şempanzelerin ataları arasında­ki akrabalığı anlatıyordu.1872′de-evrim üzerindeki teori­lerine ek olarak hayvan ve insanlarda heyecan ifadesini yazmıştır. *, Darvvin 19 Nisan 1882′de öldü ve arkasında birçok büyük eserler bırak-’ ti. Bugün Darvvin teorisi hala tartışı­lan konudur.

-->
Nis29
DARWİNCİLİK
Categories: D
0 Comments
DARWİNCİLİK (Biy)Gharles Darvvin tarafından ortaya konulan Evrim teorisidir. Bu teoriye göre canlılar ortama uymak ve yaşa­mak için savaşmak zorundadır. Bu sa­vaş canlının yaşadığı ortam ve diğer canlılar arasında olur. Kaybedenler ölür, kazananlar yaşamaya devanv ederler. Darvvin ileri sürdüğü bu teo­ride yeni türlerin doğal seçim (doğal seleksiyon) sonucu ortaya çıktığını varsaymıştır. Darvvin teorisini İngiliz iktisatçı Malthus’un yasasına bağlar. Yasaya göre “Ölçülü bir alanda yaşa­yan insanların sayısı bir geometrik dizi halinde çoğalırken bu alanda bunların geçimleri için gereken besin maddeleri ancak belli bir ölçüde ço-^a ır” Bu nedenle canlılar arasında besin elde etmek ve en iyi yaşam şartlarına sahip olmak için mücadele başlar. Zayıf olanlar kaybedecek, kuv­vetli olanlar yaşamaya devam edecek­lerdir. Yaşamaya devam eden canlılar diğerlerinden farklı bir özellikler ka­zanmışlardır ve bu özelliklerini oğul döllere geçirirler. Sonuçta canlı orji-, nal türün bireylerinden farklı olur ve yeni türler meydana gelir. Darvvin, yer­yüzündeki canlılar arasındaki çeşitlili­ğin doğal seçime bağlı olduğunu orta­ya koymuştur.

-->
Nis29
DEMİR
Categories: D
0 Comments
DEMİR(Kim) ‘ Sembolü Fe, atom numarası 26, atom ağırlığı 56, özgül ağırlığı 7,85 gr/cm3, ergime noktası 1535°C, kay­nama noktası 2730°C di r.Bileşiklerinde +2 ve +3 değer­liğini alır. +2değerli bileşikleri FER RO, +3 değerli bileşikleri FERRİ ön ekiyle söylenir. M. Ö. 2000 yıllarında Hititler demirden alet yapan ilk ulus olmuş ve “Demir devri” açılmıştır.Yer kabuğunun ağırlık bakımın­dan dördüncü elemanıdır (% 4,7) De­mirin en fazla cevherleri Fe2O3 bile­şimindeki demir oksitli hematit ve Fe3O4 ile gösterilen demir oksitli magnetittir., ,Magnetitin bir cinsi doğal mık­natıstır. Esmer kırmızı renkli hematit yurdumuzda en çok bulunan demir cevheridir. Hematit kantaşı demek­tir. Demirin kükürtle olan bileşiğine pirit (FeS2), demir -2- karbonata (FeCO3) siderit adı verilir.

-->
Nis29
DEMİRİN ELDE EDİLİŞİ
Categories: D
0 Comments
DEMİRİN ELDE EDİLİŞİ:Demir, minerallerinden yüksek fırın denen ocaklarda\kok kömürü ile ısıtılmak suretiyle elde edilmekte­dir. Yüksek fırın 8-10 m. çapında, 20-30 m. yüksekliği ndedir. İçi âteşe da­yanıklı tuğlalarla örülmüş, dış Kısmı çelik levhalarla kaplanmıştır. Yüksekfırına önceden ısıtılmış hava gön­derilir. Isıtma sırayla çalışan 2-3 COVVPER AYGITI (Reküperatör) ile sağlanır. Bu yapılmadığında fırın so­ğur, ergimiş kütle katılaşır. Fırın çalı­şamaz. (Fırın kendini astı denir) Yani fırın kesiksiz çalışır. Günde 2000 ton filiz, 1000 ton kok, 500 ton ergitici ve 5500 ton hava kullanarak 1000 ton ham demir.elde edilebilir. Fırına ko­nan ERGİTİCİ adı verilen madtleler, filizin içinde bulunan yabancı madde­leri (gang) kolay ergi yen ve DIŞIK (CÜRUF) adını alan silikatlar, alü-minatlar karışımına çevirmek içindir. Yüksek fırın dışığı cüruf çimentosu yapmakta kullanılır.Yüksek fırında geçen olayları şöyle özetleyebiliriz. Önce kok (C) ya­nar, karbondioksit (CO2) olur. Bu da tekrar kokla birleşir. Karbonmonok-sit (CO) meydana gel irMeydana gelen karbonmonoksit çok iyi indirgen olup, demir filizini demine kadar indirger.Demir oksit minerali ile birlikte cev­herde genellikle bol miktarda silis (si­lisyum dioksit) bulunur. Bu kurn veya kumtaşı halindedir. Silis kalsiyum karbonatla birleşir. Kolayca sıvılaşan kalsiyum silikat yapar. Bu da ergiye-rek cevherden ayrılır. Ham demirin üstünde yüzen dışık (cüruf) katmanı oluşur.Yüksek fırında elde edilen ürüne HAM DEMİR veya FONT, ya da PİK DEMİRİ denir. İçinde % 1,7-4,5 karbon ve filizin cinsine göre daha az oranda mangenez, silisyum, kürükt, fosfor gi­bi yabancı maddeler bulunur. İçinde silisyum bulunan ham demir döküme elverişlidir. Bundan soba, ütü, kalori­fer radyotörü gibi eşya yapılır. Ham demir çok sert ve kırılgandır. Çubuk, tel veya levha haline gelmez. Bundan alet ve makine parçaları yapılmaz.Pik demiri hava akımıyla ısıtılarak yapısında bulunan bir kısım karbonu yakılır, böylece karbon miktarı % 1,7-0,25 arasında bir çeşit demir elde edi­lir. Buna çelik denir. (Bakınız çelik)Pik demiri kömürü, özel fırınlarda hava akımıyla yakılır. Karbon miktarı % 0,25′den aşağı indirilir. Böylece ko­layca işlenebilen, tel ve levha haline getirilebilen bir demir çeşidi elde edi­lir. Buna YUMUŞAK DEMİR denir.Sağ demir gri-beyaz renkte, parlak ve yumuşak bir metaldir. En önemli fi­ziksel özelliği mıknatıslanmasıdır. Nemli havada paslanır. Paslanma için oksijen, karbondioksit, sugerekir. Bi­risi eksik olursa paslanma olmaz. De­mir sulu asitlerle hidrojen çıkararak birleşir. +2 değerli demir tuzlan olu­şur.Üç türlü demir oksit vardır. Bunlar ferro oksit veya demir-2-oksit (FeO), ferri oksit veya demir-3-oksit (Fe2O3), magnetik demir oksit (Fe, O4)dür. Fe3 O, siyah renkli olup diğer demir iki ve uç oksitlerin bir karışımıdır.Demir-2-sülfat (FeSO4) tarlalardaki parazit (asalak)lerin öldürülmesinde, deri ve yünleri siyaha boyamakta, ma-zı otu (tanen) ile birlikte, siyah mürek­kep yapmakta, laboratuvarlarda ayı­raç olarak kullanılır.Demir bugün endüstiride en çok kullanılan madenlerdendir. Bir ülke­nin endüstri bakımından ilerlemesi demir ve çelik üretiminin yüksekliği­ne bağlıdır. Türkiye’nin birçok yerle­rinde demir yatakları vardır. En önem­lisi, Sivas dolaylarındaki Divriği yatak­larıdır.

-->
Nis29
DENDRİT
Categories: D
0 Comments
DENDRÎT(B\y)Sinir hücresinin kısa uzantılarıdır. Dendritler bir veya birkaç tane olabi­len, çapları çok değişebilen yapılar­dır. Dendritler çevrelerinden uzaklaş­tıkça dallanarak yayılırlar ve birçok in­ce kollara ayrılırlar. Yapılarında sinir telcikleri, nissel tanecikleri bulunur.Dendritler sinir impulslarını sinir hüc­resine doğru taşırlar.

-->
Nis29
DENEY
Categories: D
0 Comments
DENEY (Km)Bir doğa olayına birçok etkenler ka­rışır. Bazı doğa olayları ise ya bir kez, ya da çok seyrek aralıklarla oluşur. Bu durumlarda, çok iyi de yapılsa bir göz­lem, olayı aydınlatmaya yetmez. Duyu organlarımızla yapılan gözlemler ye­tersiz ve yanıltıcıdır. Ayrıca olayların daha elverişli koşullarda gözlenmesi, sonuca varmayı kolaylaştırır. İşte; bi­limsel bir gerçeği göstermek için, la­boratuvarlarda koşulları hazırlanarak yapılan kontrollü gözlemlere deney denir.

-->
Nis29
DENEY ARAÇLARI
Categories: D
0 Comments
DENEY ARAÇLARI (Kim)Deneyleri yapmak için kullanılar araçlardır. Bir okul kimya laboratuva-rında deneme tüpleri, erlenmayer, be­her, huni, buharlaştırma çanağı, dere­celi silindir, saat camı, balon, damla­lık, üçgen, kil, deney tahtası, karıştır­ma çubuğu önemli deney araçlarıdır. Bunlar şekilde gösterilmiştir.

-->
Nis29
DENGE
Categories: D
0 Comments
DENGE (Fiz)Cismin ağırlığının doğrultusuBk. Ağırlık, ağırlık merkezi), cismin oturduğu yüzüyden (oturma yüzeyin­den) geçerse oturma yüzeyinde, cis­min ağırlığını dengede tutan, ağırlık-la ters yönlü, fakat onunla eşit şiddet­li bir kuvvet (tepki) doğar. Bu zıt yön­lü eşit iki kuvvet birbirlerine etki ederek bileşke kuvvetin sıfır olması sağlanır. (Bk: Aynı noktaya etkibırakalım. Cisim bir sağa bir sola bi­raz sallanarak gene önceki denge ha­lini alır. Bu haldeki dengeye kararlı denge denir.b) Ağırlık merkezi (O), A asılma noktasının yukarı tarafında duracak şekilde cismi dengeye getirelim. Son­ra cismi bırakacak olursak veya hafif bir itme verirsek cisim, A asılma nok­tasının etrafında sallanır ve cisim, baştaki denge halini alamaz. Bu hal­deki dengeye kararsız denge denir.c) Cismi (O) ağırlık merkezinden asalım.Bundan sonracismin durumu­nu değiştirelim. Cismi hangi halde bırakırsak bırakalım bütün hallerde dengede; kalır.Bu şekildeki dengeye bozulmaz denge denir.2- Yatay bir yere oturan cisimle­rin denge şekilleri.Evimizde, okulumuzda ve diğer yerlerdeki cisimlerin (masa, sandal­ye, …v.b.) hangi durumlarda yıkıl­madan, devrilmeden durduklarını (denge hali), hangi durumlarda ise yıkıldıkları ve devrildiklerini gözleye-lim. Genellikle, evimizdeki masanın sandalyenin, sınıfımızdaki sıranın, …v.b. devrilmeden (denge halinde) durduklarını görürüz. Oturma yüzü-yinde, masanın ayaklarını içine alanbir çokgen çizelim. Buna oturma çok-1 geni denir. Masanın ağırlık merke-\ zinden geçen düşey doğru, oturma I çokgeninden geçtiği zaman masanın j devri Imediği, düşey doğrultunun! oturma çokgeninden geçmediği za- J man ise masanın devrileceği görülür, i Cisimlerin devrilmemesi için ağırlı­ğın düşey doğrultusunun (ağırlık doğ-ruitusu) oturma çokgeninden geçmesi j gereklidir. Aksi durumlarda cisimle­rin devrildikleri, yıkıldıkları görülür.Buradan şu sonuca varabiliriz;Bir yatay düzlemin üzerinde bu­lunan katı bir cismin ağırfık merke­zinden geçen düşey cjoğru, oturma çokgeninden geçerse, cisim dengede, kalır.Eğer oturma çokgeni bir nokta ise, ağırlık merkezinden geçen doğru, bu oturma noktasından geçerse, ci­sim dengede kalır.) Ağırlık merkezi, mümkün olan en aşağı bir yerde ise denge kararlı­dır.b) Ağırlık merkezi, alçalacak du­rumda ise, denge kararsızdır.c) Ağırlık-merkezi, alçalacak ve­ya yükselecek durumda değilse, ci­sim bozulmaz denge halindedir.

-->
Nis29
DENİZALTILAR
Categories: D
0 Comments
DENİZALTILAR:Suyun yüzünde ve suyun içinde yüzmek ve yol almak üzere yapılmış harp gemileridir.Denizaltı, yapısı bakımından öbür gemilere benzerse de, birtakım farklılıklar da gösterir. En önemli fark iç içe iki tekneden meydana gelmiş olmasıdır. Yani gövdeleri çift katlıdır. Bu katlar arasında da su depoları bu­lunur.Denizaltı gemileri normal halde suyun üstünde yüzerler. Denizaltı da­lacağı zaman, suyun depolara (iki kat arasındaki boşluğa) dolması için dış teknenin üzerindeki kapaklar açılır. İçerideki hava boşluğun üst yanında­ki deliklerden dışarı çıkar. Suyun dol­masıyla ağırlaşan denizaltı, yavaş ya­vaş sulara gömülür (Archimedes prensibi). Dalış sırasında içeriden sı­kıca kapatılır. Denizaltılar suyun için­deki büyük basınçlara dayanacak şe­kilde sağlam yapılıdırlar. Tekne su­yun 100 m., hatta daha derinlere da­lacak biçimde yapılmıştır. Zaruret ol-j madıkça derine inmezler. Su altında istenilen derinlikte durabilmesi için, makinelerin çalışması gereklidir.Denizaltının ağırlığıyla, denizal-tınm hacmindeki suyun ağırlığı birbi­rine eşit olunca denizaltı sdyun için­de dengede kalır. (Archimedes pren­sibi).Denizaltı gemileri de uskurlarla yol alırlar ve derinlik dümenleri yar­dımıyla suyun içinde yukarıya ve aşa­ğıya doğru hareket ederler. Sağa ve sola dönmeleri de doğrultu dümenle-riyle idare edilir. Ayrıca iki yandaki yatak dümenler de teknenin sağa, so­la yatmasını önler. Denizaltı gemile­rinin suyun yüzüne çıkabilmeleri için su depolarına basınçlı hava gönderi­lerek, depoların suyu boşaltılır. (Bk-Basınçlı hava ve kullanılması.)1902′den sonra denizaltılara “periskop” konulmuştur. Bu aygıt denizaltındakilerin su yüzünü görme­sini sağlar. Ancak, su yüzeyinden de­rinlere inildikçe periskop da suyun içinde kaldığından, dışarıyla tüm bağlantısı kesilir. Periskop ancak su­yun yüzüne yakın olarak seyredilirken (gidilirken) kullanılabilir.10-15 metreden derine inilince periskop kullanılmadığı için, denizal­tı komutanı gemiyi pusula ve “ji-roskop” yardımıyla yönetir.__ Son senelerde atom enerjisiyleçalışan denizaltı gemileri de yapıldı. Amerika Birleşik Devletleri’nin (A.B. D.) NauUlusj denizaltı gemisi 1957′-de Kuzey Kutbu’nun buzları altından geçmek, Triton adlı denizaltı gemisi de 1960′da 83 gün su yüzüne çıkmak­sızın dünyayı dolaşmak suretiyle ba­şarılar kazandılar.

-->
Nis29
DENİZANASI
Categories: D
0 Comments
DENİZANASIf(Biy)Vücutları peltemsi, yaklaşık 20 cm. çapında olan yuvarlak şekilli de­niz hayvanlarıdır. Vücutlarının etra­fında birçok ufak uzantılar vardır. Ge­nel görünüş olarak şemsiyeyi andırır­lar. Deniz analarının ağız kısmı şem­siyenin iç kısmında yer alır. Ağızınnan kuluçka kesesinde olur. Dişiler yumurtalarını erkeğin karnında bulu­nan kuluçka kesesine bırakırlar. Döl­lenme orada olur. Yavrular çıkana ka­dar yumurtalar bu kesede saklanır. Otuz kadar türü olan denizatları Atlan­tik ve Akdeniz’de yaşar.

-->
Nis29
DENİZ KAPLUMBAĞALARI
Categories: D
0 Comments
DENİZ KAPLUMBAĞALARI (Biy)Denizlerde yaşayan kaplumbağa­lardır. Kara kaplumbağalarına benzer yapıları vardır. Üç türe ayrılırlar. 1) Karet kaplumbağası: Esmer renkli olup otçuldur. Eti yenir fakat çok lez­zetli değildir. Boyları bir metreye ya­kındır. Yalnız denizlerde yaşarlar. Yosun ve diğer tuzlu su bitkileri ile beslenirler. Ön ve arka ayaklan geniş yüzgeçler halinde gelişmiştir. Par­maklar görülmez.2) Çorba kaplumbağası: (Yeşi Ikap-lumbağa) Yurdumuz kıyılarında bulu­nan ön üyelerinde ikişer tırnak bulu­nan kaplumbağalardır. Yumurtlama mevsimlerinde karaya çıkarlar, bunun > dışında hep denizde yaşarlar. Boyları 120 cm ve ağırlıkları 150 kg kadar ola­bilir. Dişileri yumurtlama zamanı kumsaldan uzun bir mesafe kat ettik­ten sonra açtıkları çukurlara 80- 100 tane yumurta bırakırlar. Yumurtlama işini gece yapan bu iri cüsseli hay­vanlar güneş doğmadan çukurları ka­patıp denize dönmek zorundadırlar. Yaklaşık iki aylık bir süreden sonra yumurtadan çıkan yavrular kurnu eşe­leyip yüzeye çıkarlar. Ve büyük bir hızla denize doğru ilerlerler. Denize ulaşabilenler yaşar. Ulaşamayanlar ya güneşten kurur, ya da deniz kuşla­rına yem olurlar.3) Giremitli kaplumbağa:. Üzeri ge-lişmiş güzel pulludur. Sıcak denizler­de yaşar. Yumurtlamak için karaya çı­kar.Deniz kaplumbağaları üreme mevsimlerinde göç eden hayvanlar­dır.

-->
Nis29
DENİZATI
Categories: D
0 Comments
DENİZATI(Biy):Suda dik duran 10-15 cm uzunlu­ğunda küçük balıkların en ilginç olan­larından biridir. Başlarının yapısı ata benzer. Vücutları sert bir kabukla ör­tülü olup sırt kısımları dikenlidir.Uzun kuyrukları vardır. Bazen bu kuyruklarını yosunlara dolayarak on­lara yapışırlar. Bazen de sırtlarında bulunan dikenler yardımı ile ayakta dururlar. Ayrı eşeyli hayvanlardır yal-_nız bunlarda döllenme erkekte bulu-nan kuluçka kesesinde olur. Dişiler yumurtalarını erkeğin karnında bulu­nan kuluçka kesesine bırakırlar. Döl­lenme orada olur. Yavrular çıkana ka­dar yumurtalar bu kesede saklanır. Otuz kadar türü olan denizatları Atlan­tik ve Akdeniz’de yaşar.

-->
Nis29
DENİZ KESTANESİ
Categories: D
0 Comments
DENİZ KESTANESİ (Biy)Küre veya disk şeklindeki derisi dikenlidir.Kolları yoktur. Vücuttan kalker plakların birbirine sıkıca ke­netlendiği bir kabuk ile örtülüdür. Yalnız üst kutuplarda bu kabuk bulunmaz. Deniz kestanelerinin etraflarında ko­runma organları olan dikenler vardır. Dikenler vücudu saran kalker plaklar­dan çıkan uçları oldukça sivri yapılar­dır.Ağız altta ortada yeralır. Etrafın­da bıçağa benzeyen 5 tane diş yer alır. Yemek borusu dar olup başlangıç kıs­mı aristofeneri denilen orgariın için­den geçer. Barsaklar bir zar ile vücu­da tutunur, barsaklar ağızın ters isti­kameti nde anüste son bulurlar.Deniz kestanelerinin hareket or­ganları olan ambulakral ayaklar (am­pul ayakta denir) Tüp şekli nde çıkıntı­lardır. Ambulakral ayaklar ambulak­ral kanaldan çıkarlar. Ambulakral ka­nal sistemi vücut yüzeyine kadar uza­nan içinde kalker cisimler bulundu­ran TAŞKAN ALI vasıtasıyla vücut dı­şındaki su ile bağlantıdadır.Deniz kestaneleri nde iç solungaç­lar bulunur. Gerçek dolaşım sistemi bulunmaz. Sinir sistemleri ağızın bi­raz üstünde bir sinir halkasıyle bu halkadan ayrılan beş ışınsal koldan oluşmuştur. Belirli boşaltım organları yoktur. Ayrı eşeylidirler. Üreme sis­temi (ovaryum veya teslisler) küçük ve yuvarlak yapılı beş kitle halinde kabuğun anüs çevresinde yer alırlar. Yumurtalar su içinde döllenir, geliş­me sırasında başkalaşım geçirirler.Deniz kestaneleri sahillere yakın yerlerde kum veya kayalıklar üzerin­de yaşarlar. Yumuşakçalar, küçük de­niz hayvanları ve yosunlar ile besle­nirler. Çeşitli renkleri vardır.ağız ve anüsün açıldığı alt ve

-->
Nis29
DENİZ YILDIZI
Categories: D
0 Comments
DENİZ YILDIZI (Biy)Hemen hemen bütün denizlerde bulunan beş kollu yıldız şeklindeki derisi dikenlilerdir. Ambulakral ka­nal sistemi çift sıralı ayaklar bulundu­rur. Harekete yarayan ayakların uçla­rında genellikle yapışmaya yardımcı olan vantuzlar bulunur. Ağız aşağıda anüs yukarıdadır. ________Deniz yıldızlarının kolları olduk­ça hareketlidir. Sindirim sistemlerin­de ağızdan sonra kısa bi r yemek boru­su gelir. Midenin ön kısmı büyük bir torba şeklindedir. Midenin yukarı kısmı beş köşeli küçük bir boşluk ha­lindedir.Barsak kısa koni şeklindedir ve anüse açılır. Mide ağızdan çıkarak av hayva­nını sarar ve onu sindirdikten sonra yeniden içeri çekilir. üç temel kısımdan oluşan yapılar bir­birlerine eklenerek’ uzun zincirler meydana getirirler. Watson ve Crıck adlı araştırıcılar 1953 yılında DNA moleküllerinin yapısını açıklamak için bir model yaptılar. Modele göre DNA molekülü birbirine helezon i şe­kilde sarılmış iki iplikten meydana geliyordu. Bu iki iplik birbirine baz­lar arasındaki hidrojen bağları ile bağlanmış ve birbirinin tamamlayıcı­sı idi. DNA yapısında bulunan bazlar adenin, guanin,timin,sitozindir. Bu bazlar normal halde yalnız, karşılıkla­rı olan bazlar ile birleşirler. Ade­nin, timin ile guanin de sitozin ile hidrojen bağları (2 tane) ile birleşir. Aralarında da belli bir oran vardır. (AT/GS = 1)DNA’nın fiziki ölçülere göre mo­lekül ağırlığı 107 ‘dir. Molekül sağa doğru sarılmıştır.

-->
Nis29
DENTİN
Categories: D
0 Comments
DENTİN(Biy)Diş minesininhemen altında yer alan kemiğe benzer fakat içinde bulu­nan kalsiyum tuzları fazla olduğun­dan ondan daha sert tabakadır. Den-tin tabakasına fildişi de denir. Bu ta­bakada çok az sinir bulunur. Buna karşılık soğuk, sıcak ve asit gibi uya­ranlara oldukçahassastır.

-->
Nis29
DEOKSIRIBONÜKLEİK ASİT (DNA)
Categories: D
0 Comments
DEOKSIRI BONÜKLEİK ASİT (DNA) (Biy)En ilkelden en yükseğine kadar bütün organizmalarda, her hücrede bulunur ve onların kalıtsal maddesidir. Yapısında beş karbonlu deoksiriboz şekeri, bazlar ve fosfatlar bulunur. Bu üç temel kısımdan oluşan yapılar bir­birlerine eklenerek’ uzun zincirler meydana getirirler. Watson ve Crıck adlı araştırıcılar 1953 yılında DNA moleküllerinin yapısını açıklamak için bir model yaptılar. Modele göre DNA molekülü birbirine helezon i şe­kilde sarılmış iki iplikten meydana geliyordu. Bu iki iplik birbirine baz­lar arasındaki hidrojen bağları ile bağlanmış ve birbirinin tamamlayıcı­sı idi. DNA yapısında bulunan bazlar adenin, guanin,timin,sitozindir. Bu bazlar normal halde yalnız, karşılıkla­rı olan bazlar ile birleşirler. Ade­nin, timin ile guanin de sitozin ile hidrojen bağları (2 tane) ile birleşir. Aralarında da belli bir oran vardır. (AT/GS = 1)DNA’nın fiziki ölçülere göre mo­lekül ağırlığı 107 ‘dir. Molekül sağa doğru sarılmıştır.

-->
Nis29
DERİ
Categories: D
0 Comments
DERİ (Biy)İnsan ve hayvanların vücudunu dıştan saran koruyucu tabakadır. Deri vücudumuzun en büyük ve en karışık organıdır. Dışarıdan gelen fiziksel ve kimyasal etkilere karşı koyar. Çeşitli hayvanlarda deri tarafından meydana getirilen kitin kıl, tüy ve pul gibi ya­pıları bulunur.Deri mikroorganizmaların vücu­da girmesini önler. Deri bezleri tara­fından salınan özel sümüksü bir mad­de mikroorganizmaların üremesini durdurur.Deri vücuttaki su dengesini ve ,, tatlı sularda yaşayan canlıların vücut sularının dengesini korur. Me­melilerde deriden meydana gelen ter bezleri su dengesini korumaya yar­dımcı olur. Kuşlarda ise derinin mey­dana getirdiği tüyler ısıyı ayarlar ve vücut ısısını sabit tutar.Kurbağa toprak solucanında deri akciğer gibi solunum ödevi görür. Memeli hayvanlarda deri içinde me­kanik duyu organları yer alır. Bu ne­denle deri “Dokunum organı” olarak kabul edilir.Bazı canlılarda kuşlarda, kurba­ğa ve yarasalarda deriden meydana gelen zarlar ve özel bazı yapılar canlı­nın hareketine yardımcı olur. Yılan­larda deriden meydana gelmiş pullar sürünme hareketi sırasında kaslara desteklik sağlar.Memelilerde deri kan basıncını düzenleyici olarak rol oynar. Ayrıcagüneşin zararlı ışınlarından iç organ­larımızı korur. Vücuda seki I verir. De­ri büyüme.farklılaşma, kendi kendini yenileme kaabi I i yeti ndedir.Omurgalı hayvanlarda deri ana­tomik olarak iki kısımda incelenir: Alt ve üst deri. Üst deri (Epidermis) çok katlı epidel dokudan meydana gelir. Kalınlığı yaklaşık 0,1 mm’dir. Sürtü­nen veya baskı altında olan yerlerde örneğin ayak tabanı, avuçlarda daha kalın olur. Sinirler ve kandamarları bulunmaz. Canlı hücrelerin beslen­mesi alt deri çıkıntıları ile olur. Üst deri boynuzsu tabaka (kornea) ve üre-yen tabaka (malpiki) diye ikiye ayrı-lır. Kornea tabakası derinin en üst kısmıdır. Sıcak ve soğuğu iletmez. Yassı ve sertleşmiş ölü hücrelerden meydana gelir. Korneanın altındaki Malpiki tabakasının hücreleri silindi­ri k yapılı ve canlıdır. Sürekli yukarı doğru çoğalır yeni hücreler verirler. Deriye renk veren boya tanecikleri bu­lunur.Alt deri (Dermiş = Derma) girinti­li çıkıntılı olup bolkandamarı ve sinir içeren bağdokudan yapılıdır. Dermi­şin ince olan çıkıntıları (papilla) üst derideki hücreleri besler, papiİterin altında kalan kısımda hücre sayısı azalmıştır. Burada sık iplikçik-It bir yapı uzanır. Ayrıca yağ hücrele­ri de yer alır. Alt derideki bazı papil-laların içi nde dokunma cisi mcikleri vardır.Balıkların derilerinde epitel ta­bakası incedir. Deri putlar ile ör­tülüdür. Deride ışığa hassas ve ışık veren organlardan meydana gelen bezler bulunur.Kurbağa derilerinde ilk kez ince kornea tabakası görülür. Derileri mu-kus ve zehirbezi bulundurur. Zehir sayesinde mikroorganizmalar deride yaşayamaz. Kurbağaların derisinde oldukça fazla sayıda kramatofor (renk verici hücreler) bulunur.Sürüngenlerin derilerinde bez yoktur. Nadiren bazılarında bulunur. Yılanların derileri pullu, kaplumbağa­larda ise deri bir kabuk meydana ge-sinir hücreleri ve liflerinden meyda-’ na gelen ağlar halindedir..Derisidikenlilerin çoğu ayrı eşeylidir. Yumurtaları su içinde döl-lenir.Yumurtadan serbest yüzen lar­valar çıkar.Derisidikenliler vücutlarının ko­pan ya da yaralanan yerlerini yenile­yebilme kaabiliyetindedirler. Bazıları ışık verir. Derisidikenlilerin en küçükleri 1,2 cm en büyükleri 64 cm kadar olabilir. Denizlerde ya tek ya da bir araya gelip koloniler meydana getirirler.

-->
Nis29
DEŞARJ
Categories: D
0 Comments
DEŞARJ (Fiz)Bi r pi I veya akümülatör batarya­sında yahut da kondansatör de depo edilmiş enerjinin boşalması olayına deşarj denir.(Bk .Akümülatör.)

-->
Nis29
DERİSİKENLİLER
Categories: D
0 Comments
DERİSİKENLİLER (Biy)
Denizlerde yaşayan, vücutları, kalsiyumkarbonat kapsayan plaklar ile örtülü canlılardır. Bazılarının vü­cutlarında plaklar üzerine yerleşmiş sabit veya oynar dikenler bulunur.Derisidikenlilerin sindirim bo­rusu çeşitli sınıflarında farklı olur.Ağız aşağıda anüs tam karışısında yu­karıda bulunur. Çoğunda ambulak-ral sistemi (sudamarı sistemi) var­dır. Bu sisteme bağlı ambulakral ayaklar hareket organlarıdır.Solunum organları çeşitli tiplerde olur. Gerçek dolaşım sistemleri yoktur. Boşaltım organları yoktur. Onların ödevlerini amipsi hücreler yapar. Sinir sistem­leri çeşitli epitellerin altında yer alansinir hücreleri ve liflerinden meyda-’ na gelen ağlar halindedir..Derisidikenlilerin çoğu ayrı eşeylidir. Yumurtaları su içinde döl-lenir.Yumurtadan serbest yüzen lar­valar çıkar.Derisidikenliler vücutlarının ko­pan ya da yaralanan yerlerini yenile­yebilme kaabiliyetindedirler. Bazıları ışık verir. Derisidikenlilerin en küçükleri 1,2 cm en büyükleri 64 cm kadar olabilir. Denizlerde ya tek ya da bir araya gelip koloniler meydana getirirler.

-->
Nis29
DETERJAN
Categories: D
0 Comments
DETERJAN (Kim)Deterjanlar elbiselerin ve ev eş­yalarının temizlenmesinde kullanılan kimyasal maddelerdir.Tabiatta hayvani veya nebatî ta­biî deterjanlar (safra, panama odu­nu, hint kestanesi, sabun otu vb.) ol­makla birlikte, bugün kullanılan de­terjanların pek çoğu sülfonlama veya sabunlaştırma işlemi uygulanmış hid­rokarbonlardan veya yağlı maddeler­den hazırlanır.Deterjan hazırlanması: Yüksek mole­küllü alkollerle sülfürik asidin yaptığı esterlerin sodyum tuzları suda erir, eriyik bazik değildir. Ancak suyun yüzey gerilimini azaltır. Monoalkil sül­fat iyonlarının hidrokarbon kısmını yağlar ve kirlerle emülsiyon yapar, ku­maştan uzaklaştırır.Ci2H25OH + HO.SO2OH—> lauril alkol‘Ci^SOaOH +HOH monolauril sülfat ■ C12H 2£>. SO a OH + Na OH-*DETERJAN (Kim)Deterjanlar elbiselerin ve ev eş­yalarının temizlenmesinde kullanılan kimyasal maddelerdir.Tabiatta hayvani veya nebatî ta­biî deterjanlar (safra, panama odu­nu, hint kestanesi, sabun otu vb.) ol­makla birlikte, bugün kullanılan de­terjanların pek çoğu sülfonlama veya sabunlaştırma işlemi uygulanmış hid­rokarbonlardan veya yağlı maddeler­den hazırlanır.Deterjan hazırlanması: Yüksek mole­küllü alkollerle sülfürik asidin yaptığı esterlerin sodyum tuzları suda erir, eriyik bazik değildir. Ancak suyun yüzey gerilimini azaltır. Monoalkil sül­fat iyonlarının hidrokarbon kısmını yağlar ve kirlerle emülsiyon yapar, ku­maştan uzaklaştırır.Ci2H25OH + HO.SO2OH—> lauril alkol‘Ci^SOaOH +HOH monolauril sülfat ■ C12H 2£>. SO a OH + Na OH-*DETERJAN (Kim)Deterjanlar elbiselerin ve ev eş­yalarının temizlenmesinde kullanılan kimyasal maddelerdir.Tabiatta hayvani veya nebatî ta­biî deterjanlar (safra, panama odu­nu, hint kestanesi, sabun otu vb.) ol­makla birlikte, bugün kullanılan de­terjanların pek çoğu sülfonlama veya sabunlaştırma işlemi uygulanmış hid­rokarbonlardan veya yağlı maddeler­den hazırlanır.Deterjan hazırlanması: Yüksek mole­küllü alkollerle sülfürik asidin yaptığı esterlerin sodyum tuzları suda erir, eriyik bazik değildir. Ancak suyun yüzey gerilimini azaltır. Monoalkil sül­fat iyonlarının hidrokarbon kısmını yağlar ve kirlerle emülsiyon yapar, ku­maştan uzaklaştırır.Ci2H25OH + HO.SO2OH—> lauril alkolsodyum monolauril sülfat deterjanSon yıllarda alkil benzen sulfonik asit­lerin sodyum tuzları deterjan olarak kullanılmaktadır. ÖRNEK: Sodyum dodesilbenzen SulfonatDeterjanlar, temizleme özelliği, emülsiyonlaştırıcı, aynştıncı, çözü­cü, ıslatıcı ve köpük verici olmala­rından ileri gelir. Deterjanlar, çama­şırların, nazik kumaşların, halıların, sıhhi araçların, döşeme, cam, ayna ve bulaşıkların yıkanmasında kullanı­lır. Eritici temizleme maddeleri kuru temizleme endüstrisinde çok kullanı­lır. Yağları ve kiri gevşetirler, ama onlarla kimyasal bakımdan birleş­mezler. +Kimyasal leke temizleyicileri le­kenin sebebi bilindiği vakit kullanı­lır. Amonyum hidroksit, bazı mürek­keplerle, asit lekelerinde; hidrojen peroksit yağ lekelerinde; çamaşır be­yazlatıcısı, beyaz çamaşır üzerindeki kahve lekeleri, mürekkep ve küfü çı­karmak için; limon suyu, pas lekele­ri, mürekkep ve alkali lekeleri için, sodyum tyosülfat, iyod lekeleri için sirke, alkali lekeleri için kullanılır.

-->
Nis29
DEVE
Categories: D
0 Comments
DEVE:Memelilerden geviş getiren hör-güçlü hayvanlardır. Develerin yer­den yüksekliği iki metre kadardır. Kulakları ve kuyrukları ufaktır.Develerin bir veya iki tane hor-güçleri vardır. Hörgüç devenin yağ deposudur. Bu nedenle uzun süre de­veler aç kalabilirler. Bazen uzun sü­ren açlıklar sonucu hörgüçteki yağlar tamamen harcanır ve hörgüçler içleri boş torbalar gibi kalırlar.Develerin ağız ve burun yapısı farklıdır. Kum fırtınalarında oldukça ince olan burun deliklerini kaparlar. Burun ve ağızın etrafı seyrek tüyler ile çevrilidir. Gözleri, etli ve şişkin gözkapakları yardımı ile sıcaktan ve kum fırtınalarından korunur.Develerin ayaklarında iç yanları sertleşmiş iki parmak vardır. Sertleş­miş olan bu kısımlar taban ödevi gö­rürler. Ayaklarının yapısı sebebi ile develer rahatlıkla kumda yürürler.Develer pek az bir yiyecek ile uzun süre idare edebilir.Develerin iki hörgüçlü olanları Asya’da yaşar. Şiddetli soğuklara karşı koyar, halkın ulaştırma aracıdır. Tek hörgüçlü develer ise Afrika’da yaşarlar. Yükseklikleri 3 m kadardır. Kılları kısadır. Açlığa susuzluğa daha fazla dayanıklıdır. Renkleri gri, beyaz kızılımsı esmer olabilir. Oldukça hızlı koşarlar.

-->
Nis29
DEVEKUŞU
Categories: D
0 Comments
DEVEKUŞU (Biy)Uçamayan kuşlardandır. Kuşlar ara­sında en büyük ve en ağır olanı Deve-kuşudur. Yerden yüksekliği 2,60 m’yi bulur. Büyük ve kuvvetli kanatlan var­dır, fakat bunlar uçmaya yaramazlar. Bacakları ince uzun olup hızlı koşma­ya elverişlidir. Ayaklarında yalnız iki parmak vardır. Baş ve boynunda kısa tüyler bulunur. Erkekleri siyah-beyaz-dır, dişiler ise esmerdir. Deve kuşları, tek başlarına dolaşmazlar sürüler meydana getirirler. Diğer kuşlar gibi üremeleri yumurta ile olur. Yumurta yumurtlandıktan yaklaşık 45 gön son­ra yavrular yumurtadan çıkar.Devekuşları bitkisel besinler ile beslenirler. Afrika’da yaygın olarak bulunurlar.

-->
Nis29
DEZENFEKTAN
Categories: D
0 Comments
DEZENFEKTAN (Kim)Dezenfektan mikrop öldürücü demektir. Dezenfektanlar hastalık ya­pan mikroplarıve bunların sporlarını organizmanın dışında yok ebilir..(şık, ateş, yanmamış kireç, kö­mür ve durgun maddelerin etkisi gibi Fakat en yaygın olan dezenfektan­lar kimyevi olanlarıdır. Bunlar üç şe­kilde kullanılırlar.1. Gaz halinde: Formol buharları klor, kükürtlü gazlar.2- Sıvı halinde: Fenol eriyikleri, bakır sülfat, demir sülfat, potas­yum permanganat, sodyum hipoklo-rit vb.3- Katı olarak veya koyu eriyik­ler halinde (kireç, kalsiyum klorür)Fizi­ki veya mekanik yönden etkili oia~der.

-->
Nis29
DİABET HASTALIĞI
Categories: D
0 Comments
DİABET HASTALIĞI:Pankreastaki Langerhans adacıkla­rından İNSULİN hormonunun az salgı­lanması veya durmasıyla meydana ge­len hastalıktır. Metabolizma ve sinir bozukluklarına, damar sertliğine se­bep olur. Çok su içmek, çok yemek ve çok idrar hastalığın belirtileridir. Bazı hastalarda kapanmayan yaralar, ayak parmaklarında gangren veya görme bozukluğu, halsizlik görülür.

-->
Nis29
DİESEL MOTORLARI
Categories: D
0 Comments
DİESEL MOTOR­LARI mDiesel motorları genellikle ağır ulaşım araçlarında- kamyon, lokomo­tif, gemi., vb.-kullanılır.Diesel motorları bencin motorla-nndan oldukça farklıdır. Bunlarda (Diesel motorlarında) ateşleyen buji de, karbüratör de yoktur. Motor ben­zin yerine yağ yakar. Bu yağ makina yağı kadar ağır değil, gazyağı kadar da hafif değildir. En çok, motorin ve mazot yakıt olarak kullanılır.Yakıt benzin motorlarında oldu­ğu gibi kıvılcımlarıma yolu ile değil sıkıştırılmış hava ile tutuşur. Diesel yakıtı doğrudan doğruya motorun içi­ne püskürtülür.Silindirler içi ne sıkışmış olan ha­vanın sıcağıyla yanar.Diesel motorlarının çalışmasını zamanlarına göre açıklayalım.Diesel motorlarında dört zaman vardır. 1-Zaman.1. zamanda pistonun hareketi aşağıya doğrudur. Piston aşağıya inerken silindir gövdesinde genişle­yen hava içine yüksek basınçlı hava sevkedilir. tJuna pistonun emme za­manı da denir. 2-ZamanSıkıştırma ya da kompresyon za­manı da denilen 2. zamanda, silindire alınmış olan hava, pistonun yukarı hareketiyle küçük bir hacim içine sı-kıştırıiır. Bu sıkışmanın sonunda ha­va çok kızar.-Lastik pompalarındaki ısınma olayındaki gibi- Diesel moto-runda sıkışmış olan havanın sıcaklığı 500°C’ahatta daha yukarıya çıkar. 3-Zaman2. zamanda piston hareketini -he­men hemen tamamlamak üzereyken, basınç tulumbaları yardımıyla yakıt püskürtülür. Yakıt silindire girdiğin­de ince bir sis tabakası -halindedir ve içerideki çok sıcak havayla temas eder etmez hızla yanar. Bunun sonu­cu olarak piston iş yaparak aşağıya doğru hareket eder. 4-Zaman ıPiston yukarıya doğru hareket ederken yanmış gaz dışarıya atılır. Egzos vasıtasıyla dışarı atılan gazlar­dan sonra işlemler tekrarlanarak mo­tor çalışması devam eder.Diesel motoru, yakıtın içindeki enerjinin yaklaşık % 40′ını kullanır. Benzin motorunda ise bu oran % 25′-dir.Buradan da diesel motorlarının benzin motorlarından daha yeterli ol-, duğu ortaya çıkar. Diesel motorunun benzin motorundan daha sağlam ol­ması gereklidir.Aksi takdirde, yüksek olan patlama basıncına dayanamaz. Bu yüzden, diesel motorlarının ağır olması gerekir. Diesel motorları pa­halıya malolur. Benzin motoruna göre düşük hızlarda daha iyi çalışabilir. Ayrıca yakıtı da pahalı değildir.

-->
Nis29
DİFTERİ
Categories: D
0 Comments
DİFTERİ ( = KUŞPALAZI)(Bly)____________________________Çoğunlukla çocuklarda görülen bu­laşıcı bir hastalıktır. Difterinin nedeni olan bakteriler oldukça tehlikeli mad­de salgılarlar. Bu madde özellikle kalp, sinir ve böbrek dokusunda ya­pısal değişiklikler meydana getirir. Ancak ısı ve ışığın etkisi ile süratle yok olabilen bir madde olduğu göste­rilmiştir.Difteri, hasta veya taşıyıcı insanlar ile temas sonucu geçer. Zayıf bünyeliler­de boğaz ve bademcikte yerleşip ora­da ürer ve toksin salar. Hastanın vücu­dunda kırıklık, halsizlik ve ateş görü­lür. Boğazında, bademcikleri ve küçük dili üzerinde kirli beyaz renkte zarlar meydana gelir. Bunlar daha sonra bo­ğazın her tarafına yayılırlar. Boyunda­ki lenf bezleri şişer. Solunum güçlüğü ve boğucu öksürük başlar. Solunum güçlüğü giderek artar ve soluk alırken ıslığa benzer sesler çıkar. Boğaz kas­ları gerilir. Nabız zayıf, kalp atışları hızlıdır. Yüzde morarma görülür. Ge-rekli müdahale yapılmazsa hasta solu­num yetersizliğinden ölür.Difteri burunda, boğazda, gırtlakta, göz ve kulakta, deride görülebilir. En yaygın olanı boğaz difterisidir. Gırtlak difterisi en tehlikelisi olup ölüme sebep olan şeklidir. Eğer hastalığın tedavisinde gecikilirse küçük dilde, gözlerde, kol ve bacaklarda felç görü­lür.

-->
Nis29
DİFÜZYON
Categories: D
0 Comments
DİFÜZYON (= YAYIN­MA)(Kim)Bir maddenin taneciklerinin di­ğer bir maddenin içine dağılması ola­yına denir. (Gazların, gazlar içinde yayılması gibi) Odanın bir köşesinde eter, ya da amonyak şişesinin kapa­ğını açarsanız kokulu moleküller oda­nın her tarafına yayılır. Bu bir di-füziyondur. Aynı şartlarda, aynı basınç ve sıcaklıkta, iki değişik gazın yayılma hızları, yoğunluklarının veya molekül ağırlıklarının karekökleri ile ters oran­tılıdır. Yani moleküller hafifledikçe di-füziyon hızı artar. Difüziyon hızı en bü­yük olan gaz hidrojendir.

-->
Nis29
DİL
Categories: D
0 Comments
DİL (Biy)Memeli hayvanlar ve insanlarda ağız boşluğunda bulunan, tat almaya, lokmanın yutulmasına yardımcı olan etli uzunca yapıdır. Dilin üzerinde bir­çok tat alma cisimcikleri bulunur. Bü­yük bir bölümü çizgili kas dokudan ya­pılmıştır. Üzerinde ve altında çok katlı epitel tabakaları vardır. Dil üzeri çeşit­li büyüklükteki “Dil papillalan” deni­len yapılar ile döşelidir. Bu papillalar çanaksı, mantarsı veya ipliksi şekilde­dirler.Çanaksı papiller sayıca az olup (9-11 tane) yassı şekillidirler etraflarında derin bir çukur vardır. Yan kısımların­da fazla sayıda tatalma memeciği ■ taşır. Çanaksı papiller dilin arka tara­fında bir sıra halinde V harfi meydana getirecek şekilde sıralanmışlardır.Mantarsı papiller az sayıdadır. Bazı memelilerde üzerlerinde tat alma memecikleri vardır. Gözle görülebilen büyüklükte olan mantarsı papiller di­lin kenarında ve sırt kısmında bulu­nurlar.Dilde bulunan 3 üncü tip papiller ipliksi tipte olup dil epiteli içinde yer alırlar. Dilin her tarafına dağılmışlar­dır. Sayıları en fazla olanlardır. Üzerle­rinde tat alma memecikleri yoktur.Dilimiz acı, tatlı, ekşi, tuzlu olmak üzere dört tat çeşidi ayırd eder. Dilin uç kısmı tatlı; kenarları ile tuzlu; orta kısmı ile kenarları ekşi; en arkası ise acı duyularını alır. Ayrıca soğukluksıcaklık sertlik ve yumuşaklığı anlama gibi görevleride vardır.Balıklarda diğer omurgalıların hare­ketli dillerinden farklı olarak hareket-’ siz dil bulunur. Bu nedenle dil ancak solungaçlar ile birlikte hareket eder. Kurbağalardan bazılarında iyi geliş­miş özel kaslı dil vardır. Dillerinin ucunda yapışkan sümüksü bir sıvı sa­lan tüpsü bezler bulunur. Ekseri ağız­dan dışarıya doğru fırlatılıp, av yaka­lama kabiliyetindedir.Sürüngenlerde iki tip dil vardır. Bi­rincisi az hareketli, kısa ve küttür. (Kaplumbağlar, timsahlarda) Timsah­ların dillerinin üzerinde damakta bulu­nan kıvrıma karşılık olan birçıkıntı bu­lunur. Dil yukarı kaldırıldığında bu iki kıvrım geniz ile ağız boşluğunu birbi­rinden ayıran bölme meydana getirir. Timsahların su içinde rahatlıkla ağız­larını açmasına, solunum yapmasına yardımcı olup, suyun solunum boru­larına girmesine engel olur.Sürüngenlerdeki ikinci tip dil çok uzun, ucu çatallı, dışarı fırlatılabilen hareketlidir. Kertenkeleler, yılanlar, bukalemunlarda böyledir.Kuşların dillerinin özel kasları yok­tur. Ancak dil iskeleti ile birlikte ha­reket ettirilirler. Ağaçkakanlarda dil is­keletinin çok uzun uzantıları vardır. Tropikal bölge kuşlarında dil uçları ya­rıktır. Papağanların bazılarında dil ucu püskül gibidir. Su kuşlarında ise dil üzerinde pürtükler ve dil kenarında sert pullar bulunabilir.Memelilerde dil,besinin çiğnenme­si, tat alma, lokma yapımı ve sesayarında rol oynar. Yarasalar ve böcek yiyenlerde özelleşmiş yapıda dil bulu­nur. Yarasaların dilleri dışarı uzatılabi­lecek şekilde, böcekyiyenierinin ise bitki özsuyu emen tiptedir.

-->
Nis29
DİNAMİT
Categories: D
0 Comments
DİNAMİT (Kim)Gliserin üzerine uygun şartlarda derişik nitrik asit etkisiyle açık sarı yağımsı bir sıvı meydana gelir. Bu madde trinitrogliserindir. Çok kuv­vetli bir patlayıcı olan bu madde dik­katsizlik sonucu yere düşürülecek olursa patlar. Dinamit bazı gözenek­li maddelere nitrogliserin emdirile­rek yapılır ve maden ocakları ndaa ve yol yapımında kaya parçalamak için kullanılır. Nitrik asitle etkilenmiş olan selüloz (odun özü)dan PAMUK BARUTU ya da nitroselüloz elde edi­lir. Bu da torpidolarda patlayıcı mad­de olarak kullanılır. Nitro selü­lozun nitrogliserinle karıştırılmasın­dan mermilerde kullanılan duman­sız barut elde edilir. Nitrogliserin ve nitroselülozun gühercile ve selüloz ile karıştırılmasından da jelatinli di­namit elde edilir. Bütün bu patlayıcı maddeler çok çabuk yanan büyük miktarda karbondioksit, su ve azot çı­kan maddelerdir. Kalp hastalıkların­da damar açıcı olarak kullanılan Tri-nitrin nitro gliserinden yapılır.Dinamiti ilk defa bulan İsveçli kimyacı Alfred Nobel (1833—1896) olmuştur. %75 nitrogliserinle, %25 kiezelgur (diatome kalıntısı, gözenek­li silis) adı verilen süngerimsi bir maddeyi karıştırmış, böylece nitro­gliserinin çok çabuk patlamasını, do­layısıyla tehlikesini önlemiştir

-->
Nis29
DİNAMOLAR
Categories: D
0 Comments
DİNAMOLAR (Fiz)Endüstride elektrik akımı elde etmek için dinamolar kullanılır. Dina­molar, mekanik enerjiyi elektrik enerjisine çevirirler. Yani dinamolar su enerjisiyle veysf buhar makinaları ve ısı motorlarıyla çafişarak elektrik akımı meydana getirirler. Dinamolar­da, elektrik akımı, indüksiyon sebe­biyle meydana gelir. Sürekli bir in­düksiyon kuvveti elde etmek için dev­reyi sürekli bir şekilde hareket et­tirmek gerekir. Buna en elverişli ha­reket şekli dönme hareketidir.Şekilde gösterilen dinamonun^ 1. Kuvvetli bir mıknatıs veya elektro­mıknatıs sistemi (indükleyen), 2-İçindeki mıknatıs kuvvet çizgileri­nin değişmesi sebebiyle indüksiyon akım meydana gelen demir çekirdek üzerine sarılmış olan sarımlar (indük-lenmiş)3-Sarımların uçlarına bağlanmış olan iletken halkalar ve toplaçlar, 4-Halkalara veya toplaçlara değen metaldan veya kömürden fırçalar bu­lunur. Fırçalar dinamonun kutupları­dır. Bu fırçalar kapalı olan bîr dış dev­reye bağlanır. Dinamo dönerken, devrede bir elektrik akımı hasıl olur.Basit bir dinamo (Doğru akım ürete­ci)Basit bir dinamoda, 1-Magnetik alan meydana getirmeğe yarayan basit bir elektromıknatıs -ve­ya mıknatıs- bulunur. Buna indükle­yen denir.2-İndükleyenin magnetik alanı içeri­sinde dönerek içinde devamlı akı de­ğişimleri meydana gelen hareketli bir ABCD sarımı- veya makarası- vardır. Buna, indüklenen denir. 3-İndüklenende meydana gelen in­düksiyon akımlarını toplamaya ve bunları kullanma devresine gönder­meye yarayan toplaç, seri t ve fırçalar bulunur.Akımın elde edilişi: Şekilde, ya­tay durmakta olan ABCD sarımının-indüklenenin- AB kısmı yukarıya ge­lecek şekilde 90°döndüğünü varsaya­lım. Bu hareket süresince, devreden geçen akı artmaktadır. Devrede bu akıyı azaltacak yönde bir indüksiyon akımı olmalıdır (Lenz kanunu). Bu kapalı sarım içinde, elektronlar DCBA yönünde geçmelidir ki, indük-leyenin alanı ile ters yönlü bir magne­tik alan hasıl edebilsinler. Böylece indükleyenin akısını azaltabilirler. Bu suretle meydana gelen elektron akımı E fırçasından dış devreye çıkar. Burası dinamonun negatif kutbudur. Sarımın aynı yönde ikinci bir 90fldön-mesi -AB’nin DC yerine gelişi- halini ele alalım. Bu dönmede akı azalır ve ABCD yönünde bir elektron akımı olur. AB’nin DC yerine gelişinin so­nunda D ucunun bağlı olduğu toplaç E fırçasına bağlı olduğundan elekt­ronlar gene aynı uçtan çıkarlar. Diğer dönmelerde de aynı düşünüşler sonu­cu elektron akımları E fırçasından dı­şarıya çıkarlar. Böylece bu üreteç bir yönlü akım vermiş olur. (Elde edilen bir yönlü akım değişen dalgalı birmotoru döndürülürse, rotorun sarım­larında bir indükleme akımı doğar. Bir dinamoda akım pozitif kutup adı verilen yüksek potansiyelli bir A nok­tasından dış devreye çıkar, negatif kutup denilen alçak potansiyelli bir B noktasından dinamoya girer. Di­namonun verdiği akım aynı zamanda elektromıknatısı besler. Rotor bobi­ninden birinin ucu, Ti şeridine diğe­rinin ucu T2 şeridine bağlanmıştır. Akım T, ve T2 toplaçlarına değen F, ve F2 fırçalarından alınır. Akım dai­ma aynı yönde akar. Dinamolar pil ve akümülatörler doğru akım verirler^ _ Elektroliz, kaplamacılık akümü-latörlerin doldurulması., doğru akı­mın başlıca kullanılma yerleridir.akımdır.) Akımın yönü değişmez. Hep aynı kalır.Uygulamada kullanılan doğru akım üreteçleri (dinamolar) basit bir yapıda değildirler.Basit bir dinamonun elektro­mıknatıs sarımlarını ayrı bir üreteçle besleyelim. Bu yolla magnetik bir alan hasıl edelim. Hareketli sistemi (makaralar ve toplacın bulundu­ğu) döndürecek olursak oluşacak in-düksiyon akımlarının aynı fırçadan dış devreye çıktıkları görülür. Böyle bir dinamoya “GRAMME SARGILI DİNAMO” denir.Bu dinamolarda Mı, M2, M3, M4 gibi dört makara vardır. Döndürme esnasında M, ve M3 makaralarından geçen akı azal­makta, M2 ve M4′den geçen akı ise artmaktadır.Kısaca;Doğru akım dinamoları, alterna-törlere (alternatif akım dinamosu) benzerler. Bunlarda, alternatörlerin halkalarının yerine, toplaç adı verilen şeritler bulunur.Fırçalar toplaçlara değerler. Mık­natıs kutuplarının arasında dönem sa­rımlarda akım yön değiştirirken fır­çalara değen toplaçlar değişir. Bun­dan dolayı, dış devredeki akımın yönü değişmez.Gerek alternatif akım ve gerekse doğru akım dinamolarında elde edi-len elektromotor kuvvetin büyük ol­ması için sarımlardan geçen mıknatıs kuvvet çizgilerinin, kısa zamanda çokça değişmesi gerekir. Dönme ne kadar hızlı olursa, mıknatıs kuvvet çizgilerinin değişmesi o kadar kısa zamanda olur ve elektromotor kuvvet büyük olur. Doğru akım dinamoların­da elektromıknatısa gereken akım di­namonun meydana getirdiği akımdan verilir.

-->
Nis29
DİNAZOR
Categories: D
0 Comments
DİNAZOR (Biy)Tarih devirlerinden önce yaşamış fosil sürüngenlerdir. Birinci zamanda boyları birkaç desimetreden 30 metre­ye kadar uzamıştır. Dinazorlar kalça kemiklerinin biçimine göre ikiye ayrıl­mışlardır.. Kalça kemikleri kuşlara benzeyenler bitkilerle beslenirlerdi. Ağızlarının ön kısmında genellikle diş yoktu. Ağız gaga şeklinde idi. Çoğun­lukla ayakları üzerinde yürürlerdi.Kalça kemikleri kertenkelelere ben­zeyenler ise uzun kuyruklara sahiptir­ler. Başları vücudun diğer kısımlarına oranla çok küçüktür. Ağızlarında kuv­vetli dişler bulunurdu. Dinazorlar su­da ve karada yaşayan iri cüsseli hay­vanlardı. Tebeşir çağının sonrasına doğru bilinmiyen bir sebeple yok ol­muşlardır.

-->
Nis29
DİONİA
Categories: D
0 Comments
DİONİA(BlyDİRENÇDirenç, genel anlamıyla karşı koymaktır.Elektri k olaylarında ve buna bağ­lı olarak da elektrik devrelerinde di­rencin ayrı bir önemi vardır. Elektrik akımının bulunduğu bir elektrik dev­resindeki direnç, elektronların akışı­na devre iletkeninin karşı koyması ile ortaya çıkar. Bu karşı koyma ne kadar fazla ise elektron akımı o kadar az ve dolayısıyla da elektrik akımı da o de­rece a.T olacaktır. Buna kısaca, di­renci fazla olan iletkenden az elektrik akımı geçer deriz.Elektrik akımının daha iyi anla­şılması için su akımındaki olayları in­celemek lazımdır. Su akımındaki olay­ların aynısı elektrik akımında da meydana gelir.Bir boru içinden akan su, boru ile su arasındaki sürtünme kuvvetin­den dolayı nasıl bir zorlukla karşıla­şırsa, bir iletkenden geçen elektrik akımı da elektronların iletkenin atom-larıyla çarpışmaları sonucunda bir di­rençle karşılaşır. Atomla çarpışan ve geri fırlatılan elektronlar arkadan ge­len elektronların hareketlerini güçleş­tirir. Bunal iletkende, elektrik akımı­na karşı bir direnç doğurur.Bir yere depolanmış olan suyu, ,öncedar bir borudan akıtalım. Bu bo­rudan akan su ile deponun boşalma süresine dikkat edelim. Daha sonra ise aynı depoyu bu defa da öncekin­den daha geniş bir boruyla boşalta­lım. Bu borudan akan su ile deponun boşalma süresine de dikkat edelim. Hemen şunu söyleyebiliriz, geniş bo­ru ile ooşaltma daha çabuk olmakta­dır. Yani, depoyu geniş boru ile bo­şaltırsak daha kısa bir zamanda bo­şaltma işlemi tamamlanır.Sebebi: Bilindiği gibi, geniş borudan daha fazla su akar. Zira, su, boru içinden geçerken boruyla daha az sürtünmeye maruz kalır. Borudan rahatlıkla akıp gider. Boru, dar oldu­ğu zaman ise, aynı su boruyu tama­mıyla doldurabileceği gibi, suyun bo­ru çeperleriyle daha fazla teması ola­cağı ve buna bağlı olarak da sürtün­menin büyüyeceği ve suyun daha az geçeceği ortaya çıkar. Boru ne kadar uzun olursa sürtünme o kadar büyük olur. Uzun ve ince borular suyun akı­şını güçleştirir. Evlerimizdeki muslu­ğu, az açarsak su ağır akar, çok açar­sak hızlı akar. Çünkü, musluk, az açıkolduğu zaman, suyun akışına karşı fazla direnç gösterir. Su akımı ile ilgi­li örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Hatta karmaşık olaylara da geçebili­riz.Elektrik akımının, iletkenlerden geçmesi sırasında da iletkenler, elektronların hareketlerine karşı di­renç gösterirler. İletkenlerin direnci ne kadar büyük olursa geçen akım-elektron akışı- o kadar az olur. (Dar borudan akan su gibi). Direnç ne ka­dar az olursa geçen akım da o kadar fazla olur. (Geniş borudan akan su gi­bi) ——————–Elektrik akımının iletkenlerden geçişini incelerken hemen su akımıy­la bağıntı kurarız. Diyelim ki, diren­ci fazla olan bir iletkenden akım ge­çirmek istiyoruz. Acaba geçmesi iste­nen akım -elektron akışı- rahatlıkla -zorlanmadan- çabuk mu? yoksa zor­lukla uzun zamanda mı geçer? Sorula­rına cevap vermek için hemen su akı­mı örneğini alınız.-Madem ki iletke­nin direnci fazla -büyük- bunu hemen dar boruya benzetir ve akımın geçişi­ni de bu borudan suyun geçişine ben­zeterek rahatlıkla bu iletkenden akım zorlukla ve uzun zamanda geçecektir diyebiliriz.İletkenlerdeki direncin niteliğini elektron bakımından zengin olan uç­tan (-), elektron bakımından fakir olan uca ( + ) doğru yola çıkan elektronla­rın, iletken içinde (yolda) önlerine çı­kan nötr atomlarla ve iyonlarla birçok defa çarpışmalar arada duraklamalar veya gerilemeler yaparak sonuçta yo­la koyulmaları ve (+) uca gitmeye ça­lışmaları oluşturur. Her iletken, elektronların geçişine bu şekilde az veya çok zorluk gösterir. Direnç ola­rak belirtilen bu zorluk ne kadar az ise elektronlarda o kadar çabuk ilet­kenden geçerler.Direnç birimi: Uygulamada kulla­nılan direnç birimiOhm’dur.nsembo-lü ile gösterilir. Ohm, mutlak birim sistemi olan M.K.S. birim sistemin­de (Bk . Birim sistemleri) direnç bi­rimi olarak kullanılır.1 ohm’luk direnç, 106,3 cm. uzunluğunda ve 1 mm2 kesitinde, kütlesi 14,5 gr olan bir civa sütunu­nun O’C'deki direncidir. Etalon di­renci olarak da bilinen bu tarif şimdi pek kullanılmamaktadır.Uygulamada kullanılan tarif 1 voltluk potansiyel -gerilim- farkı al­tında 1 amperelik akım geçiren bir iletkenin direnci 1 ohm’dur.Kısaca, bir amperelik akım ge­çirmek için iletkenin uçlarına 1 volt­luk gerilim uygulanıyorsa bu iletke­nin direnci 1 ohm’dur.Direnç birimi olan ohm (n) tariflerinden direncin formülünü ya­zabiliriz.Gerilim (potansiyel farkı)Di renç =—–sr——-——————-Akım şiddetiSembollerle daha kısa olarak R= — şeklinde de yazabiliriz.Formülden çıkaracağımız direnç tarifi, iletkenden birim şiddetinde -mesela 1 ampere -bir akım geçirmek için iletkenin uçlarına uygulanacak gerilime direnç denir. Not: Tariften formül, formülden tarif çıkartmayı daha evvelden görmüştük. (Bk .Akım) Dikkat;Direnç formülünden, gerilim de akım şiddeti de bulunur. Bunun için cebirsel değişimleri iyi yapabilmek gerekir. Direnç formülünü ezberle­mekle -ama bilerek- üç formül bilmiş olursunuz. (Bk . Akım). Yeri gelmiş­ken ohm ve kanunundan da bahsede­lim.Ohm 1787- 1854 yılları arasında yaşamış Alman fizikçisidir. Kendi adı ile anılan kanunu (ohm kanunu)nu keşfetmiştir. OHM KANUNU:Elektrikte, akım şiddeti gerilim ve direnç olmak üzere üç temel bü­yüklük vardır. Ohm bu üç temel bü­yüklüğü birbirine bağlayan bağıntıyı bulmuştur. GerilimDi renç =—————————-Akım şiddetiBir iletkenin iki ucu arasındaki gerilim -potansiyel farkı- ile bu ilet­kenden geçen akımın şiddeti arasında sabit bir oran vardır ve iletkenin di­rencine eşittir. Ohm kanunu olarak da bilinen bu tarifin formülünü sem­bollerle de yazalım.ÖRNEK PROBLEMLER:1- Bir iletkenin uçları arasındaki geri­lim 30 volt ve iletkenden geçen akım şiddeti 3 ampere ise, bu iletkenin di­renci ne olur?ÇÖZÜM:Gerilim (Volt)Di renç = -Ohm (ü)Di renç =A.Şiddeti (Ampere)30—— = 10ohm(fi)-Bir iletkenin uçları arasındaki geri­lim 7 volttur. Bu iletkenden geçen akım şiddeti 2 ampere ise, iletkenin direncini bulunuz. ÇÖZÜM:Gerilim 7Dırenç= ————=—=3 5A.Şiddeti 2 â3-Direnci 20 ohm olan bir iletkenden 2 Amperlik bir akım geçiyorsa bu ilet-; kenin iki ucu arasındaki gerilimi bulu­nuz. ÇÖZÜM: Di renç formülünden gerilimiDirenç ^^ Gerilim bUİafltz.■ 1 “” ^ A.Şiddeti formülü içler ve dışlar (çapraz) çarpı­mı yapılıp eşitlenirse; Gerilim = Akım şiddetixdirenç formülü çıkar. Akım şiddeti ve diren­ci yerlerine yazarsak gerilimi bulu­ruz.Geri li m = 2×20 = 40 volt. Gerilimin birimi volttur. Onun için 2×20 = 40 sayısını bulduktan sonra bi­rim olarak voltu yazarak problemi ta­mamlamış oluruz. Şayet birim yazma­da zorluk çekersek rastgele bir birim yazmaktan kaçınınız. Hemen birim analizi yapınız ve doğru birimi ken­diliğinden bulmuş olursunuz. Şöyle;Gerilim = 2 amperex20 ohm =40 sayısını sayıların çarpımıyla bulduk. Birimini bulmak için de, birimler arasında çarpma işlemi yapacağız ve gerekli sadeleştirmeler sonunda ka­lan birim sonuç birimi olur. O halde;’- VoltAmperexohm = Ampere x ——ampereDikkat; volt -(direnç = gerilimohm =Ampere v——-* A.Şiddeti’ohm’un yerine eşiti olan volt/ampe re yazılmalıdır ki sadeleştirme ola­bilsin. Aksi halde sonuç birim ampe-rexohm olur ki bu da gerilim birimi değildir. (Bk .Akım) Gerekli sadeleştirmeler yapılırsa;Volt= Volt birimikalır ki bu da gerilim- potansiyel far-kı-birimidir.Labarotuvarlarda, dirençleri bel­li ve sabit olan, etalon dirençler de kullanılır. Öz direnci sıcaklıkla değiş­meyen iletkenden özenle hazırlanmış etalon dirençler bir kutu içine yerleş­tirilir. Elde edilen direnç kutularını kullanmak için çubukları kısa devreyarar. Hangi metal fiş yerinden çıkar­tılırsa onun altındaki direnç devreye girer. Reostaların üzerinde kaç ohm (Q)luk olduğu ve en fazla kaç ampere-likakım şiddetine dayandıkları yazılı­dır. Daha büyük akım geçirilirse reos­tayı bozarız. Şekildeki durumda, dev­reye sokulan direnç 8fidur. şekildeki fişli reostada 1, 2,2,5Q luk dirençler vardır. Bu reostada 2£?,luk dirençler­den biri devreye alınmamış,devre dışı bırakılmıştır. Zira fiş sokuludur ve akım altındaki direnci dolaşmaz. Di­ğer dirençleri dolaşır ve 1+2+5=8fi luk direnci devreye sokar.Şekilde görülen devrede, sürgülü reosta kullanarak akım şiddetini de­ğiştirebildiğimiz açıklanmıştır. Anahtarı kapatınca devreden akım geçmeye başlar. Lamba yanar. Sürgü A ucunda iken lamba parlak yanar. Zira bu durumda devreye di renç sokul­mamış ve akımın tamamı lambadan geçmiştir. Sürgüyü yavaş yavaş B ucuna doğru kaydıralım. Di­rencin gittikçe büyümesi neticesinde akım şiddeti azalır, lambada yavaş yavaş söner. Bu durumda îse devreye büyük bir direnç bağlamakla devre­den geçen akım şiddeti azaltılmış olurc) Kollu reostaBu reosta da bir eksen etrafında dönen metal bir kolu vardır. Kol dön­dürülmek suretiyle, metal düğmelere temas haline getirilir. Düğmeler ara­sında direnç telleri bulunur. Şekilde ki devrede akım bütün tellerden geç­mektedir.
(Flz)Bk.Böcek kapanlar)

-->
Nis29
DİRENÇ NELERE BAĞLIDIR?
Categories: D
0 Comments
DİRENÇ NELERE BAĞLIDIR?1- Direnç, iletkenin uzunluğu (boyu) ile doğru orantılıdır. Yani, iletkeninboyu büyüdükçe direnci de büyür, iletkenin boyu küçüldükçe direnci de küçülür. Bir telin 1.,. 2 ,. 3 metresinin dirençlerini ölçelim, (ölçme, işlemi voltmetre- ampermetre me’toduyla yapılır.) 2 m boyundaki telin direnci­nin, 1 metre boyundaki telin direnci­nin 2 katı olduğunu, 3 m boyundaki telin direncinin de 1 m boyundaki te­lin direncinin 3 katı olduğunu bulu­ruz.2- Direnç, iletkenin keşi tiyle ters orantılıdır. Yani, iletkenin kesiti bü­yüdükçe direnci küçülür. Kesiti küçü-lünce de direnci büyür.TeUıi kesitine bağlı olarak diren­cin nasıl değiştiğini inceleyelim. Boyları eşit olmak koşuluyla farklı ka­lınlıkta (kesitte) iki iletken tel alalım. Önce bu tellerden birinin direncini ölçelim -voltmetre. - amper metre metodu ile- sonra diğer telin direnci­ni bulalım. Sonuçta ince telin direnci­nin kalın telin direncinden daha bü-yükolduğuortaya çıkar (ince borudan ve kalın borudan akan suların duru­munu hatırlayınız). Telin kesiti 2,3.. katına çıkartılırsa direnci yarıya,üçte bire iner.
3- Direnç, telin (iletkenin) yapıldığı maddeye de bağlıdır. Yani iletkenin özdirenci ile doğru orantılıdır.Kalınlık ve uzunlukları eşit çeşit­li maddelerden yapılmış teller alıp dirençlerini ölçecek olursak farklı değerler buluruz. 1 mm2 kesitinde 1 m. boyundaki bir telin direncine o iletkenin özdirenci denir.Özdirenci, boyu ve kesiti belli olan bir iletkenin direnci şu formülle bulunur.almamız gerekir ki sonuç birim (di­rencin birimi) ohm çıksın. Bunun de­ğişik birimlerde alınması halinde -ve­ya verilmesi halinde- gereken çevir­meleri yapmamız lazımdır. Biz, ko­numuz içinde fazla teferruata girme­yeceğiz ve özdirenci yalnız ohm ola­rak birimleyeceğiz.Gümüşün özdirenci 0,016 ohm’dur. Bakırın özdirenci 0,017 ohm’dur. Yani,1 mm2′keşitinde,1 m boyundaki bakır telin direnci 0,017 ohm dur. 10 m. boyundaki bakır telin direnci =0,017×10 = 0,17 ohm’dur. 10 m. boyunda 8 mm2 kesitinde birbakır telin direnci ise= -—- = 0,0218 ohmdurUzunluğu 10 metre, kesiti 0,4 mm2 ve özdirenci 0,028 ohm olan alüminyum telin direnci 0,028×10—————= 0,7 ohm’dur

-->
Nis29
DİRENÇ ÖLÇME
Categories: D
0 Comments
DİRENÇ ÖLÇME(Fiz)Bir iletkenin direncini ölçmek için şekildeki düzenek kurulur. Akım kaynağının uçlarına bir ampermetre ile ölçülecek direnci bağlayarak ge­rekli devreyi kuralım. Direncin A ve B uçlarına bir de voltmetre bağlaya­lım. Voltmetre direncin uçları arasın­daki potansiyel farkını, ampermetre ise devreden geçen akım şiddetini ölçmeye yarar.Not: Ampermetre devreye seri olarak bağlanır. Voltmetre ise paralel bağla­nır.Ampermetreden geçen akım oku­nur ve bir yere yazılır. Voltmetreden okunan gerilim (potansiyel farkı) de not edildikten sonra, A ve B uçlarına bağlanmış olan iletkenin diren­ci = Gerilim/A, şiddeti formülünden bulunur.Ampermetreden okunan (akım şiddeti) says 0,5 olsun (0,5 ampere)Voltmetreden okunan (potansiyel farkı = geri I i m) sayı 5,5 olsun. (5,5 volt)Direnç = 5,5 0,5 55 T ■=11 ohm dur.Burada kullandığımız direnç for­mülü çok kullanılan bir formüldür ve ohm kanunundan başka birşey de­ğildir.Direncin bu şekilde ölçülmesine ampermetre -voltmetre metodu deni­lir. İletkenlerin dirençlerini ölçmek için başka metodlarda kullanılır.

-->
Nis29
DİŞLER
Categories: D
0 Comments
DİŞLER(Biy)Besinin tutulmasında, parçalanma­sında rol oynayan deri kökenli sert yapılardır. Her diş taç ve kök kısmın­dan meydana gelir. Dişler diş kökleri yardımıyla çene kemiklerindeki diş çukurlarına gömülmüşlerdir. Dişin en iç kısmında pulpa oyuğu denen mer­kezi bir oyuk yer alır. Pulpa oyuğunun diş kökünde kök açıklığı denen dişe ait damar ve sinirlerin girdiği açıklık kısmı vardır. Pulpa oyuğunun etrafını kemiğe benzer dentin tabakası sarar. Dentinin üzerinde de daha sert yapılı içinde kalsiyum yoğunluğu fazla olan mine tabakası yer alır.Dişler taç kısımlarının şekline göre üçe ayrılırlar: Kesici, köpek ve azı diş leri. Kesici dişlerin taç kısımları yassa ve keskindir. Ağzımızın ön kısmında olup alt ve üst çenede dörder tanedir. Kökleri tektir. Besini ısırma ve kopar­maya yarar. Azı dişlerinin taçları geniş ve girintili çıkıntılıdır. Kökleri birden fazladır. Alt ve üst çenede onar tane­dir. Besinleri ezip öğütürler. Köpek dişlerinin taç kısımları koni şeklinde olup alt ve üst çenede toplam dört ta­nedir. Besinleri parçalayan, tek köklü dişlerdir.Balıklarda iyi gelişmiş dişler vardır.Kuşlarda yalnız fosil olanlarında dişler vardır. Günümüzde yaşayan kuşlarda diş yoktur. Memelilerin ağız-küçük çaplı olmalıdır. Her iki dişli de aynı ( =eşit) çaplı olsaydı, her iki diş­li de aynı deviri yapacaklarından ha­rekette kolaylıksağlanmazdı.(veri m alı­namaz). Pedal vasıtasıyla döndürme hareketi vereceğimiz, büyük dişli ol-maltdır. Zira büyük dişliye vereceği­miz hareket, arka tekerlekteki küçük dişliyefazlalaşarakgidecektir. Böyle­ce pedalın bir dönmesiyle tekerlek birçok defa dönebilecektir. Pedalın döndürülmesiyle hareket eden (dö­nen) büyük dişli çarkın (dişlinin) çapı küçük dişlinin (arka tekerleği döndü­ren dişli çark) çapının 2 katı ise, bü­yük dişli 1 defa dönünce küçük dişli dolayısıyla tekerlek- iki defa döner.

-->
Nis29
DİŞLİ ÇARKLAR
Categories: D
0 Comments
DİŞLİ ÇARKLAR (Fiz)Makinelerde hareketi iletmek için dişli çarklar kullanılır. Fakat çok defa, hareket, dişli ve zincir yerine, kasnaklar ve kayışlar kullanmak sure­tiyle iletilir.Bir bisikletin hareketini incele­yelim. Pedalın çevrilmesiyle bunun da beraberinde bir dişliyi döndürdü­ğü görülür. Bu dişlinin çevresine ge­çirilmiş olan bir zincir, hareketi ar­ka tekerleğin eksenine geçirilmiş olan küçük çaplı bir dişliye iletir. Bü­yük dişli dönerken dişlerine takılan zinciri sürükler. Zincir, gerilerek ar­ka tekerlekteki dişlinin dişlerini çe­ker. Bu suretle arka tekerlek döner.Bisiklette, hareket iletimini sağ­layan dişlilerden biri büyük diğeri iseküçük çaplı olmalıdır. Her iki dişli de aynı ( =eşit) çaplı olsaydı, her iki diş­li de aynı deviri yapacaklarından ha­rekette kolaylıksağlanmazdı.(veri m alı­namaz). Pedal vasıtasıyla döndürme hareketi vereceğimiz, büyük dişli ol-maltdır. Zira büyük dişliye vereceği­miz hareket, arka tekerlekteki küçük dişliyefazlalaşarakgidecektir. Böyle­ce pedalın bir dönmesiyle tekerlek birçok defa dönebilecektir. Pedalın döndürülmesiyle hareket eden (dö­nen) büyük dişli çarkın (dişlinin) çapı küçük dişlinin (arka tekerleği döndü­ren dişli çark) çapının 2 katı ise, bü­yük dişli 1 defa dönünce küçük dişli dolayısıyla tekerlek- iki defa döner.Bazen hareketler bir dişliden di­ğer dişliye doğrudan -arada bir ileti­şim maddesi olmadan (zincir kayış .. gibi)-da geçirilir. ‘.Dişli çarkların çalışma prensibi, çıkrık özelliği gösterir. (Bk .Çskrık)Büyük ağırlıkları kaldırmak için kullanılan vinçlerin yapılarında da çıkrık ve dişli çark düzeni vardır.Vinç, ağır bir yükü küçük bir kuvvetle kaldırmaya ve başka bir yere iletmeye yarayan makinalardır. Kal­dırılacak P yükü hareketli bir makara­nın çengeline asılıdır. Vincin hareketi E döndürme kolundan verilir. Burada da döndürme kolu çıkrıkta olduğu gi­bi eksenden uzaktır. Vinç kas kuvve­tiyle, buhar makinasıyla veya motor -la döndürülebilir. Vinçte her dişli çark takımının küçük dişli çarkı üze­rinde elde edilen yenme kuvvetleri ondan sonraki dişli çark takımının bü­yük dişli çarkının çevresine geçiril­mek suretiyle vincin kolunu döndüren kuvvetle P şiddetindeki bir kuvveti (yükü) yenmek mümkün olur.ÖRNEK: Döndürme kolunun bağlı ol­duğu çıkrık silindirlerinin çapları ara­sındaki oran 1/3 ise, direngen kuvve­ti 3 kat azalır. 1/4 ise, direngen kuv-veti 4 kat az alır. B veC dişlilerinin bu­lunduğu çıkrıkta yarıçapların oranı 1/3 ise, bu çıkrık direngen kuvveti 3 kat azalır. Oran 1/5 ise direngen kuvvet 5 kat azalır. Üstteki çıkrıkta yarıçaplar oranı 1/? olsa, direngen kuvvet 2 kat azalacaktır.Vincin kolunu döndüren f kuvvetiy­le son kü;ük dişli çarkın çevresindekuvvetini yenmek mümkün olur. R= döndürme kolunun uzunluğu r= döndürme kolunun çevirdiği dişli­nin yarıçapı (A dişlisi) Ri = A dişlisinin çevirdiği dişlinin ya­rıçapı (B) dişlisinin n = C dişlisinin yarıçapı R2= D dişlisinin yarıçapı xı= D dişlisine bağlı küçük dişlinin yarıçapıRn= n dişlisinin yarıçapı rn= n dişlisine bağlı küçük dişlinin yarıçapıBu formülü, yük, son küçük dişli çarkın çevresine asarsak kullanırız. Ayrıyeten bir de hareketli makara ve sabit makara sistemleri varsa daha sonra onları da işleme almalıyız.

-->
Nis29
DİYAFRAM
Categories: D
0 Comments
DİYAFRAM(Biy)Memeli hayvanlarda göğüs boşlu­ğunu karın boşluğundan ayıran yassı yapılı kastır. Diyafram yukarıya doğru kubbemsi bir çıkıntı yapar. Ortasında bulunan çukurluğa kalp yerleşir.Diyafram kası normal soluk verme sırasında akciğerler ve göğüs kafesi­nin birlikte daralması nedeni ile yuka­rıya doğru kubbemsi bir çıkıntı yapar. Soluk alınırken de diyafram 1-2 cm.kadar aşağı iner ve daha düz bir yapı kazanır.Diyaframın kenarları kas demetleri ile önde göğüs kemiğinin kılçıksı ç\\ kıntısına, yanlarda son alt kaburga^ yayına, arkada da bel omurlarına bağr lanır. Soluk alıp vermeyi sağlayan diy­afram iki sinir (diyafram sinirleri) tara­fından yönetilir.

-->
Nis29
DİYAPAZONA
Categories: D
0 Comments
DİYAPAZONA)Diyapazon, çelikten yapılmış, iki kollu bir çataldır. Diyapazonlar çoğu zaman kendilerinin konuldukları bir ucu açık olan küçük sandıkların üzeri­ne takılarak kullanılırlar. Diyapazona lastik bir tokmakla vurulursa, belirli ve devamlı bir ses meydana gelir. Fi­zik laboratuvarlarında ve müzikte fre­kansı belirli sesler elde etmek için ge­nellikle diyapazonlar kullanılır. Bir diyapazonun ucuna hafif ve sivri bir uç takılarak bir isli cama dayandırılır-sa (dokundurulursa) diyapazon titreş-tirilirken, cam çekilirse -veya düşürülürse- titreşimler camın üzeri­ne yazılır.

-->
Nis29
DİYOPTRİ
Categories: D
0 Comments
DİYOPTRİ (Ffc)Diyoptri, yakınsama birimidir. Mer­cek gücü birimi olarak da bilinir.Yakınsama, ince- kenarlı mercek­lerde pozitif ( + ), kalın- kenarlı mer­ceklerde ise negatif (■) olur. Çünkü, in­ce kenarlı merceklerde odak uzaklığı, hakiki, kalın kenarlı merceklerde ise zahiridir.Bir merceğin metre cinsinden alı­nan odak uzaklığının tersi, o merce­ğin yakınsamasını verir, yakınsama­nın birimi de diyoptri olur.Yakınsamanın diyoptri olarak bu­lunması isteniyorsa - genellikle di-yoptri olarak bulunur- odak uzaklığını mutlaka metre olarak almalıdır. Yakınsama- ve bunun birimi olan di­yoptri- göz^ doktorları ve gözlükçüler tarafından gözlük numarası olarak kullanılır. Yakınsama formülü,Yakınsama = ————————Odak uzaklığıdır. Bu formülü sembollerle yazacak olursak, ÇÖZÜM:Y = 1 /f formülünü kullanacağız. Not.Formülü kullanmadan evvel mut­laka odakuzaklığınınbirimini kontrol ediniz. Odak uzaklığı metre cinsin­den verilmemişse mutlaka metreye çevirip sonra yerine yazıp sonuca gi­diniz.Bu problemde, f = 20 cm verildi­ğinden metreye çevirmeliyiz. 20 cm = 0,20 m. olur. Yerine yazarak yakınsamayı ve birimi olan diyoptriyi buluruz.fKolayca görüleceği gibi, yakın­samanın sembolünü (Y) olarak kullan­dık. Başka sembolleştirmeler de ola­bilir. Bu hiç önemli değildir. Yeterki formül belirlensin. Odak uzaklığının sembolünü ise (f) olarak kullandık. Bu genellikle hep aynıdır. Odak uzaklığı sembolü pek değişmez.f—–* metre alındığı takdirdeY—–> diyoptri olur.Bu formülden görüleceği gibi, odak uzaklığı büyüdükçe yakınsama küçü­lür. -Zira, mercekten geçen ışınlar uzaklarda kesişirler-, odak uzaklığı küçüldükçe yakınsama büyük olur. ■Zira, mercekten geçen ışınlar daha yakında kesişirler.Odak uzaklığı büyük olan mercekte ışınlar daha uzakta kesişirler, (yakın­sama küçük)ÇÖZÜM:Y = 1 /f formülünü kullanacağız. Not.Formülü kullanmadan evvel mut­laka odakuzaklığınınbirimini kontrol ediniz. Odak uzaklığı metre cinsin­den verilmemişse mutlaka metreye çevirip sonra yerine yazıp sonuca gi­diniz.Bu problemde, f = 20 cm verildi­ğinden metreye çevirmeliyiz. 20 cm = 0,20 m. olur. Yerine yazarak yakınsamayı ve birimi olan diyoptriyi buluruz.Mercek kalın kenarlı olsaydıY=-4lö=-”T” = -5diyoptriÜ’ZÜ 2 olurdu.Zira kalın kenarlı mercekte odak uzaklığı zahiri (-)djr. Sonuç (+) da ol­sa, (-) de olsa yani ince kenarlı mer­ceklerde de kalın kenarlı merceklerde de yakınsama birimi diyoptri olur. Yalnız, dikkat edilecek husus, odak uzaklığının metre olarak alınmasıdır. Odak uzaklığını metre olarak almaz­sanız, yalnız yakınsamayı bulur, di­yoptriyi bulamazsınız.

-->
Nis29
DOKULAR
Categories: D
0 Comments
DOKULAR (Biy)Çok hücreli canlılarda, canlıyı mey­dana getiren görev ve şekilleri aynı olan özelleşmiş hücre gruplarıdır. Ödevleri aynı olan dokular bir araya gelerek organları; organlar sistemleri; sistemlerde vücudu meydana getirir. Dokular başlıca hayvansal ve bitkisel olmak üzere ikiye ayrılırlar. Hayvansal dokular 4 tiptir: Epitel doku, Bağ ve destek dokusu, Kas dokusu, Sinir do­ku. Bitkisel dokular iki tiptir: Meristem doku (Bölünür doku), Sürekli doku (ya da değişmez doku) (Bu konulardaki geniş bilgiler yeri geldikçe verilecek­tir.)

-->
Nis29
DOLAŞIM SİSTEMLERİ
Categories: D
0 Comments
DOLAŞIM SİSTEMLERİ (Biy)Çok hücreli canlılarda (yapıları ne kadar basit olursa olsun) dokulara be­sin maddelerini götüren, dokulardaki artık maddeleri onlardan uzaklaştıran ve organizmanın iç ortamını sabit tu­tan sistemlerdir. Kan ve lenf dolaşımsistemleri olarak iki tiptir. Kan dola­şımı ; kalp ve damarlardan, lenf dola­şımı ise lenf bezleri ve lenf damarla­rından meydana gelmiştir. Kandoiaşı-mı daima aynı yönde ve devamlıdır. Buna karşılık lenf dolaşımında, lenf sıvısı çıkış noktasına dönmez geniş bilgi için (Bk. KAN DOLAŞIMI; LENF DOLAŞIMI)

-->
Nis29
DOLU
Categories: D
0 Comments
DOLU(Fİ2)Nemli sıcak hava ile soğuk hava karışınca, sıcak hava soğur. Bundan dolayı sıcak havanın önceden içinde bulunan su buharının bir kısmı yo­ğunlaşır. (Karışaniki maddeden, sı­cak olandan soğuk olana doğru ısı akı­şı başlar. Isı kaybeden nemli sıcak ha­va içindeki su buharları yoğunlaşır-ısı alışverişi-). Bu suretle yağış mey­dana gelebilir. Yağmur tanelerinin, soğuk hava tabakalarına rast gelmek suretiyle donmaları neticesi dolu meydana gelir. Bu buz taneleri diğer yağmur tanelerinin ilavesiyle ve bun­ların dadonmasıyla iri leşi rler.

-->
Nis29
DOMATES
Categories: D
0 Comments
DOMATES(Biy)İkiçenekliler sınıfının patlıcangiller familyasından, tüylü yeşil yaprakları olan otsu bir bitkidir. Tropik Amerika’­da yetişenlerinde boyu 3-4 metreyi bu­lur. Gövde ince uzun olup çelimsizdir. Çoğu zaman bir çubuk ya da sırık ile desteklenir. Yurdumuzda domates to­humları ilkbahar başlangıcında fide­liklere ekilir. Mayıs ayında da fideler tarlalara dikilirler.Domatesin yaprakları, gövdesi kuv­vetli ve domatese özgü koku maddesi taşıyan tüylerle kaplıdır. Yapraklar karşılıklı olup sayıları 7 ile darasında değişir. Çiçekleri salkımlar şeklinde­dir. Sarı renkteki çiçeklerin 5 taç, 5 ta-nede dip kısımlarından bitişik olan ça­nak yaprakları vardır. Meyvesi etli, ol-gunlaşınca kırmızı renk alan yuvarlak veya yuvarlağımsı şekillidir, içinde renk verici maddeler (Likopin ve karo-tin pigmentleri) fazla miktarda bulu­nur. Ayrıca domates A,B,C ve K vita­minleri bakımından da çok zengindir. Çiğ veya pişmiş olarak yenebilen mak­bul sebzelerdir.Kanyapıcı, damarsertliğini giderici, hazmi kolaylaştırcı, idrar söktürücü cilde tazelik ve güzellik verici, nasır sökücü, böbrek taşlarını düşürücü et­kisi olan domatesin gövde ve yaprak­larında “Solanin” denilen zehirli bir alkoloid bulunur.

-->
Nis29
DOMİNANT
Categories: D
0 Comments
DOMİNANT (Biy)Mendel yasalarına göre anne ve ba­badan gelen, etkisi diğerlerine baskın olan karakterlerdir. Örneğin yuvarlak tohumlar buruşuk tohumlar üzerine baskın koyu renk göz rengi açık renk gözrengine baskın yani dominant ka­rakterlerdir. Genetikte dominant (= başat = baskın) karakterler daima büyük harf ile gösterilir. Hipermetro-pi, kıvırcık saç, alerji, düz tabanlık.

-->
Nis29
DOMUZ
Categories: D
0 Comments
D OM UZ (Biy)Ağız ve burunları önde uzamış ağır ve hantal hayvanlardır. Ayakları dört parmaklı olmasına rağmen yalnız ikisi yere basar. Eti, yağı ve derisi için bes­lenirler. Domuzların erkeklerinde kö­pek dişleri savunma yapabilecek şe­kilde gelişmiştir. Evcil ve yaban do­muzları olarak ikiye ayrılırlar. Yaban domuzlarının dişileri 35-150 kg, erkek­leri ise 75-200 kg kadardır. Saldırgan hayvanlardır. Domuz tenyası, tir işin gibi sağlığına, zararlı parazit solu­canlar iyi pişmemiş domuz eliyle in­sanlara geçerler. Orta Avrupa, Afrika, Orta ve Güney Asya’da yaşarlar. Avru-pa’daki bütün evcil domuz türlerinin Orta Avrupa’da yaşayan yabani domuzlardan türediği sanılmaktadır.

-->
Nis29
DONDURULMUŞ
Categories: D
0 Comments
DONDURULMUŞ
Yiyeceklerimizi uzun zaman çift­likten yeni çıkmış gibi taze sak I ay a-bilmek için bir çok usuller vardır. Bu usullerden biri dondurmak suretiy­le muhafaza etmektir.Besinler yıkandıktan (bazı haller­de pişirildikten) sonra çok düşük sı­caklıkta çabucak dondurulurlar. Bu iş buz depolarında yapılır. Bu depolar bildiğimiz buzdolabı prensibine da­yanmakla beraber onlardan çok daha soğuktur.Uzun zaman duran yiyeceklerin bozulmasının nedeni, içindeki bak­terilerin sürekli olarak faaliyette ol­maları ve besinin bünyesini değişti­recek* işlemlerde bulunmalarıdır. Et ve diğer besinler soğukta donduru-lursa bakteriler bu işlemlerine devam edemezler dondurulma , bakterileri öldürmez, fakat genellikle besinleri bozucu olan normal çalışmalarına engel olur. Bu yüzden, dondurulmuş besinleri donma halinden çıkar çık­maz yemeliyiz; zira normal sıcaklığa dönünce bozulma hemen başlar.

-->
Nis29
DONMALAŞMA
Categories: D
0 Comments
DONMALAŞMA Sıvıları soğumaya bırakırsak ve­ya soğutursak, belli bir sıcaklığa ka­dar sıvı hallerini değiştirmeden soğur sonra bu belli sıcaklıkta, sıvı halinden katı hale geçer ve daha sonra (tümü katı hale geçince) da soğumaya de-vam edebilir. Bir cismin, sıvı halden katı hale geçtiği sıcaklık derecesine o cismin donma veya katılaşma noktası denir.Deney 1- Deney tüpünde erittiği­miz naftalini soğumaya bırakalım.Sı­caklığı 80°C’ye inince, katılaşmaya başladığını ve katılaşma sona erince­ye kadar sıcaklığın değişmediğini gö­rürüz. Tamamen katılaştıktan sonra daha aşağı sıcaklıklara kadar soğutu-labilinir.Deney 2- Bir kaba kar veya buz dolduralım. Bunun içine de tuz karış­tıralım. Bu suretle sıcaklığı 0°C’nin altında olan bir karışım elde ederiz. Daha küçük başka bir kaba da su ko­yup elde ettiğimiz karışımın içine bu su kabını koyalım. Bir termometre yardımıyla suyun sıcaklığının gittikçe azaldığını gözleriz. Suyun sıcaklığı 0°C’ye düşünce su donmaya başlar. Donma sona erinceye kadar termo­metrenin 0°C’yi gösterdiği görülür. Donma sona erdikten sonra sıcaklığı daha da düşürülebi li ni r (- derecelere)Bu deneyler, cisimlerin donma sıcaklıklarının erime sıcaklıklarına eşit olduklarını ve donma sona erince­ye kadar, sıcaklığın değişmediğini göstermektedir. Bu durum (donma süresince sıcaklığın değişmemesi) donan cismin ısı yaymasıyla olabilir. Donma süresince ısı yayılmasaydı ci­sim donma (veya katılaşma) sırasında soğurdu.Donma kanunu: Her sıvı kendine mahsus belirli bir sıcaklıkta donmaya başlar. Donma sona erinceye kadar sıcaklık değişmez, sabit kalır.Aynı cisimler için,Donma ısısı = Erime ısısı dır. Bu eşitliğin anlamı şudur: Bir cisim erirken aldığı ısıyı donarken aynen geri verir. Bir başka deyişle bir cisim donarken verdiği ısıyı erirken geri alır. Bu durumda CC’de bulunan 1 gr su 80 calori vermedikçe 1 gr. buz hali­ne dönüşemez. (Suyun donma ısısı veya buzun erime ısısı 80cal.dir.) Ge­ne 1 gr. buz 80 calori almadıkça 1 gr su haline dönüşemez.Donma ısısı:Bir sıvının, 1 gramlık bir parçası­nın donma sıcaklığında, sıcaklığı de­ğişmeden katı haline geçinceye kadar bıraktığı ısı miktarına donma ısısı de­nir. Donmada hacim değişmesi:Erimiş naftalin veya erimiş para­fini soğutursak donma sonunda üst yüzde bir çöküntü meydana gelir.Bundan katılaşma sırasında hacmin küçüldüğü anlaşılır. Kristal yapılı ol­mayan birçok maden ve alaşımlarda da aynı özelliğe rastlanır.Bir su şişesini tamamiyle doldu­rup ağzını sıkıca kapatıp buzdolabının buzluğuna koyarsak bir müddet son­ra şişenin patladığını (veya kırıldığın-nı) görürüz. Bunun sebebi, su donar­ken hacmi büyüdüğünden ilk hacmi­ne sığamadığından şişeyi kıracak ve­ya patlayacaktır. Bu durumda suyun hacminde yaklaşık onda birlik (1/10 = 0,1) bir artma (büyüme) olur.Eğer 1 cm su dondurursak yaklaşık olarak 1,1 cm3 buz elde ederiz. Kışın içlerindeki suların donmasıyla testile­rin su borularının, su saatlerinin ara­baların su soğutmalı kısımlarının., parçalandıklarını görmüş veya duy­muşuzdur. Kış aylarında meydana gelecek donma olayları, kayaların ara­larına girmiş olan (çatlaklarına, kırık­larına v.b) suların donması i le meyda­na gelen hacim büyümelerinin or­taya çıkardığı büyük kuvvetlerle par­çalanırlar.Donma olaylarında basıncın etkisi:Donma erimenin ters] olduğuna göre erime sırasında basıncın etkisi donma sırasında ters olarak -izlenir. Erime sırasında hacim genleşen (bü­yüyen) ve hacimce küçülen cisimlerde basınç aynı etkiyi yapmaz. Basınç genleşmeyi zorlaştıracağı için, erime sırasında genleşen cisimler basınç al­tında daha zor erirler. Erime sırasın­da hacimleri küçülen cisimler ise da­ha kolay erir. Aksine donma sırasında hacmi büyüyen cisimlerde (su gibi) ise basınç donmayı zorlaştırır. Kışın yerde ezilen karın eridiğini ve basınç kalkınca tekrar donduğunu hepimiz gözlemişizdir. Kar kuvvetle sıkıldığı zaman kısmen erir ve kendi haline bı­rakılınca tekrar donar. Genel olarak kar ve buz üzerindeki basınç arttırı-lınca sıcaklık yükseltiImediği halde erime olur. Buz büyük basınç altında 0°C’nin altındaki sıcaklıklarda da erir Eksi (-) derecelerdeki soğuk buz-üzerine bir metal bilye koyalım ve bü­yük bir kuvvetle sıkıştıralım. Bir müddet sonra buyanın buzun dibine gittiği görülür. Bu olayda, üzerindeki basınç arttırılan buz evvela erimiş ba­sınç kalkınca da tekrar donmuştur.Bir buz parçası alalım ye iki des­tek arasına yerleştirelim. Üzerinden geçen bir telin uçlarına büyük ağırlık­lar asalım. Bu ağırlıklarla aşağıya doğru çekilen tel bir müddet sonra buzdan geçerek aşağı iner. Fakat buz iki parçaya ayrılmaz. Zira, telin yaptı­ğı basınç nedeniyle düşük (alçak) ba­sınçta eriyen buz, basınç kuvvetinin kalkmasıyla suyun tekrar donmasıyla birbirlerine yapışmıştır. Buzun erime noktası basıncın 1 atmosfer artmasına karşılık 0,0075 °C alçalır.Eriyen buzun hacmi küçüldüğün­den basınç artması bu hacim küçül­mesini kolaylaştıracağı için buzun erimesi hızlandırılmış olur ve daha düşük sıcaklıkta erime elde edilir.NOT:Sudan başka cisimler için durum bunun aksine olur. Birçok katı cisim­ler erirken hacimleri büyüdüğü için basıncın artması erimeyi zorlaştırır, donmayı kolaylaştırır. Sudan başka cisimlerin erime noktaları basınç art­tıkça yükselir. Suyun donma sırasında genleşmesi (hacminin büyümesi)nin zararları olduğu gibi (su dolu şişenin kırılması kayaların parçalanması .. v.b) önemli yararları da vardır. Bun­lardan en önemlisi buzun su üstünde kalmasını sağlamasıdır. Zira, suyun sıcaklığı düştükçe başlangıçta hacmiküçülür ve altlara iner. +4° C’ye ge­lince hacimde küçülme durur ve gen­leşme başlar. Archimedes prensibine göre hacmi genişleyen su da yüzeye çıkmaya başlar. Suyun 0 ve + 4°C ara­sındaki genleşmesinde bir düzensiz­lik vardır. Bu düzensizlik bize yarar sağlar, göl ve havuzlardaki suyun + 4° C’ye kadar soğuyan kısımlarının hacmi küçüleceğinden ve yoğunluğu artacağından dibe inerler. +4° C’den daha aşağıya soğuyan su kütleleri di­be inemedikleri -hacimleri büyüyeceğinden- yukanya doğru çık­tıkları ve üstteki suların gittikçe soğu­duğu ve donmaya başladığı görülür. Suyun donmasındaki bu özellik olma­saydı sular dipten donmaya .başlaya­caktı ve tüm olarak buz tutabilecekti. Halbuki diplerdeki su +4° C’de sabit kalır ve canlıların yaşamını sürdürme­si açısından önem taşır. Bu husus yal­nız su içindir. Temiz bir deney tüpündeki saf suya gene temiz bir termometre daldıralım. Bu düzeneği tuz-buz karışımı içine ba­tıralım. Termometrenin gösterdiği sı­caklık yavaş yavaş düşer. 0° C’nin al­tında da alçalmaya devam eder. 0° C’ye gelen suyun donmaya başlama­ması ve 0° C’nin altında bir sıcaklığa indiği halde de donmaması donmada gecikme (aşırı erime) olarak belirtilir. -10° C ve -15° C’ye kadar soğuduğu halde hala donmamış olan suyu bir­den bire sarsarsak veya tüpe bir buz parçası atarsak suyun bir kısmının donduğu ve sıcaklığın 0° C’ye yüksel­diği görülür. Tüp içindeki sıcaklığın 0° C’ye yükselmesi, donan suyun ısı verdiğini, bu esnada meydana gelen buzla geri kalan suyun sıcaklıklarını alçak dereceden 0° C’ye yükselttiğini söyleyebiliriz.

-->
Nis29
DONMA NOKTASI
Categories: D
0 Comments
DONMANOKTASI(Kim)Bir çok maddeler kimyasal yapı­larına basınç ve ısının durumuna gö­re katı, sıvı yada gaz halinde olabilir­ler. Sıvı halden katı hale geçiş sırasın­daki sıcaklık derecesine donma nokta­sı denir. Örneğin, suyun normal şart­larda donma derecesi O’C'dir. Su donduğu zaman hacmi genişler. İçin­deki suyun donmasıyla boruların pat­laması, donma sırasında meydana ge­len haci m genişlemesi nin doğurduğu yüksek basınçtır. Metallerin çoğu donmaya karşı direnç gösterirler. Ba­zı maddelerin normal basınç altında (1 atmosfer) donma noktaları şöyle­dir:sarsılarak kısmen donuyor ve sıcaklık 0° C’ye yükseliyor. Kaç gr. buz mey­dana gelmiştir? ÇÖZÜM: Buzun ısınmaısısı
Suyun donma ısısı = L=80 ar
Suyun ısınma ısısı (C8U) i kal
or°cAlınan ısı = Verilen ısı, olduğundan bu formülü daha açık yazarsak donan suyun verdiği ısı = meydana gelen buzun sıcaklığını -10° C’den 0° C’ye çıkarmak (yükseltmek) için lazım olan ısı miktarı + Geri kalan suyun sıcaklı­ğını -10° C’den 0° C’ye yükseltmek için lazım olan ısı miktarı.Formülü ortaya çıkar. Buradan an­laşılacağı gibi iki tane alınan ısı, bir tane de verilen ısı vardır. Alınan ısıları toplayıp -tek olarak- alınan ısı kısmına yazarız. Verilen ısı bir tane olduğun­dan bunu da verilen ısı olarak yazar ve eşitleriz.Donan suyun kütlesini m ile göste­relim ve formülü sembollerle yazalım mxL =rax G3Ll\*-1,), + (50-m)x e-buz *bu formülde verilenleri yerlerine yazıp istenen değeri (m= donan suyun küt­lesi) bulalım.Önce birimleri kullanmadan doğru­dan sayıları kullanarak işlemi yapa­lım. Sonra birimleriyle beraber proble­mi çözüme götürelim. (Bk. Ağırlık problem çözme).mx80 = mxO,5 x(0-10) (50-m)x1 x(0 =”10) 80xm= 5xm + 500-10xm 80xm + 5xm= 500. 85xm = 500 =5m=500/85 =5,8 gr.buz el­de edilir, yani 5,8 su donar.Bu çözümde sonuç birimi (gr) ken­diliğimizden yazdık. Bunu problemin verilerinin birimlerine dikkat ederek sonuç birimin gr. olacağını bildiğimiz için böyle yazdık. Yoksa rastgele yaz­madık. Eğer birimde bir tereddüt olur­sa veya birim yazmada zorluk çekili­yorsa, hemen birim analizine geçmeli ve problemi başlangıçtan itibaren bi­rimleri de kullanarak çözmelidir. (Bk. Ağırlık- problemlerde bulmak-) Birim­leri doğru kullanmayı öğrendiğiniz za­man, birim analizi yapmadan da so­nuç birimlerini yazabileceksiniz. Bi­rim analizi yapmamızdaki amaç, so­nuç biriminin yanlış olmasını önle­mektir. Sonuç birimi doğru yazınca bi­rim analizine hiç gerek olmayacaktır.
Su (O°C), Karbondioksit (-56,7°C) Helyum (-271,9 °C), Hidrojen

-->
Nis29
DONMAYI ÖNLEYEN MADDE
Categories: D
0 Comments
DONMAYI ÖNLEYEN MADDE (= ANTİFRİZ) (Kim)Otomobil kullananlar kışın oto­mobillerinin soğutma sistemi için­deki suyun çok zaman donmaya baş­ladığını hatta donduğunu görürler. Bunu iki şekilde önlemek mümkün­dür:1. Kullanmadıkları zaman rad­yatörleri ndeki suyu boşaltmak (güç bir iştir)2. Suya donmayı önleyen anti­friz adı verilen bir madde katmak.Antifriz donma derecesi suya oranla çok düşük bir sıvıdır. Antifriz suya katıldığı zaman meydana gelen karışımda gerçi donar, ama donma noktası adi suya oranla çok daha dü­şüktür. Antifriz karışımlarında en faz­la kullanılan madde glikoller ve glise­rindir. Glikol ve gliserin + su geç do­nar.

-->
Nis29
DOYMUŞ-DOYMAMIŞ-DERİŞİK ÇÖZELTİ
Categories: D
0 Comments
DOYMUŞ-DOYMAMIŞ-DERİŞİK ÇÖZELTİ (Kim)(Bk. Çözeltiler) DÖLALMAŞI (Biy)Bitkilerin çoğalmalarında eşeysiz ve eşeyli üremenin düzenli olarak bir birini takip etmesidir. Yapraklı kara-yosunlarında, Eğrelti otlarında döl-almaşı görülür.DÖLLENME (Biy)Eşeyli üremede erkek ve dişi üre­me hücrelerinin çekirdeklerinin bir araya gelip kaynaşması olayıdır. Döl­lenme sonucunda yumurta hücresi çoğalarak embriyo ha!ine geçer. (Zi­got) Kromozom sayısı 2n dir. (Bk. Eşeyli üreme)

-->
Nis29
DÖRT ZAMANLI PATLAMALI MOTORLAR
Categories: D
0 Comments
DÖRT ZAMANLIPATLAMALIMOTORLARİ^*)Patlamalı motorlarda, bir silindir içinde, bir kıvılcımın tesirinde patla-yan bir gaz karışımının hasıl ettiği ısı, işe döner. Silindirin içinde, patlama meydana geleceğinden .motorun silin-diriningöydesi,gayet sağlam olarak yapılır. İçindeki şiddetli yanma se­bebiyle silindirin fazla kızmasını Ön­lemek için de silindiri dışarıdan so­ğutmak için tertibat alınır. Bunun için de umumiyetle, silindir bir su kı­lıfıyla sarılır. Bu su silindirin etrafını dolaştıktan sonra, özel bir tertiple radyatörlerde soğutulur. Silindirin içindeki piston, doğrudan doğruya hareket kolu ve manivela ile makine­nin dönen miline bağlanır. Yanma odasında dışarıya doğru açılan iki sü-bap bulunur. Bu sübaplardan birisi dışarıda hazırlanmış patlayıcı gazı içeriye almaya, diğeri de patlamış ga­zı silindirden dışarıya atmaya yarar. Sübaplarm açılıp kapanma zamanları makine çalışırken otomatik olarak, gene makine tarafından idare edilir. Yanma odasında gerektiği zaman küçük bir elektrik kıvılcımı meydana getiren buji vardır. (Bk .Buji)Patlamalı motorlarda, patlayıcı gaz karışımı meydana getiren, karbü-ratör adı verilen bir düzen de vardır. Benzin yakan motorlarda benzin küçük bir delikten sıcak hava içinepüskürtülür, benzin buharı ve hava karıştırılarak bir patlayıcı gaz karışımı elde edilir.Not:Pistonun her yukarı ya da aşağıya doğru hareketine zaman denir. Dört zamanlı motora aynı zamanda “otto” motoru da denir. Zira dört zamanlı motoru ilk kullanan Nikolaus Otto’-dur.Patlamalı motorları çalıştırmak için ayrıca akümülatör, dinamo., bu­lunur.Dört zamanlı patlamalı motorların çalışması1. ZAMAN; Birinci zamanın ba­şında piston silindirin yukarı tarafın-dadır. Volanın hareketiyle, piston aşağıya doğru iner. Bu suretle silin­dirin içindeki hacim büyüklüğünden buradaki gazın basıncı düşer. Bu sıra­da, alma sübapı açılarak, patlayıcı gaz karışımı silindirin içine emilmek su­retiyle dolar. Birinci zaman emme za­manıdır.2.ZAM AN: Piston silindirin alt tarafındarbulunurken 2. zaman baş­lar. Sübaplarm ikisi de kapalı bulu­nur. Gene yolanın hareketiyle piston, silindirin yukarısına doğru sürülür ve patlayıcı gaz karışımı yanma odasınakıça uyması gereklidir. Yoksa motor çalışırken, pistonla silindirin arasın­dan gaz kaçar. Pistonların çevresinde yaylı maden şeritler vardır. Bunlara “segman” denir. Segmanlar pistonla silindir arasından gaz kaçmasını önler.“Silindir başı” silindir blokunun üzerine civatalanmıştır. Silindir başı ile blok arasında ince bakır bir levha vardır, buna ‘conta” denir. Conta hem suyu, hem de gazı geçirmeye ya­rar. Silindir başının içinde valflar ve bujiler için delikler açılmıştır, buji­ler yakıt karışımının yanması için ge­rekli kıvılcımı çaktırır. Silindirlerin tepesinde, blok içinde ayrıca boşluk­lar vardır, bunlar “yanma hücrele-ri”dir. Valfları silindir üzerinde olan motorlarda, valfları silindir başları ta­şır. Ayrıca, yakıtın, suyun ve yanmış egzozt gazlarının geçebilmesi için ge­çitler vardır. Silindir başı, silindirküçük bir hacim içine-sıkıştırılır. Bu zaman basınç zamanıdır.3. ZAMAN Piston yukarıdadır. Yanma odası sıkıştırılmış patlayıcı gaz karışımıyla doludur. Bu anda oto­matik olarak elektrik devresi kapana­rak, bujinin tırnakları arasında bir elektrik kıvılcımı meydana gelir. Bu kıvılcım gaz karışımını ateşleyerek patlatır. Piston hızla aşağıya doğru iner. Patlayan gazın yüksek basıncı ile aşağıya doğru inen piston iş yap­mış olur. Üçüncü zaman iş zamanıdır. Supaplar kapalıdır.4.ZAM AN: Egzozt zamanıdır. Bu zamanda atma sübapı (egzozt) açı­lır. Piston yukarıya doğru çıkar. Si­lindirin içindeki yanmış gaz dışarıya atılır.

-->
Nis29
DÖRT ZAMANLI MOTORUN PARÇALARI
Categories: D
0 Comments
DÖRT ZAMANLI PATLAMALI MOTORUN PARÇALARI1. Silindir bloku ve silindir başı:Motorun silindirleri içine alan maden döküm kesimine “silindir blo­ku” denir. Silindir başı bu blokun üzerine civatalanır. Silindir blokları genellikle demirden yapılır ve tek parça halinde dökülür. Kimisi ise alüminyumdan dökülür, bildiğinizgi-bi, alüminyum demirden çok daha hafiftir. Alüminyum blokları silindir­ler pistonun aşındırmasına dayanma­ları için, çelikle astarlanır. Elbet pis­tonların silindirlere tam tamına ve sı-kıça uyması gereklidir. Yoksa motor çalışırken, pistonla silindirin arasın­dan gaz kaçar. Pistonların çevresinde yaylı maden şeritler vardır. Bunlara “segman” denir. Segmanlar pistonla silindir arasından gaz kaçmasını önler.“Silindir başı” silindir blokunun üzerine civatalanmıştır. Silindir başı ile blok arasında ince bakır bir levha vardır, buna ‘conta” denir. Conta hem suyu, hem de gazı geçirmeye ya­rar. Silindir başının içinde valflar ve bujiler için delikler açılmıştır, buji­ler yakıt karışımının yanması için ge­rekli kıvılcımı çaktırır. Silindirlerin tepesinde, blok içinde ayrıca boşluk­lar vardır, bunlar “yanma hücrele-ri”dir. Valfları silindir üzerinde olan motorlarda, valfları silindir başları ta­şır. Ayrıca, yakıtın, suyun ve yanmış egzozt gazlarının geçebilmesi için ge­çitler vardır. Silindir başı, silindirblokundan ayrı olarak yapılmıştır. Busayede motor daha kolay temizleniponarılabilir.2-Karter ve krank mili:Motor ünitesinin alt kesimi ” KARTER”dİr. , Karter krank mili ile mil yataklarını içine alır. Genellik­le karter si I indir bloku ile birlikte ma­denden dökülür, karterin dibine bir tekne civatalanmıştır. Bu “yağ kar-teri”dir. Motoru yağlamak için gere­ken yağ bu tekneye konur. Yağ karte-. rinin içindeki yağ düzeyi “daldırma çubuğu” denen bir çubukla ölçülür.”Krank milli” pistonların yuka­rı- aşağı hareketini dönme hareketine çevirmeye yarar. Milin üzerinde bir­çok krank, yani dirsek vardır. Motor­daki her pistona bir dirsek düşer.Bunlar değişik açılarla yerleştirilmiş­tir. Öyle ki, pistonların enerji vuruş­ları uygun zamanda krank miline ula­şabilsin. Öte yandan krank milini ça­lıştıran enerji vuruşu, pistonun dört vuruşundan ancak birisidir. Öbür uç vuruş sırasında ise krank mili pistonu çalıştırır. Krank milinin bir enerji vu­ruşundan öbür enerji vuruşuna kadar geçen süre içinde dönmeye devam edebilmesi için, milin bir ucuna ağır bir disk ya da çark eklenmiştir. Buna “Düzenteker” (volan) denir. Düzen­teker o denli ağırdır ki bir kez döndü­rüldü mü, artık hep dönmesini sür­dürür. Düzentekerin dönüşü motorun düzgün çalışmasına yardım eder.Düzentekerin kenarında dişli bir halka vardır. Buna “marş” denir. Sü­rücü marşa basınca, marş motoru ha­rekete geçerek marşı çakıştırır: Marş çalışınca düzenteker döner ye ateşle-ninceye kadar motoru da döndürür.Düzenteker motorun transmis­yon düzenine hareket ileten parçası­dır. Transmisyon sistemine debriyaj­la bağlanmıştır. Kimi otomobillerde “otomatik transmisyon” düzeni var­dır. Bunlarda düzenteker ile debriyaj birleştirilmiştir.Krank mili her pistona bir “pis­ton kolu” ile bağlanmıştır. Piston ko­lunun üst, ya da “küçük ucu” pisto­nun altına bir “pin”le tutturulmuş­tur. Piston kolunun alttaki, ya da “büyük ucu” ise ağır bir mil yatağıy­la krank miline bağlıdır. Motorun ağır “ana yatakları”nı krank mili döndü­rür. 3- Valflar ve eksantrik mili:mantar biçimidir. Kapanınca gaz ge­çirmez bir mühür oluşturabilmeleri için, yerlerine dikkatle oturtulmuşlar-Yakıt yanma hücresine “girişdir. valfı”ndan girer. Egzozt gazlan ise “egzozt” ya da çıkış valfından dışarı­ya atılır. Her valf motor devrinin yal­nız bir zamanında ya da vuruşunda açılır. Örneğin giriş valfı yalnız emme sırasında, egzozt valfı ise yalnız eg­zozt sırasında açılır. Çoğu motorlarda valflar silindirlerin üzerinde bulunur. Bunlara “valfları silindir üzerinde olan motorlar” denir. Ayrıca “valf­ları yanlarda olan motorlar” da var-:dır- “Eksantrik mili” motorun içinde dönen bir mildir. Bu mili krank mi­linden gelen bir zincir ya da dişliler çalıştırır. Eksantrik milinin üzerinde­ki kabarık parçalara “kam” denir. Kamlar, “kol” denen hareketli bağ­lantılar, “itme- çubukları” ve “sal­lanan kollar” valfları işletir. Kamlar eksantrik milinin üzerine değişik açı­larda yerleştirilmiştir. Öyle ki uygun valfları gereken zamanda açabilirler. Kamlar kolları aşağı- yukarı doğru ha­reket ettirir. Buna karşılık kollar da üzerlerinde duran uzun itme çubuk­larını harekete geçirir. İtme çubukları sallanan kolları ileri- geri oynatır. Kollar ileri doğru sallanınca, valflar açılır. Kollar geriye doğru hareket edince de valf gövdeleri serbest ka­lır ve “valf yaylan” valfların yeniden sıkıca kapanmasını sağlar.Silindir başının içindeki valflar

-->
Nis29
DUDAK
Categories: D
0 Comments
DUDAK (Bly)Ağzımızı dıştan çevreleyen ince de­rili kısımlardır. Alt ve üst dudak olmak Özere iki tiptir. Dudaklar pembemsi renkte etli yapılardır. Soğuk ve sıcağı hissetmede faydalanabildiğimiz or-ganlarımızdır. Ağzımızın iç kısmında dudaklar, diş yuvalarının kemerine bağlanırlar. Dudakların çevresinde ve içlerinde bulunan kaslar ile gülme kasları dudaklarımızın hareketini sağ­lar.

-->
Nis29
DURGUN ELEKTRİK
Categories: D
0 Comments
DURGUN ELEKTRİK (mYalıtkan veya iletken cisimlerinüzerinde biriken elektriğe durgun elektrik denir.Nasıl akan elektrik (elektrik akı­mı) akan sulara benzetilerek daha ko­lay anlaşılabiliniyorsa (Bk . Akım), durgun elektrikte duran sulara (göl, baraj suları gibi), benzetilerek daha kolaylıkla anlaşıiabilinir. Bir barajda­ki su, harekete geçirilince enerji sağ­lıyor ise (potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye çevirerek iş yapar), durgun elektrikte harekete geçirilirse enerji verir ve akan elektrik halini alır.Bir ebonit çubuk veya cam çubuk yünlü bir kumaşa sürtülürse kağıt parçası veya saman çöpü gibi hafif cisimleri kendine doğru çeker. Çok hafif olan bunun gibi cisimleri çekme özelliğini kazanan bu cisimlere elekt­rikle yüklendi veya elektriklendi de­nir.Cam, ebonit kehribar gibi cisim­lerde elektrik meydana geldiği yerde ‘kalır, akıp gitmez. Cam, ebonit, keh­ribar, mika parafin,- ipek porselen., gibi cisimleri elle tutup elektrikleye­biliriz, zira bu cisimler yalıtkandır ve elektrik akıp gidemez. Fakat, metal­leri elle tutup sürtmek suretiyle elekt­riklemek mümkün değildir. Zira, elektrik bu cisimler üzerinde birik­mez ve vücudumuzdan geçerek top­rağa gider. Metaller, toprak, ıslak ci­simler,., iletkendirler. İletken cisim­leri elektriklemek için (elektrikle yük­lemek için) ya yalıtkan bir madde ile tutularak ya da yalıtkan bir sap takı-’arak bu yalıtkan kısımlardan tutu-larak elektrikle yükleme işi yapılır. Bu şekildeki elektriklenme olaylarına sürtme ile elektriklenme denir. Ebo­nit üzerinde toplanan elektrik yükü (-) negatifdir, cam üzerinde ki ise po­zitif ( + ) olarak -yapılan deneyler so­nucu-belirlenir.

-->
Nis29
DUYARGA
Categories: D
0 Comments
DUYARGA( = ANTEN) (B\y)Eklembacaklı hayvanların başların­da bulunan duyu organlarıdır. Duyar­galar genellikle alından çıkarlar. Tek sıra halinde dizilmiş parçacıklardan yapılmıştır. Bu parçaların birbirlerine karşı olandurumlarma ve sayılarına göre duyargalar çeşitli şekillerde olur­lar. (İp, kıl, dirsek, testere, tarak, yap­rak, tokmak gibi)

-->
Nis29
DUYU ORGANLARI
Categories: D
0 Comments
DUYU ORGANLARI(Biy)Sinir sisteminin dış ortam ile ilişki­sini sağlayan organlardır. Duyu organ­ları aldıkları uyaranların şekillerine göre ayrılırlar. İnsanlarda ve hayvan­larda göz ışık uyartılarına duyarlıdır. Bunlara fotoreseptörlerde denir. Tat­ma organımız olan dil koku alma orga­nımız olan burnumuz kimyasal duyu organları (kemoreseptörler)dır. Ses uyartılarını alan kulaklarımız ise ses ile uyarttlan duyu organları (fonore-septörler)dir. Deri, dokunma organı-mızdır. Sıcak, soğuk basınç gibi olay­lara duyarlıdır. Bütün bu organlarımız üç kısımdan meydana gelir: Çevre­den gelen uyartıları alan alıcı sinirler (alıcı-reseptörler), duyu organlarından aldığı duyuları merkezi sinir sistemine ileten duyu sinirleri ile duyuların algı­landığı beyin kabuğundaki duyu mer­kezleridir.

-->
Nis29
DÜZ AYNALAR
Categories: D
0 Comments
DÜZ AYNALAR (F\z)Durgun su yüzü, parlak bir metal levha, pencere camı birer düz (düz­lem) aynadır. Işık ışınlarının düştüğü yansıtıcı yüz düzlem olduğundan düz­lem ayna veya düz ayna adını alırlar. Kısaca, yansıtıcı yüzü düzlem olan ay­nalara düz aynalar deni r. Not: Eğer, yansıtıcı yüz tümsek olsay­dı aynaya “tümsek ayna” adını vere-çektik. Yani yansıtıcı yüzün durumu­na göre aynalara isim veririz.En iyi yansıtıcı yüzeyler düz ay­nalardır. En iyi aynalar parlak metal­lerden yapılır. Zira bunların üzerine düşen ışınların hemen hepsi yansıtı­lırlar.Kullandığımız düzlem aynalar, bir yüzleri kimyasal metodla gümüş­lenmiş cam levhalardır.Bir düz aynayı masanın üzerine düşey (dik) olarak koyalım. Yanmakta olan bir mumu aynaya karşı tuttuğu­muz zaman, aynanın arka tarafında ikinci bir mum varmış gibi görürüz. Buna mumun görüntüsü denir. Mum yansıtıcı tarafa tutulmazsa (parlak ta­raf) görüntü görünmez. Görüntü yan­sıyan ışınların uzantısı üzerindedir ve bunların kesim noktalarında oluşur. Bu hususa dikkat edilmelidir. Zira görüntü yansıyan ışınların kesim nok­talarında aranıyor. Yansıyan ışınlar üzerinde görüntü bulunamaz.Düz aynalarda ki, varmış gibi gö­rünen fakat aslında olmayan bu gö­rüntülere zahiri-veya görünen- gö­rüntü denir.Zahiri görüntü, elle dokunulama­yan ve ekran- veya duvar- üzerine dü-şürülemeyen, aslında olmayan fa­kat var gibi görünen görüntülerdir.Düz aynalar daima zalviri görüntü ve­ri r ve nokta nokta gösteri I i r.Düz aynalarda, a)cismin aynaya olan uzaklığı, görüntüsünün aynaya olan uzaklığına eşittir, b) Cismin bo­yu görüntünün boyuna eşittir. Yani düzlem aynada cisim ve görüntüsü ayna düzlem i ne göre si metri kti r.Düz aynaya gelen ışık ışınları yansıma kanunlarına göre yansıyarak geldikleri ortama geri dönerler. (Yan­sıma kanunları, yansıma konusunda geniş olarak işlenecektir. Bk . Yan­sıma)Aynalarda görüntü bulmak için yaptığımız çizimlerde yansıma ka­nunlarından faydalanacağız. Bunun için burada kısaca kanunların adlarını verip geçeceğiz.Yansıma kanunları:1-Gelme açısı (gelen ışının normalle yaptığı açı) yansıma açısı (yansıyan ışının normalle yaptığı açışına eşittir.Gelme açısı =Yansıma açısı 2-Gelen ışın, normal ve yansıyan ışın aynı düzlem üzerinde -veya içinde-bulunur.Düz aynada bir A noktasının gö­rüntüsünü bulmak için, A’dan ayna üzerine gelen en az iki ışık ışını alma­mız lazımdır. Bir ışınla görüntü çizil­mez. Çünkü yansıyan ışınların uzantı­larının kesim noktasını bulmakla gö-, rüntü çizimi yapabiliyorduk, ikiden fazla ışın alsak durum değişmez. Gö­rüntünün yeri ve boyu değişmez. Yal­nız fazla çizgi çizildiği için (ışınlar çizgilerle gösterildiğinden) şekilde karışıklık olabilir.Not: Bir ışık kaynağından veya ışın yayan cisimden çok sayıda ışık ışını çıkar. Bu ışınlar bir küre yüzeyini kaplayacak şekilde her tarafa dağılır­lar. Biz çizimlerimizde bir veya iki ışın gösterirsek bunun yanlış anlaşıl­maması lazım. Bu, kaynaktan veya ışıklı noktadan çizimde gösterilen ka­dar ışın çıkar anlamı taşımamalıdır. Çok sayıda ışın çıkar ama biz bunlar­dan en az iki tanesini alarak şeklimizi, çizeriz.Ayna üzerine düşen ışınları, gel­me açıları yansıma açılarına eşit ol­mak üzereyansıtıp, yansıyan ışınların doğrultuları alınıp nokta nokta olarak uzatılarak kesiştirilirler ve kesim noktalarında görüntü elde edi li r. Yan­sıyan ışınların kendilerinin (asılları­nın) kesişmesi yle görüntü elde edil­seydi hakiki görüntüden söz edilirdi. Halbuki düzlem aynalarda bu gerçek­leşmez.

-->
Powered by WordPress © T.C Ansiklopedisi
BlueQ Theme v 1.0.1 by Travis Quinnelly.
var gaJsHost = (("https:" == document.location.protocol) ? "https://ssl." : "http://www.");
document.write(unescape("%3Cscript src='" + gaJsHost + "google-analytics.com/ga.js' type='text/javascript'%3E%3C/script%3E"));
var pageTracker = _gat._getTracker("UA-2488572-3");
pageTracker._initData();
pageTracker._trackPageview();
<(body>

Hiç yorum yok: