DALTONUN ATOM TEORİSİ
Categories: D
0 Comments
DALTON’UN ATOM TEORİSİ (1803)1- Bütün maddeler, kimyasal bileşime girebilen, atom denilen çok küçük parçacıklardan yapılmışlardır.2- Atomlar yok edilemez, yaratılamaz, en şiddetli kimyasal değişmelerde bile bölünemezler.3- Bir elementin bütün atomları, ağırlık bakımından birbirinin benzeridir. Her elementin atomu başka başka ağırlıktadır.4- Maddeler bu atomların belirli oranlarda birleşmeleriyleoluşur.5- Kimyasal reaksiyonlar maddelerin ancak atomları veya atom grupları arasında olur.6- Fiziksel olaylarda atomların yalnızca dizilişleri değişir. Ne başka elementlerin atomları katılır ye ne de başka atomlarla yer değiştirilir.
window.google_render_ad();
window.google_render_ad();
-->
Nis29
DAĞLAMA
Categories: D
0 Comments
window.google_render_ad();
DAĞLAMA(Biy):Kızdırılmış metal araçlarla hastalıklı dokuların çıkartılması işlemi. Bir zamanlar vücudun çeşitli yerlerinde oluşan urların yokedilmesi, yaralardaki zedelenmiş dokunun çıkartılması ve ameliyatlardan sonra ortaya çıkabilecek kanamayı önlemek için çokça başvurulan bir yoldu. Kesilen bir organın yarasına akkor kızgınlığında bir demir çubuk bastırılması, ilkel dağlama biçimidir. Bugün bu işlem, elektrikle kızdırılmış araçlar ile gerçekleştirilmektedir.
-->
Nis29
DALAK
Categories: D
0 Comments
DALAK(Biy) İnsanda ortalama ağırlığı 200 gram olangamdır. Dalak, diyaframın altında, midemizin arkasında ve karnımızın sol üst kısmında yeralır. Dokuzuncu ve onbirinci kaburga kemikleri hiza-sındadır.Dalak, içinde toplardamarların yeraldığı kırmızı doku ile atardamarların bulunduğu beyazdokudan yapılmıştır. Kandamarları dalağa hilus bölgesinden girip çıkarlar. Dolaşımda dalak mekanik düzenleyici rol oynar.Yapısında bulunan kan depolamaya /arayan bölmecikler sindirim sırasında şişerler ve dalağın hacmi artar.Sindirim bittikten sonra yine eski halini alır. Dalak kasıldığı zaman kana bol miktarda alyuvar gönderir. Ancak bu durum insanlar için geçerli değildir, insanlarda normal alyuvarların depolanması dalakta olmaz. Normal olmayan alyuvarlar burada tutulur ve sonra tahrip edilirler. Kedi, köpek gibi hayvanlarda dalak alyuvar deposu olarak görev yapar.Dalakta kandamarlarının yanısıra lenf yumrularında bulunan lenfoid dokular da yeralır. Bu sebeple kan yapıcı özelliği de vardır. Ayrıca dalakta yaşlanmış kan hücreleri de tahrip edilir.koyu kırmızı renkli lenf or- Bütün bunlara rağmen dalak vücu-~ dumuz için daima gerekli bir organ değildir. Bazı hastalıkların tedavisi için dalağın çıkarılması gerekebilir.Bu durumdaki insanlarda-hiçbir bozukluk görülmez.
-->
Nis29
DALGA HAREKETİ
Categories: D
0 Comments
DALGA HAREKETİ (Fte)Dalga, “Esnek bir ortam içinde şekil değişikliğinin yayılması” olarak belirtilir. Esnek bir ortam olarak su alalım ve dalga oluşumunu bu örnek üzerinde açıklayalım.Deney: Su dalgalarının oluşması.Durgun, bir suya bırakılan bir taşın, suya düştüğü nokta merkez olmak üzere yarıçapı gitgide artan dairesel şekil değişiklikleri (kırışıklık) meydana getirdiği herkes tarafından görülmüştür. Bu olayda; su, yayılan dalga ile birlikte gitmeyip, yalnız, suya düşürülen taşın meydana getirdiği seki I değişikliği nin” yayıldığı, dikkatli bir gözlem sonucunda ortaya çıkarılır.Dalga merkezinde meydana getirilen şekil değişikliği (taşın suya bırakılması ile), kendilerinej Şekil deği li ki i kleri nden boyuna ve enine şekil değişikliklerini kısaca açıklayalım.1- Boyuna şekil değişikliği (Boyuna dalga):öteki moleküllere aktarılır. Böylece komşu moleküller şekil değişikliğini birbirlerine devrederek (aktararak) dalganın ilerlemesini sağlarlar.O halde yayılan, esnek ortamın molekülleri değil, şekil değişikliğidir. Not:Işık, ısı ve ses dalgalarıda su dalgaları gibi yo) alırlar. Su dalgaları yol almakta oldukları yöne doğru dik açı yaparak titreşirler. Bunlara “trans-vers” dalgalar denir. Transvers dalgalar ses dalgalarına benzemez. Çünkü ses dalgaları gittikleri yol boyunca titreşen, uzunluğuna dalgalardır. Ses dalgalarının yol alabilmesi için maddi bir ortam gereklidir. Zira dalga ortamın molekülleri ndeki titreşim sayesinde yol alabilir. Bundan dolayı sesda başka bir dalga hareketi gene titreşimlerle olur, yayılma gene molekülden moleküle olur fakat dalga hareketinin kaynağına bağlı olarak hızlı veya yavaş yayılma söz konusudur.Her ortamdaki titreşimler, özellik bakımından -molekülden moleküle şekil değişikliğinin aktarılması-aynıdır. Yalnız titreşimin yönü değişebilmektedir.1. deneyin sonunda elde edilen şekil değişikliği, boyuna şekil değişikliği olmaktadır. Bu şekil değişikliği yayılma doğrultusu üzerindedir.2- Enine şekil değişikliği (Enine dalga)Deney 2; Uzunca bir lâstik borunun veya kordonun bir ucunu sabitle-yelim. Öteki ucundan gergin olarak tutalım ve kordon yatay durumu aldıktan sonra (denge hali), elimizi hızlı olarak yukarı kaldırıp eski yerine getirelim. Elimizle tuttuğumuz uca bir şekil değişikliği vermiş oluruz. Bu şekil değişikliğinin kordon boyunca ilerlediğini ve vardığı her noktayı yukarı doğru kaldırıp sonra eski yerine getirdiğini görürüz. Sabitlediği-miz uca varan şekil değişikliği, burada yansıma yaparak yön değiştirir ve sonra elimize doğru geri gelir.Burada, yayılan şekil değişikliği, yayılma doğrultusuna diktir. Böyle şekil değişikliğine, enine şekil değişikliği denir. Bu şekil değişikliği su dalgalarında da olmaktadır.Peı iyotlu dalgalardenge durumu etrafında aynı hareket-, le birçok defa aşağı yukarı hareket ettirerek tekrarlarsak birbirlerinin aynı olan birçok enine şekil değişikliği yayılır ve bunlar lâstik kordon üzerindeilerleyen bir enine dalga dizisi (dalga katarı) meydana getirirler.b) 1. deneydeki yayın ucunu denge durumu etrafında aynı hareketle birçok kez ileri-geri hareket ettirerek tekrarlayalım. Bu uçtan eşit zaman araları ile, birbirlerinin aynı olan birçok boyuna şekil değişiklikleri yayılır. Bunlar, yay üzerinde ilerleyen bir boyuna dalga dizisi meydana getirirler (boyuna dalga katarı).Bu deneyler göstermektedir ki, homogen ve esnek bir ortam içinde aynı bir hareketle biribirleri ardınca oluşturulan peryotlu şekil değişikliklerinin, bu ortam içinde düzgün bir hareketle yayılan peryotlu dalgalar meydana gelir.Enine bir dalganın yayılması:Lâstik kordon üzerinde eşit aralıklarla A, B, C, Ç, D, …. noktalarını işaretleyelim. Kordonu A ucundan tutarak yukarıya doğru hareket ettirelim. Kısa bir süre sonra, B noktasında -gerilme sebebi ile- yukarıya doğru harekete başlar.A noktasının hareketi sona erip aşağıya döndüğü anda, bir süre daha yukarıya doğru harekete devam eder. Aşağıya doğru inmekte olan A noktasının B noktasına yapacağı çekme kuvveti, B’nin yukarıya doğru olan hareketini yavaşlatır. Bir müddet sonra durdurur -ve sonra ters yönde bir hareket verir. Kordonun A ucunun 1 durumunda hareketi ile meydana gelen bu olaylar, A ucunun 2 durumuna gidip-gelmesi sırasında da olur. Yani, B noktası A noktasının yaptığı hareketi biraz gecikmeyle tekrarlar. B’den sonra gelen C noktasının durumu da, kolayca anlaşılmaktadır. C, D, E, F,… noktaları sıra ile A noktasının hareketini gitgide artan gecikmelerle tekrarlar ve A ucundan enine bir dalga yayılır.A ucunun önce 0 dan 1 durumuna, sonra 2 durumuna daha sonra 0 durumuna gelmesi anında dalgalar ilerler.Boyuna bir dalganın yayılması Boyuna bir dalga yayılmasının oluşu da aynı şekilde açıklanabilir. Yay üzerinde eşit aralıklı A, B, C, Ç, D,… gibi noktalar işaretleyelim. Yay A ucundan tutulup 1 durumuna doğru hareket ettirilir. Az sonra, B noktası da, yaydaki esneklik etkisiyle, harekete başlar. A’nın O’dan sağa doğru gidip geri gelme hareketini, B noktası belli bir gecikme ile tekrarlamaktadır. C, Ç, D, … noktalan da az gecikmelerle A noktasının hareketini yaparlar. Böylece boyuna bir dalga yayılması olur.B noktasının hareketi yön değiştirmez. Dalga boyuBir dalga üzerinde ard arda, aynı özellikteki iki nokta arasındaki uzaklığa dalga boyu denir. Dalga boyuna dalga uzunluğu da denir. X sembolü ile gös-*erıllk” . u DalganınhızıDalga boyu =———————v Dalganın frekansıX=—-— olarak ta sembolleştirilir.Dalga boyu; aynı yönlü, ardarda iki titreşim hareketi arasındaki uzaklık olarak ta söylenir.Dalga uzunluğunun yarısına yarı dalga boyu denir ^ 2Enine bir dalganın yayılmasını gösteren şekilde dalga boyu -dalga uzunluğu- gösterilmiştir.a) 2. deneydeki lâstik kordonu
-->
Nis29
DALIZ
Categories: D
0 Comments
DALIZ (Biy)Anatomide dalız kelimesi iç kulaktaki kemik dolambacın orta kısmı ve ağız boşluğunun ilk kısmı için kullanır.
-->
Nis29
JOHN DALTON
Categories: D
0 Comments
JOHN DALTON (1766 _ 1844)İngiliz, fizik, kimya ve doğu bilimleri bilginidir. Cumberland’da doğdu. Çeşitli ısı dereclerinde su buharının genişlemesini ve gazların bağıl ısılarını bulmuştur. Maddelerin atomlardan oluştuğunu bilimsel olarak ilk defa ortaya koyan bilgindir. Daltonizmdenehgöz hastalığını ilk defa kendi üzerinde gözleyerek meydana çıkarmıştır. Daltonizm, renk körlüğü, özellikle kırmızı-yeşil renklerin ayırt edilememesidir. “Dysch Romo-topsie” de denir. Katlı oranlar kanununu da Dalton açıklamıştır.
-->
Nis29
DAMAK
Categories: D
0 Comments
DAMAK (Biy)Ağız boşluğunun tavan kısmıdır.Damak iki kısımdır. Önde yer alan sert damak ile onun arkasında kalan yumuşak damaktır.Sert damak, damağı 2/3′lük büyük bir kısmını meydana getiren önde ve yanlarda diş kemeri ile sınırlanmış kemik destekli yapıdır. Sert damakta önden arkaya doğru uzanan ve onu iki parçaya ayıran bir izgörülür. “damak rafesi” denilen bu iz yumuşak damakta görülmez. Sert damak kemik, bez ve mukozadan yapılıdır.Yumuşak damak, ağız tavanının 1 /3′lük arka kısmıdır, kas ve zardan yapılıdır.Her iki yanda bulunani ki çift kas ile kafa tabanına bağlıdır. Yumuşakdama-ğın serbest olan arka kenarının ortasında da küçük dil yer alır.Hareketli olan yumuşak damak yutma sırasında yukarı yükselir ve burun boşluğunu kapatarak besinlerin oraya kaçmasını önler. Yumuşak damağın konuşmamda da önemi olduğu bilinir. Herhangi bir nedenle yumuşak damak felce uğrarsa hem
-->
Nis29
DAMAR
Categories: D
0 Comments
DAMAR(Biy):Canlıların dolaşım sistemlerinde içinde kanın taşındığı, çapları çeşitli genişliklerde olan kanallardır. Bütün kan damarlarının içini ENTODEL adı verilen tek katlı epitel tabakası döşer. Epitel tabakasının hemen üze-rinde elastiki vejelatinli katılgan iplikçiklerin yer aldığı ikinci bir tabaka ile bunların üzerinde de dairesel, boyuna kas tabakaları bulunur. Damarların en dışını ince bir bağ doku kılıfı sarar Eninceyapılıdamarlarkılcal kandamarları olup yalnızca tek katlı epilden (endotel) yapılıdır. Atar ve toplar damarların yapısında yukarıda sayılan tabakaların hepsi bulunur. Ancak bu damarların vücutta bulundukları yerlere göre, tabakaların sayıları değişebilir. .Kan damarları vücuttaki yapı ve ödevlerine göre üç grupta toplanır. Bunlar atardamarlar, toplar damarlar ve kılcaldamarlardır. Vücuttaki lenf sisteminde lenf damarları denilen kanalları vardır. Lenf damarlarında lenf sıvıları dolaşır. Geniş bilgi için (Bk. Atardamar, toplardamar, kılcal damar, lenf damarları)
-->
Nis29
DAMITIK SU
Categories: D
0 Comments
DAMITIK SU (Kim)Damıtma yoluyla içindeki yabancı maddelerden temizlenmiş arı sudur. Damıtık suyun lezzeti yoktur. Çünkü içindeki yabancı maddelerden temizlenmiştir. Damıtık su endüstride en çok pil ve akümülatörlerde kullanılır. Çözeltiler damıtık su ile yapılır.
-->
Nis29
DAMITMA
Categories: D
0 Comments
DAMITMA (Fa)İçinde yabancı maddelerin bulunması istenmeyen bir sıvı -arı sıvı- elde etmek işlevi “damıtma” olarak adlandırılır.Arı hale getirilmesi istenen sıvı, bir kapta ısıtılarak kaynatılır. (Labo-ratuvar deneylerinde, kap olarak bir cam balon kullanılır.) Bu yolla elde edilen ve kaynama sıcaklığında bulunan doyuran buharlar, soğutucu bir su banyosuna daldırılmış kıvrımlı bir boru şeklindeki yoğunlaştırıcıya gönderilir. Yoğunlaşan sıvı ayrı bir kapta toplanır. Burada şu hususa dikkat etmeliyiz: Yoğunlaştırıcı ne kadar çok soğuk olursa, yoğunlaşma da o kadar çabuk ve çok olur.İşte, bir sıvının önce buharlaştırılıp meydana gelen buharların tekrar yoğunlaştırılmasıyla, bu sıvı damıtılmış oluyor. Ve sıvı arı sıvı haline getiriliyor.Başlangıçta su bulanıktı, mürekkep rengi vardı, şekerli ve tuzlu idi. Damıtma sonucu bunların hepsi gitti yepyeni, içinde yabancı madde olmayan saf (arı) su elde edildi.Damıtma ile, kaynama noktaları pek yakın olmayan sıvıların karışımları, elemanlarına ayrılabilir. Böyle bir damıtma yapılmışsa, ayrımsal damıtma yapmış oluruz. Böyle bir damıtmaya basit bir örnek verelim: Alkol ve sukanşımından saf alkol elde etmek, için, kaynama noktaları 78°ve 100°C olan alkol ve su karışımını bir damıtma aygıtında ısıtalım. Meydana gelen alkol ve su buharı beraberce yoğun-laştırıcıya giderler. Sıcaklık alkolün kaynama noktası olan 78°C’ye geldiği zaman alkol kaynamaya başlar. Karışımdaki alkol bitinciye kadar, sıcaklık 78°C de sabit kalır (Kaynama Kanunu). Bu buharlar yoğunlaştırılıp bir kapta toplanırsa saf alkol elde edilir diyemeyiz. Zira bunun içinde bir miktar da su vardır. Fakat, yoğunlaştırılmış alkol ard arda birkaç kez damıtılacak olursa, her damıtmada, karışımdaki su miktarı biraz daha azalmış olur. İçinde hiç suyu olmayan mutlak alkol elde etmek için. bu tekrarlar yetmez. Her defasında bir miktar su kalır. Belli bir alkol derecesine vardıktan sonra,nem çeken cisimler kullanılarak alkoldeki suyu almak gerekmektedir.Deney:Bir cam balona su, biraz tuz, şeker, mürekkep -veya boya maddesi-koyarak karıştıralım. Balonun ağzına da eğik ve uzun bir cam boru takalım. Bu düzeneği tamamladıktan sonra, cam balonun içindeki suyu kaynatalım. Bir müddet sonra buhar meydana gelmeye başlayacaktır. Meydana gelen buhar, havanın içindeki cam borudan geçecek, geçerken de soğuyacaktır. Soğuyan buhar yoğunlaşarak (gaz halden sıvı hale geçmek) borunun ucundan su damlaları halinde akar. Bu olay damıtmadır.Damıtılmış suyu bir kaba toplayıp incelersek;1- Sıvı gayet durudur.2- Mürekkebin rengi yoktur.3- Şekerin ve tuzun tatları voktur.Dikkat: Karışımın sıcaklığı 78°C ye geldiği zaman alkol kaynar. Kaynayan alkol buharlaşırken, suda 78°C dedir ve sudan da buharlar çıkmaktadır. Alkolün kaynaması süresince bir kısım suda alkolle birlikte yoğunlaştı-0 rılmış olur. Daha sonra, sıcaklık 100 C’e yükselir ve meydana gelen buharlar su buharları olur. Bunları tama-men ayrı bir kaba almalıyız veya deneyi durdurmalıyız. Not: Eğer saf suda elde etmek istiyorsak deneyi devam ettirerek meydana gelen su buharını yoğunlaştırıcıdan geçirdikten sonra ayrı bir kapta toplamak gerekir.
-->
Nis29
DAMITMAK
Categories: D
0 Comments
DAMITMAK (Kim)Bir sıvıyı buharlaştırıp, tekrar ‘yoğunlaştırarak içindeki yabancı maddelerden temizlemektir. Damıtma için sıvı buharlaşma sıcaklığına kadar ısıtılır, buhar soğuk bir yerden geçirilir. Bu arada tekrar sıvı hale geçer. Bir kapta toplanır içindeki ikinci kapta toplanan sıvı saftır. Deniz suyundan, kirli sulardan veya adi sudan damıtık su damıtmak yoluyla elde edilir.Damıtma, karışık sıvıları birbirinden ayırmakta da kullanılır. Çünkü her arı (saf) sıvının belirli bir kaynama noktası vardır. Bu noktada buhar haline gelir. Örneğin, kaynama noktaları 80°C ve100°Colan iki sıvı (renkli ispirto ve su olabi I i r)karıştırıl-mış olsun. Bu karışım ısıtılınca önce 80°C’de kaynayan sıvı (renkli ispirto) tamamen buharlaşır, bu yoğunlaştırılarak elde edilir. Birinci sıvı tamamen buharlaştıktan sonra, sıcaklık 100°Colunca ikinci sıvı da (su) buharlaşmaya başlar. Bu sıvı da buharları yoğunlaştırarak elde edilir.yabancı maddeler ilk kapta kaldığı için,
-->
Nis29
DANA
Categories: D
0 Comments
DANA(Biy):Büyük baş hayvanlardan ineklerin yavrularıdır. Danalar yalnız annelerinin sütü ile beslenirler. Bir süre sonra sütten kesilen danalara yetiştiriliş şekillerine göre gıda verilir. Danalar iki-üç yaşına geldiklerinde büyümüş kabul edilirler. Büyüyen dana dişi ise inek, erkek ise boğa adını alır.Danalar etleri çok lezzetli olduğu için kesilirler. İki üç aylık hayvanların etleri açık renklidir. Makbul olanı bu ettir. Daha yaşlı, sütten kesilmiş danaların ise etleri sert koyu renkli olur.
-->
Nis29
DANA BURNU
Categories: D
0 Comments
DANA BURNU(Biy):Düz kanatlılar takımından olan dana burunları yer altında toprağı kazarak yaşayan kalın başlı yuvarlak vücutlu böceklerdir. Antenleriİşini yapacak şekilde değişmiştir. Vücutları kadife gibi tüyler ile kaplıdır.Dana burunları ışıktan kaçan böcekler olduklarından gündüzleri toprak altında kazdıkları oyuklarda yaşarlar. Akşamüstü toprak yüzeyine çıkarlar. Danaburunları yumurtalarını kazdıkları oyuklara bırakırlar. Genellikle kumlu ve yumuşak topraklarda yaşarlar.Danaburunları, tahılların kökleri ile beslendiklerinden zararlıdırlar. Bu nedenle dana burnunun yuvasına onları yok etmek için mazotlu su dökülür veya toprağa kükürt serpilir.- ‘jzun kıl şeklindedir. Ön bacakları kazma
-->
Nis29
DANSİMETRELERİZ
Categories: D
0 Comments
DANSİMETRELERİZ)Sıvıların yoğunluklarını ölçmek için kullanılan aletlere dansimetre denir.Bu alet Archimedes prensibinin bir başka uygulama alanına örnektir. Hidrometre -veya areometre-lerin, sıvıların yoğunluklarını ölçmek için derecelenmiş olanlarıdır. Bu alet alt tarafı ağırlaştırılmış ve uçları kapatılmış olan bir borudur. Bir sıvı içine batırıldıkları zaman yerlerini değiştirdikleri sıvının.ağırlığı kendi ağırlıklarına eşit oluncaya kadar batarlar. Böyle bir alet, yoğunluğu büyük olan sıvılarda az, küçük olan sıvılarda ise daha çok batar. Başka bir deyişle, sıvı ne kadar hafifse, batma o derece çok olur ve sıvı ne kadar ağırsa, batma o derece az olur.
DARVVİN(Biy) Dansimetre, derecelenmek için, önce yoğunlukları bilinen sıvılara ba-tırılır ve battığı hizalara bilinen yoğunluklar işaretlenir.Derecelenmiş olan bir dansimetre, bir sıvının içine konularak, hangi işaret çizgisine kadar battığı gözlenirse yani, işaret çizgisinin sayısı okunursa sıvının yoğunluğu bulunmuş olur.Not: Sıvıların yoğunluklarının yaklaşık olarak özgül ağırlıklarına eşit oluşlarından dolayı, dansimetrelerle, bir sıvının yoğunluğunun ölçülmesi aynı zamanda özgül ağırlığının ölçülmesi demektir.
-->
Nis29
DARWİN
Categories: D
0 Comments
DARWİN(Biy):
İngiliz doğa bilimcisidir. 12 Şubat 1809′da doğdu. Ailenin altı çocuğundan beşincisi idi. 1825 yılında Edinburg üniversitesine girdi. 1827 yılında Cambridge Üniversitesine yazıldı. Bu sıralarda en büyük meşguliyeti böcek toplamaktı. 1831′de üniversiteyi bitirdiği zaman botanik profesörü Henslovv’un yardımı ile kaptan Fitzroy’un BEAGLEadlı gemisi ile araştırma gezisine çıktı. Bu seyanat beş yıl sürdü. Güney Amerika sahilleri, Galapagos adaları, Tahiti, Avus -tralya, Yeni Zelanda, Tasmania’ya, Azor’lara gittiler. Yolculuğu sonunda birçok bilgi ve gözlem edinmişti.Araştırma notlarını 1842′de tabii “seçiliş teorisinin ana hatlarını 35 sahi-felik bir broşürde yayınlandı. Türlerin kaynağı adlı eserini 1859′da yayınlandı. Bu eser İngiltere’de olay yarattı. Devrin din adamları Darvvinteo-risine karşı çıkıyorlardı. Ancak birçok bilim adamı Darvvin’i destekliyor ve ona inanıyordu.Darvvin 1862′de bitkiler üzerinde bir botanik kitabı yazdı. 1864′de tırmanan bitkilerin hareketleri ve durumları hakkında bir kitap daha ya-vınladı.1868′de evcilleştirilmiş hayvan ve bitkilerdeki değişmeler 1871′de de insanın ataları adlı kitapları yazdı.Darvvin insanın ataları ile orangotan, goril, şempanzelerin ataları arasındaki akrabalığı anlatıyordu.1872′de-evrim üzerindeki teorilerine ek olarak hayvan ve insanlarda heyecan ifadesini yazmıştır. *, Darvvin 19 Nisan 1882′de öldü ve arkasında birçok büyük eserler bırak-’ ti. Bugün Darvvin teorisi hala tartışılan konudur.
-->
Nis29
DARWİNCİLİK
Categories: D
0 Comments
DARWİNCİLİK (Biy)Gharles Darvvin tarafından ortaya konulan Evrim teorisidir. Bu teoriye göre canlılar ortama uymak ve yaşamak için savaşmak zorundadır. Bu savaş canlının yaşadığı ortam ve diğer canlılar arasında olur. Kaybedenler ölür, kazananlar yaşamaya devanv ederler. Darvvin ileri sürdüğü bu teoride yeni türlerin doğal seçim (doğal seleksiyon) sonucu ortaya çıktığını varsaymıştır. Darvvin teorisini İngiliz iktisatçı Malthus’un yasasına bağlar. Yasaya göre “Ölçülü bir alanda yaşayan insanların sayısı bir geometrik dizi halinde çoğalırken bu alanda bunların geçimleri için gereken besin maddeleri ancak belli bir ölçüde ço-^a ır” Bu nedenle canlılar arasında besin elde etmek ve en iyi yaşam şartlarına sahip olmak için mücadele başlar. Zayıf olanlar kaybedecek, kuvvetli olanlar yaşamaya devam edeceklerdir. Yaşamaya devam eden canlılar diğerlerinden farklı bir özellikler kazanmışlardır ve bu özelliklerini oğul döllere geçirirler. Sonuçta canlı orji-, nal türün bireylerinden farklı olur ve yeni türler meydana gelir. Darvvin, yeryüzündeki canlılar arasındaki çeşitliliğin doğal seçime bağlı olduğunu ortaya koymuştur.
-->
Nis29
DEMİR
Categories: D
0 Comments
DEMİR(Kim) ‘ Sembolü Fe, atom numarası 26, atom ağırlığı 56, özgül ağırlığı 7,85 gr/cm3, ergime noktası 1535°C, kaynama noktası 2730°C di r.Bileşiklerinde +2 ve +3 değerliğini alır. +2değerli bileşikleri FER RO, +3 değerli bileşikleri FERRİ ön ekiyle söylenir. M. Ö. 2000 yıllarında Hititler demirden alet yapan ilk ulus olmuş ve “Demir devri” açılmıştır.Yer kabuğunun ağırlık bakımından dördüncü elemanıdır (% 4,7) Demirin en fazla cevherleri Fe2O3 bileşimindeki demir oksitli hematit ve Fe3O4 ile gösterilen demir oksitli magnetittir., ,Magnetitin bir cinsi doğal mıknatıstır. Esmer kırmızı renkli hematit yurdumuzda en çok bulunan demir cevheridir. Hematit kantaşı demektir. Demirin kükürtle olan bileşiğine pirit (FeS2), demir -2- karbonata (FeCO3) siderit adı verilir.
-->
Nis29
DEMİRİN ELDE EDİLİŞİ
Categories: D
0 Comments
DEMİRİN ELDE EDİLİŞİ:Demir, minerallerinden yüksek fırın denen ocaklarda\kok kömürü ile ısıtılmak suretiyle elde edilmektedir. Yüksek fırın 8-10 m. çapında, 20-30 m. yüksekliği ndedir. İçi âteşe dayanıklı tuğlalarla örülmüş, dış Kısmı çelik levhalarla kaplanmıştır. Yüksekfırına önceden ısıtılmış hava gönderilir. Isıtma sırayla çalışan 2-3 COVVPER AYGITI (Reküperatör) ile sağlanır. Bu yapılmadığında fırın soğur, ergimiş kütle katılaşır. Fırın çalışamaz. (Fırın kendini astı denir) Yani fırın kesiksiz çalışır. Günde 2000 ton filiz, 1000 ton kok, 500 ton ergitici ve 5500 ton hava kullanarak 1000 ton ham demir.elde edilebilir. Fırına konan ERGİTİCİ adı verilen madtleler, filizin içinde bulunan yabancı maddeleri (gang) kolay ergi yen ve DIŞIK (CÜRUF) adını alan silikatlar, alü-minatlar karışımına çevirmek içindir. Yüksek fırın dışığı cüruf çimentosu yapmakta kullanılır.Yüksek fırında geçen olayları şöyle özetleyebiliriz. Önce kok (C) yanar, karbondioksit (CO2) olur. Bu da tekrar kokla birleşir. Karbonmonok-sit (CO) meydana gel irMeydana gelen karbonmonoksit çok iyi indirgen olup, demir filizini demine kadar indirger.Demir oksit minerali ile birlikte cevherde genellikle bol miktarda silis (silisyum dioksit) bulunur. Bu kurn veya kumtaşı halindedir. Silis kalsiyum karbonatla birleşir. Kolayca sıvılaşan kalsiyum silikat yapar. Bu da ergiye-rek cevherden ayrılır. Ham demirin üstünde yüzen dışık (cüruf) katmanı oluşur.Yüksek fırında elde edilen ürüne HAM DEMİR veya FONT, ya da PİK DEMİRİ denir. İçinde % 1,7-4,5 karbon ve filizin cinsine göre daha az oranda mangenez, silisyum, kürükt, fosfor gibi yabancı maddeler bulunur. İçinde silisyum bulunan ham demir döküme elverişlidir. Bundan soba, ütü, kalorifer radyotörü gibi eşya yapılır. Ham demir çok sert ve kırılgandır. Çubuk, tel veya levha haline gelmez. Bundan alet ve makine parçaları yapılmaz.Pik demiri hava akımıyla ısıtılarak yapısında bulunan bir kısım karbonu yakılır, böylece karbon miktarı % 1,7-0,25 arasında bir çeşit demir elde edilir. Buna çelik denir. (Bakınız çelik)Pik demiri kömürü, özel fırınlarda hava akımıyla yakılır. Karbon miktarı % 0,25′den aşağı indirilir. Böylece kolayca işlenebilen, tel ve levha haline getirilebilen bir demir çeşidi elde edilir. Buna YUMUŞAK DEMİR denir.Sağ demir gri-beyaz renkte, parlak ve yumuşak bir metaldir. En önemli fiziksel özelliği mıknatıslanmasıdır. Nemli havada paslanır. Paslanma için oksijen, karbondioksit, sugerekir. Birisi eksik olursa paslanma olmaz. Demir sulu asitlerle hidrojen çıkararak birleşir. +2 değerli demir tuzlan oluşur.Üç türlü demir oksit vardır. Bunlar ferro oksit veya demir-2-oksit (FeO), ferri oksit veya demir-3-oksit (Fe2O3), magnetik demir oksit (Fe, O4)dür. Fe3 O, siyah renkli olup diğer demir iki ve uç oksitlerin bir karışımıdır.Demir-2-sülfat (FeSO4) tarlalardaki parazit (asalak)lerin öldürülmesinde, deri ve yünleri siyaha boyamakta, ma-zı otu (tanen) ile birlikte, siyah mürekkep yapmakta, laboratuvarlarda ayıraç olarak kullanılır.Demir bugün endüstiride en çok kullanılan madenlerdendir. Bir ülkenin endüstri bakımından ilerlemesi demir ve çelik üretiminin yüksekliğine bağlıdır. Türkiye’nin birçok yerlerinde demir yatakları vardır. En önemlisi, Sivas dolaylarındaki Divriği yataklarıdır.
-->
Nis29
DENDRİT
Categories: D
0 Comments
DENDRÎT(B\y)Sinir hücresinin kısa uzantılarıdır. Dendritler bir veya birkaç tane olabilen, çapları çok değişebilen yapılardır. Dendritler çevrelerinden uzaklaştıkça dallanarak yayılırlar ve birçok ince kollara ayrılırlar. Yapılarında sinir telcikleri, nissel tanecikleri bulunur.Dendritler sinir impulslarını sinir hücresine doğru taşırlar.
-->
Nis29
DENEY
Categories: D
0 Comments
DENEY (Km)Bir doğa olayına birçok etkenler karışır. Bazı doğa olayları ise ya bir kez, ya da çok seyrek aralıklarla oluşur. Bu durumlarda, çok iyi de yapılsa bir gözlem, olayı aydınlatmaya yetmez. Duyu organlarımızla yapılan gözlemler yetersiz ve yanıltıcıdır. Ayrıca olayların daha elverişli koşullarda gözlenmesi, sonuca varmayı kolaylaştırır. İşte; bilimsel bir gerçeği göstermek için, laboratuvarlarda koşulları hazırlanarak yapılan kontrollü gözlemlere deney denir.
-->
Nis29
DENEY ARAÇLARI
Categories: D
0 Comments
DENEY ARAÇLARI (Kim)Deneyleri yapmak için kullanılar araçlardır. Bir okul kimya laboratuva-rında deneme tüpleri, erlenmayer, beher, huni, buharlaştırma çanağı, dereceli silindir, saat camı, balon, damlalık, üçgen, kil, deney tahtası, karıştırma çubuğu önemli deney araçlarıdır. Bunlar şekilde gösterilmiştir.
-->
Nis29
DENGE
Categories: D
0 Comments
DENGE (Fiz)Cismin ağırlığının doğrultusuBk. Ağırlık, ağırlık merkezi), cismin oturduğu yüzüyden (oturma yüzeyinden) geçerse oturma yüzeyinde, cismin ağırlığını dengede tutan, ağırlık-la ters yönlü, fakat onunla eşit şiddetli bir kuvvet (tepki) doğar. Bu zıt yönlü eşit iki kuvvet birbirlerine etki ederek bileşke kuvvetin sıfır olması sağlanır. (Bk: Aynı noktaya etkibırakalım. Cisim bir sağa bir sola biraz sallanarak gene önceki denge halini alır. Bu haldeki dengeye kararlı denge denir.b) Ağırlık merkezi (O), A asılma noktasının yukarı tarafında duracak şekilde cismi dengeye getirelim. Sonra cismi bırakacak olursak veya hafif bir itme verirsek cisim, A asılma noktasının etrafında sallanır ve cisim, baştaki denge halini alamaz. Bu haldeki dengeye kararsız denge denir.c) Cismi (O) ağırlık merkezinden asalım.Bundan sonracismin durumunu değiştirelim. Cismi hangi halde bırakırsak bırakalım bütün hallerde dengede; kalır.Bu şekildeki dengeye bozulmaz denge denir.2- Yatay bir yere oturan cisimlerin denge şekilleri.Evimizde, okulumuzda ve diğer yerlerdeki cisimlerin (masa, sandalye, …v.b.) hangi durumlarda yıkılmadan, devrilmeden durduklarını (denge hali), hangi durumlarda ise yıkıldıkları ve devrildiklerini gözleye-lim. Genellikle, evimizdeki masanın sandalyenin, sınıfımızdaki sıranın, …v.b. devrilmeden (denge halinde) durduklarını görürüz. Oturma yüzü-yinde, masanın ayaklarını içine alanbir çokgen çizelim. Buna oturma çok-1 geni denir. Masanın ağırlık merke-\ zinden geçen düşey doğru, oturma I çokgeninden geçtiği zaman masanın j devri Imediği, düşey doğrultunun! oturma çokgeninden geçmediği za- J man ise masanın devrileceği görülür, i Cisimlerin devrilmemesi için ağırlığın düşey doğrultusunun (ağırlık doğ-ruitusu) oturma çokgeninden geçmesi j gereklidir. Aksi durumlarda cisimlerin devrildikleri, yıkıldıkları görülür.Buradan şu sonuca varabiliriz;Bir yatay düzlemin üzerinde bulunan katı bir cismin ağırfık merkezinden geçen düşey cjoğru, oturma çokgeninden geçerse, cisim dengede, kalır.Eğer oturma çokgeni bir nokta ise, ağırlık merkezinden geçen doğru, bu oturma noktasından geçerse, cisim dengede kalır.) Ağırlık merkezi, mümkün olan en aşağı bir yerde ise denge kararlıdır.b) Ağırlık merkezi, alçalacak durumda ise, denge kararsızdır.c) Ağırlık-merkezi, alçalacak veya yükselecek durumda değilse, cisim bozulmaz denge halindedir.
-->
Nis29
DENİZALTILAR
Categories: D
0 Comments
DENİZALTILAR:Suyun yüzünde ve suyun içinde yüzmek ve yol almak üzere yapılmış harp gemileridir.Denizaltı, yapısı bakımından öbür gemilere benzerse de, birtakım farklılıklar da gösterir. En önemli fark iç içe iki tekneden meydana gelmiş olmasıdır. Yani gövdeleri çift katlıdır. Bu katlar arasında da su depoları bulunur.Denizaltı gemileri normal halde suyun üstünde yüzerler. Denizaltı dalacağı zaman, suyun depolara (iki kat arasındaki boşluğa) dolması için dış teknenin üzerindeki kapaklar açılır. İçerideki hava boşluğun üst yanındaki deliklerden dışarı çıkar. Suyun dolmasıyla ağırlaşan denizaltı, yavaş yavaş sulara gömülür (Archimedes prensibi). Dalış sırasında içeriden sıkıca kapatılır. Denizaltılar suyun içindeki büyük basınçlara dayanacak şekilde sağlam yapılıdırlar. Tekne suyun 100 m., hatta daha derinlere dalacak biçimde yapılmıştır. Zaruret ol-j madıkça derine inmezler. Su altında istenilen derinlikte durabilmesi için, makinelerin çalışması gereklidir.Denizaltının ağırlığıyla, denizal-tınm hacmindeki suyun ağırlığı birbirine eşit olunca denizaltı sdyun içinde dengede kalır. (Archimedes prensibi).Denizaltı gemileri de uskurlarla yol alırlar ve derinlik dümenleri yardımıyla suyun içinde yukarıya ve aşağıya doğru hareket ederler. Sağa ve sola dönmeleri de doğrultu dümenle-riyle idare edilir. Ayrıca iki yandaki yatak dümenler de teknenin sağa, sola yatmasını önler. Denizaltı gemilerinin suyun yüzüne çıkabilmeleri için su depolarına basınçlı hava gönderilerek, depoların suyu boşaltılır. (Bk-Basınçlı hava ve kullanılması.)1902′den sonra denizaltılara “periskop” konulmuştur. Bu aygıt denizaltındakilerin su yüzünü görmesini sağlar. Ancak, su yüzeyinden derinlere inildikçe periskop da suyun içinde kaldığından, dışarıyla tüm bağlantısı kesilir. Periskop ancak suyun yüzüne yakın olarak seyredilirken (gidilirken) kullanılabilir.10-15 metreden derine inilince periskop kullanılmadığı için, denizaltı komutanı gemiyi pusula ve “ji-roskop” yardımıyla yönetir.__ Son senelerde atom enerjisiyleçalışan denizaltı gemileri de yapıldı. Amerika Birleşik Devletleri’nin (A.B. D.) NauUlusj denizaltı gemisi 1957′-de Kuzey Kutbu’nun buzları altından geçmek, Triton adlı denizaltı gemisi de 1960′da 83 gün su yüzüne çıkmaksızın dünyayı dolaşmak suretiyle başarılar kazandılar.
-->
Nis29
DENİZANASI
Categories: D
0 Comments
DENİZANASIf(Biy)Vücutları peltemsi, yaklaşık 20 cm. çapında olan yuvarlak şekilli deniz hayvanlarıdır. Vücutlarının etrafında birçok ufak uzantılar vardır. Genel görünüş olarak şemsiyeyi andırırlar. Deniz analarının ağız kısmı şemsiyenin iç kısmında yer alır. Ağızınnan kuluçka kesesinde olur. Dişiler yumurtalarını erkeğin karnında bulunan kuluçka kesesine bırakırlar. Döllenme orada olur. Yavrular çıkana kadar yumurtalar bu kesede saklanır. Otuz kadar türü olan denizatları Atlantik ve Akdeniz’de yaşar.
-->
Nis29
DENİZ KAPLUMBAĞALARI
Categories: D
0 Comments
DENİZ KAPLUMBAĞALARI (Biy)Denizlerde yaşayan kaplumbağalardır. Kara kaplumbağalarına benzer yapıları vardır. Üç türe ayrılırlar. 1) Karet kaplumbağası: Esmer renkli olup otçuldur. Eti yenir fakat çok lezzetli değildir. Boyları bir metreye yakındır. Yalnız denizlerde yaşarlar. Yosun ve diğer tuzlu su bitkileri ile beslenirler. Ön ve arka ayaklan geniş yüzgeçler halinde gelişmiştir. Parmaklar görülmez.2) Çorba kaplumbağası: (Yeşi Ikap-lumbağa) Yurdumuz kıyılarında bulunan ön üyelerinde ikişer tırnak bulunan kaplumbağalardır. Yumurtlama mevsimlerinde karaya çıkarlar, bunun > dışında hep denizde yaşarlar. Boyları 120 cm ve ağırlıkları 150 kg kadar olabilir. Dişileri yumurtlama zamanı kumsaldan uzun bir mesafe kat ettikten sonra açtıkları çukurlara 80- 100 tane yumurta bırakırlar. Yumurtlama işini gece yapan bu iri cüsseli hayvanlar güneş doğmadan çukurları kapatıp denize dönmek zorundadırlar. Yaklaşık iki aylık bir süreden sonra yumurtadan çıkan yavrular kurnu eşeleyip yüzeye çıkarlar. Ve büyük bir hızla denize doğru ilerlerler. Denize ulaşabilenler yaşar. Ulaşamayanlar ya güneşten kurur, ya da deniz kuşlarına yem olurlar.3) Giremitli kaplumbağa:. Üzeri ge-lişmiş güzel pulludur. Sıcak denizlerde yaşar. Yumurtlamak için karaya çıkar.Deniz kaplumbağaları üreme mevsimlerinde göç eden hayvanlardır.
-->
Nis29
DENİZATI
Categories: D
0 Comments
DENİZATI(Biy):Suda dik duran 10-15 cm uzunluğunda küçük balıkların en ilginç olanlarından biridir. Başlarının yapısı ata benzer. Vücutları sert bir kabukla örtülü olup sırt kısımları dikenlidir.Uzun kuyrukları vardır. Bazen bu kuyruklarını yosunlara dolayarak onlara yapışırlar. Bazen de sırtlarında bulunan dikenler yardımı ile ayakta dururlar. Ayrı eşeyli hayvanlardır yal-_nız bunlarda döllenme erkekte bulu-nan kuluçka kesesinde olur. Dişiler yumurtalarını erkeğin karnında bulunan kuluçka kesesine bırakırlar. Döllenme orada olur. Yavrular çıkana kadar yumurtalar bu kesede saklanır. Otuz kadar türü olan denizatları Atlantik ve Akdeniz’de yaşar.
-->
Nis29
DENİZ KESTANESİ
Categories: D
0 Comments
DENİZ KESTANESİ (Biy)Küre veya disk şeklindeki derisi dikenlidir.Kolları yoktur. Vücuttan kalker plakların birbirine sıkıca kenetlendiği bir kabuk ile örtülüdür. Yalnız üst kutuplarda bu kabuk bulunmaz. Deniz kestanelerinin etraflarında korunma organları olan dikenler vardır. Dikenler vücudu saran kalker plaklardan çıkan uçları oldukça sivri yapılardır.Ağız altta ortada yeralır. Etrafında bıçağa benzeyen 5 tane diş yer alır. Yemek borusu dar olup başlangıç kısmı aristofeneri denilen orgariın içinden geçer. Barsaklar bir zar ile vücuda tutunur, barsaklar ağızın ters istikameti nde anüste son bulurlar.Deniz kestanelerinin hareket organları olan ambulakral ayaklar (ampul ayakta denir) Tüp şekli nde çıkıntılardır. Ambulakral ayaklar ambulakral kanaldan çıkarlar. Ambulakral kanal sistemi vücut yüzeyine kadar uzanan içinde kalker cisimler bulunduran TAŞKAN ALI vasıtasıyla vücut dışındaki su ile bağlantıdadır.Deniz kestaneleri nde iç solungaçlar bulunur. Gerçek dolaşım sistemi bulunmaz. Sinir sistemleri ağızın biraz üstünde bir sinir halkasıyle bu halkadan ayrılan beş ışınsal koldan oluşmuştur. Belirli boşaltım organları yoktur. Ayrı eşeylidirler. Üreme sistemi (ovaryum veya teslisler) küçük ve yuvarlak yapılı beş kitle halinde kabuğun anüs çevresinde yer alırlar. Yumurtalar su içinde döllenir, gelişme sırasında başkalaşım geçirirler.Deniz kestaneleri sahillere yakın yerlerde kum veya kayalıklar üzerinde yaşarlar. Yumuşakçalar, küçük deniz hayvanları ve yosunlar ile beslenirler. Çeşitli renkleri vardır.ağız ve anüsün açıldığı alt ve
-->
Nis29
DENİZ YILDIZI
Categories: D
0 Comments
DENİZ YILDIZI (Biy)Hemen hemen bütün denizlerde bulunan beş kollu yıldız şeklindeki derisi dikenlilerdir. Ambulakral kanal sistemi çift sıralı ayaklar bulundurur. Harekete yarayan ayakların uçlarında genellikle yapışmaya yardımcı olan vantuzlar bulunur. Ağız aşağıda anüs yukarıdadır. ________Deniz yıldızlarının kolları oldukça hareketlidir. Sindirim sistemlerinde ağızdan sonra kısa bi r yemek borusu gelir. Midenin ön kısmı büyük bir torba şeklindedir. Midenin yukarı kısmı beş köşeli küçük bir boşluk halindedir.Barsak kısa koni şeklindedir ve anüse açılır. Mide ağızdan çıkarak av hayvanını sarar ve onu sindirdikten sonra yeniden içeri çekilir. üç temel kısımdan oluşan yapılar birbirlerine eklenerek’ uzun zincirler meydana getirirler. Watson ve Crıck adlı araştırıcılar 1953 yılında DNA moleküllerinin yapısını açıklamak için bir model yaptılar. Modele göre DNA molekülü birbirine helezon i şekilde sarılmış iki iplikten meydana geliyordu. Bu iki iplik birbirine bazlar arasındaki hidrojen bağları ile bağlanmış ve birbirinin tamamlayıcısı idi. DNA yapısında bulunan bazlar adenin, guanin,timin,sitozindir. Bu bazlar normal halde yalnız, karşılıkları olan bazlar ile birleşirler. Adenin, timin ile guanin de sitozin ile hidrojen bağları (2 tane) ile birleşir. Aralarında da belli bir oran vardır. (AT/GS = 1)DNA’nın fiziki ölçülere göre molekül ağırlığı 107 ‘dir. Molekül sağa doğru sarılmıştır.
-->
Nis29
DENTİN
Categories: D
0 Comments
DENTİN(Biy)Diş minesininhemen altında yer alan kemiğe benzer fakat içinde bulunan kalsiyum tuzları fazla olduğundan ondan daha sert tabakadır. Den-tin tabakasına fildişi de denir. Bu tabakada çok az sinir bulunur. Buna karşılık soğuk, sıcak ve asit gibi uyaranlara oldukçahassastır.
-->
Nis29
DEOKSIRIBONÜKLEİK ASİT (DNA)
Categories: D
0 Comments
DEOKSIRI BONÜKLEİK ASİT (DNA) (Biy)En ilkelden en yükseğine kadar bütün organizmalarda, her hücrede bulunur ve onların kalıtsal maddesidir. Yapısında beş karbonlu deoksiriboz şekeri, bazlar ve fosfatlar bulunur. Bu üç temel kısımdan oluşan yapılar birbirlerine eklenerek’ uzun zincirler meydana getirirler. Watson ve Crıck adlı araştırıcılar 1953 yılında DNA moleküllerinin yapısını açıklamak için bir model yaptılar. Modele göre DNA molekülü birbirine helezon i şekilde sarılmış iki iplikten meydana geliyordu. Bu iki iplik birbirine bazlar arasındaki hidrojen bağları ile bağlanmış ve birbirinin tamamlayıcısı idi. DNA yapısında bulunan bazlar adenin, guanin,timin,sitozindir. Bu bazlar normal halde yalnız, karşılıkları olan bazlar ile birleşirler. Adenin, timin ile guanin de sitozin ile hidrojen bağları (2 tane) ile birleşir. Aralarında da belli bir oran vardır. (AT/GS = 1)DNA’nın fiziki ölçülere göre molekül ağırlığı 107 ‘dir. Molekül sağa doğru sarılmıştır.
-->
Nis29
DERİ
Categories: D
0 Comments
DERİ (Biy)İnsan ve hayvanların vücudunu dıştan saran koruyucu tabakadır. Deri vücudumuzun en büyük ve en karışık organıdır. Dışarıdan gelen fiziksel ve kimyasal etkilere karşı koyar. Çeşitli hayvanlarda deri tarafından meydana getirilen kitin kıl, tüy ve pul gibi yapıları bulunur.Deri mikroorganizmaların vücuda girmesini önler. Deri bezleri tarafından salınan özel sümüksü bir madde mikroorganizmaların üremesini durdurur.Deri vücuttaki su dengesini ve ,, tatlı sularda yaşayan canlıların vücut sularının dengesini korur. Memelilerde deriden meydana gelen ter bezleri su dengesini korumaya yardımcı olur. Kuşlarda ise derinin meydana getirdiği tüyler ısıyı ayarlar ve vücut ısısını sabit tutar.Kurbağa toprak solucanında deri akciğer gibi solunum ödevi görür. Memeli hayvanlarda deri içinde mekanik duyu organları yer alır. Bu nedenle deri “Dokunum organı” olarak kabul edilir.Bazı canlılarda kuşlarda, kurbağa ve yarasalarda deriden meydana gelen zarlar ve özel bazı yapılar canlının hareketine yardımcı olur. Yılanlarda deriden meydana gelmiş pullar sürünme hareketi sırasında kaslara desteklik sağlar.Memelilerde deri kan basıncını düzenleyici olarak rol oynar. Ayrıcagüneşin zararlı ışınlarından iç organlarımızı korur. Vücuda seki I verir. Deri büyüme.farklılaşma, kendi kendini yenileme kaabi I i yeti ndedir.Omurgalı hayvanlarda deri anatomik olarak iki kısımda incelenir: Alt ve üst deri. Üst deri (Epidermis) çok katlı epidel dokudan meydana gelir. Kalınlığı yaklaşık 0,1 mm’dir. Sürtünen veya baskı altında olan yerlerde örneğin ayak tabanı, avuçlarda daha kalın olur. Sinirler ve kandamarları bulunmaz. Canlı hücrelerin beslenmesi alt deri çıkıntıları ile olur. Üst deri boynuzsu tabaka (kornea) ve üre-yen tabaka (malpiki) diye ikiye ayrı-lır. Kornea tabakası derinin en üst kısmıdır. Sıcak ve soğuğu iletmez. Yassı ve sertleşmiş ölü hücrelerden meydana gelir. Korneanın altındaki Malpiki tabakasının hücreleri silindiri k yapılı ve canlıdır. Sürekli yukarı doğru çoğalır yeni hücreler verirler. Deriye renk veren boya tanecikleri bulunur.Alt deri (Dermiş = Derma) girintili çıkıntılı olup bolkandamarı ve sinir içeren bağdokudan yapılıdır. Dermişin ince olan çıkıntıları (papilla) üst derideki hücreleri besler, papiİterin altında kalan kısımda hücre sayısı azalmıştır. Burada sık iplikçik-It bir yapı uzanır. Ayrıca yağ hücreleri de yer alır. Alt derideki bazı papil-laların içi nde dokunma cisi mcikleri vardır.Balıkların derilerinde epitel tabakası incedir. Deri putlar ile örtülüdür. Deride ışığa hassas ve ışık veren organlardan meydana gelen bezler bulunur.Kurbağa derilerinde ilk kez ince kornea tabakası görülür. Derileri mu-kus ve zehirbezi bulundurur. Zehir sayesinde mikroorganizmalar deride yaşayamaz. Kurbağaların derisinde oldukça fazla sayıda kramatofor (renk verici hücreler) bulunur.Sürüngenlerin derilerinde bez yoktur. Nadiren bazılarında bulunur. Yılanların derileri pullu, kaplumbağalarda ise deri bir kabuk meydana ge-sinir hücreleri ve liflerinden meyda-’ na gelen ağlar halindedir..Derisidikenlilerin çoğu ayrı eşeylidir. Yumurtaları su içinde döl-lenir.Yumurtadan serbest yüzen larvalar çıkar.Derisidikenliler vücutlarının kopan ya da yaralanan yerlerini yenileyebilme kaabiliyetindedirler. Bazıları ışık verir. Derisidikenlilerin en küçükleri 1,2 cm en büyükleri 64 cm kadar olabilir. Denizlerde ya tek ya da bir araya gelip koloniler meydana getirirler.
-->
Nis29
DEŞARJ
Categories: D
0 Comments
DEŞARJ (Fiz)Bi r pi I veya akümülatör bataryasında yahut da kondansatör de depo edilmiş enerjinin boşalması olayına deşarj denir.(Bk .Akümülatör.)
-->
Nis29
DERİSİKENLİLER
Categories: D
0 Comments
DERİSİKENLİLER (Biy)
Denizlerde yaşayan, vücutları, kalsiyumkarbonat kapsayan plaklar ile örtülü canlılardır. Bazılarının vücutlarında plaklar üzerine yerleşmiş sabit veya oynar dikenler bulunur.Derisidikenlilerin sindirim borusu çeşitli sınıflarında farklı olur.Ağız aşağıda anüs tam karışısında yukarıda bulunur. Çoğunda ambulak-ral sistemi (sudamarı sistemi) vardır. Bu sisteme bağlı ambulakral ayaklar hareket organlarıdır.Solunum organları çeşitli tiplerde olur. Gerçek dolaşım sistemleri yoktur. Boşaltım organları yoktur. Onların ödevlerini amipsi hücreler yapar. Sinir sistemleri çeşitli epitellerin altında yer alansinir hücreleri ve liflerinden meyda-’ na gelen ağlar halindedir..Derisidikenlilerin çoğu ayrı eşeylidir. Yumurtaları su içinde döl-lenir.Yumurtadan serbest yüzen larvalar çıkar.Derisidikenliler vücutlarının kopan ya da yaralanan yerlerini yenileyebilme kaabiliyetindedirler. Bazıları ışık verir. Derisidikenlilerin en küçükleri 1,2 cm en büyükleri 64 cm kadar olabilir. Denizlerde ya tek ya da bir araya gelip koloniler meydana getirirler.
-->
Nis29
DETERJAN
Categories: D
0 Comments
DETERJAN (Kim)Deterjanlar elbiselerin ve ev eşyalarının temizlenmesinde kullanılan kimyasal maddelerdir.Tabiatta hayvani veya nebatî tabiî deterjanlar (safra, panama odunu, hint kestanesi, sabun otu vb.) olmakla birlikte, bugün kullanılan deterjanların pek çoğu sülfonlama veya sabunlaştırma işlemi uygulanmış hidrokarbonlardan veya yağlı maddelerden hazırlanır.Deterjan hazırlanması: Yüksek moleküllü alkollerle sülfürik asidin yaptığı esterlerin sodyum tuzları suda erir, eriyik bazik değildir. Ancak suyun yüzey gerilimini azaltır. Monoalkil sülfat iyonlarının hidrokarbon kısmını yağlar ve kirlerle emülsiyon yapar, kumaştan uzaklaştırır.Ci2H25OH + HO.SO2OH—> lauril alkol‘Ci^SOaOH +HOH monolauril sülfat ■ C12H 2£>. SO a OH + Na OH-*DETERJAN (Kim)Deterjanlar elbiselerin ve ev eşyalarının temizlenmesinde kullanılan kimyasal maddelerdir.Tabiatta hayvani veya nebatî tabiî deterjanlar (safra, panama odunu, hint kestanesi, sabun otu vb.) olmakla birlikte, bugün kullanılan deterjanların pek çoğu sülfonlama veya sabunlaştırma işlemi uygulanmış hidrokarbonlardan veya yağlı maddelerden hazırlanır.Deterjan hazırlanması: Yüksek moleküllü alkollerle sülfürik asidin yaptığı esterlerin sodyum tuzları suda erir, eriyik bazik değildir. Ancak suyun yüzey gerilimini azaltır. Monoalkil sülfat iyonlarının hidrokarbon kısmını yağlar ve kirlerle emülsiyon yapar, kumaştan uzaklaştırır.Ci2H25OH + HO.SO2OH—> lauril alkol‘Ci^SOaOH +HOH monolauril sülfat ■ C12H 2£>. SO a OH + Na OH-*DETERJAN (Kim)Deterjanlar elbiselerin ve ev eşyalarının temizlenmesinde kullanılan kimyasal maddelerdir.Tabiatta hayvani veya nebatî tabiî deterjanlar (safra, panama odunu, hint kestanesi, sabun otu vb.) olmakla birlikte, bugün kullanılan deterjanların pek çoğu sülfonlama veya sabunlaştırma işlemi uygulanmış hidrokarbonlardan veya yağlı maddelerden hazırlanır.Deterjan hazırlanması: Yüksek moleküllü alkollerle sülfürik asidin yaptığı esterlerin sodyum tuzları suda erir, eriyik bazik değildir. Ancak suyun yüzey gerilimini azaltır. Monoalkil sülfat iyonlarının hidrokarbon kısmını yağlar ve kirlerle emülsiyon yapar, kumaştan uzaklaştırır.Ci2H25OH + HO.SO2OH—> lauril alkolsodyum monolauril sülfat deterjanSon yıllarda alkil benzen sulfonik asitlerin sodyum tuzları deterjan olarak kullanılmaktadır. ÖRNEK: Sodyum dodesilbenzen SulfonatDeterjanlar, temizleme özelliği, emülsiyonlaştırıcı, aynştıncı, çözücü, ıslatıcı ve köpük verici olmalarından ileri gelir. Deterjanlar, çamaşırların, nazik kumaşların, halıların, sıhhi araçların, döşeme, cam, ayna ve bulaşıkların yıkanmasında kullanılır. Eritici temizleme maddeleri kuru temizleme endüstrisinde çok kullanılır. Yağları ve kiri gevşetirler, ama onlarla kimyasal bakımdan birleşmezler. +Kimyasal leke temizleyicileri lekenin sebebi bilindiği vakit kullanılır. Amonyum hidroksit, bazı mürekkeplerle, asit lekelerinde; hidrojen peroksit yağ lekelerinde; çamaşır beyazlatıcısı, beyaz çamaşır üzerindeki kahve lekeleri, mürekkep ve küfü çıkarmak için; limon suyu, pas lekeleri, mürekkep ve alkali lekeleri için, sodyum tyosülfat, iyod lekeleri için sirke, alkali lekeleri için kullanılır.
-->
Nis29
DEVE
Categories: D
0 Comments
DEVE:Memelilerden geviş getiren hör-güçlü hayvanlardır. Develerin yerden yüksekliği iki metre kadardır. Kulakları ve kuyrukları ufaktır.Develerin bir veya iki tane hor-güçleri vardır. Hörgüç devenin yağ deposudur. Bu nedenle uzun süre develer aç kalabilirler. Bazen uzun süren açlıklar sonucu hörgüçteki yağlar tamamen harcanır ve hörgüçler içleri boş torbalar gibi kalırlar.Develerin ağız ve burun yapısı farklıdır. Kum fırtınalarında oldukça ince olan burun deliklerini kaparlar. Burun ve ağızın etrafı seyrek tüyler ile çevrilidir. Gözleri, etli ve şişkin gözkapakları yardımı ile sıcaktan ve kum fırtınalarından korunur.Develerin ayaklarında iç yanları sertleşmiş iki parmak vardır. Sertleşmiş olan bu kısımlar taban ödevi görürler. Ayaklarının yapısı sebebi ile develer rahatlıkla kumda yürürler.Develer pek az bir yiyecek ile uzun süre idare edebilir.Develerin iki hörgüçlü olanları Asya’da yaşar. Şiddetli soğuklara karşı koyar, halkın ulaştırma aracıdır. Tek hörgüçlü develer ise Afrika’da yaşarlar. Yükseklikleri 3 m kadardır. Kılları kısadır. Açlığa susuzluğa daha fazla dayanıklıdır. Renkleri gri, beyaz kızılımsı esmer olabilir. Oldukça hızlı koşarlar.
-->
Nis29
DEVEKUŞU
Categories: D
0 Comments
DEVEKUŞU (Biy)Uçamayan kuşlardandır. Kuşlar arasında en büyük ve en ağır olanı Deve-kuşudur. Yerden yüksekliği 2,60 m’yi bulur. Büyük ve kuvvetli kanatlan vardır, fakat bunlar uçmaya yaramazlar. Bacakları ince uzun olup hızlı koşmaya elverişlidir. Ayaklarında yalnız iki parmak vardır. Baş ve boynunda kısa tüyler bulunur. Erkekleri siyah-beyaz-dır, dişiler ise esmerdir. Deve kuşları, tek başlarına dolaşmazlar sürüler meydana getirirler. Diğer kuşlar gibi üremeleri yumurta ile olur. Yumurta yumurtlandıktan yaklaşık 45 gön sonra yavrular yumurtadan çıkar.Devekuşları bitkisel besinler ile beslenirler. Afrika’da yaygın olarak bulunurlar.
-->
Nis29
DEZENFEKTAN
Categories: D
0 Comments
DEZENFEKTAN (Kim)Dezenfektan mikrop öldürücü demektir. Dezenfektanlar hastalık yapan mikroplarıve bunların sporlarını organizmanın dışında yok ebilir..(şık, ateş, yanmamış kireç, kömür ve durgun maddelerin etkisi gibi Fakat en yaygın olan dezenfektanlar kimyevi olanlarıdır. Bunlar üç şekilde kullanılırlar.1. Gaz halinde: Formol buharları klor, kükürtlü gazlar.2- Sıvı halinde: Fenol eriyikleri, bakır sülfat, demir sülfat, potasyum permanganat, sodyum hipoklo-rit vb.3- Katı olarak veya koyu eriyikler halinde (kireç, kalsiyum klorür)Fiziki veya mekanik yönden etkili oia~der.
-->
Nis29
DİABET HASTALIĞI
Categories: D
0 Comments
DİABET HASTALIĞI:Pankreastaki Langerhans adacıklarından İNSULİN hormonunun az salgılanması veya durmasıyla meydana gelen hastalıktır. Metabolizma ve sinir bozukluklarına, damar sertliğine sebep olur. Çok su içmek, çok yemek ve çok idrar hastalığın belirtileridir. Bazı hastalarda kapanmayan yaralar, ayak parmaklarında gangren veya görme bozukluğu, halsizlik görülür.
-->
Nis29
DİESEL MOTORLARI
Categories: D
0 Comments
DİESEL MOTORLARI mDiesel motorları genellikle ağır ulaşım araçlarında- kamyon, lokomotif, gemi., vb.-kullanılır.Diesel motorları bencin motorla-nndan oldukça farklıdır. Bunlarda (Diesel motorlarında) ateşleyen buji de, karbüratör de yoktur. Motor benzin yerine yağ yakar. Bu yağ makina yağı kadar ağır değil, gazyağı kadar da hafif değildir. En çok, motorin ve mazot yakıt olarak kullanılır.Yakıt benzin motorlarında olduğu gibi kıvılcımlarıma yolu ile değil sıkıştırılmış hava ile tutuşur. Diesel yakıtı doğrudan doğruya motorun içine püskürtülür.Silindirler içi ne sıkışmış olan havanın sıcağıyla yanar.Diesel motorlarının çalışmasını zamanlarına göre açıklayalım.Diesel motorlarında dört zaman vardır. 1-Zaman.1. zamanda pistonun hareketi aşağıya doğrudur. Piston aşağıya inerken silindir gövdesinde genişleyen hava içine yüksek basınçlı hava sevkedilir. tJuna pistonun emme zamanı da denir. 2-ZamanSıkıştırma ya da kompresyon zamanı da denilen 2. zamanda, silindire alınmış olan hava, pistonun yukarı hareketiyle küçük bir hacim içine sı-kıştırıiır. Bu sıkışmanın sonunda hava çok kızar.-Lastik pompalarındaki ısınma olayındaki gibi- Diesel moto-runda sıkışmış olan havanın sıcaklığı 500°C’ahatta daha yukarıya çıkar. 3-Zaman2. zamanda piston hareketini -hemen hemen tamamlamak üzereyken, basınç tulumbaları yardımıyla yakıt püskürtülür. Yakıt silindire girdiğinde ince bir sis tabakası -halindedir ve içerideki çok sıcak havayla temas eder etmez hızla yanar. Bunun sonucu olarak piston iş yaparak aşağıya doğru hareket eder. 4-Zaman ıPiston yukarıya doğru hareket ederken yanmış gaz dışarıya atılır. Egzos vasıtasıyla dışarı atılan gazlardan sonra işlemler tekrarlanarak motor çalışması devam eder.Diesel motoru, yakıtın içindeki enerjinin yaklaşık % 40′ını kullanır. Benzin motorunda ise bu oran % 25′-dir.Buradan da diesel motorlarının benzin motorlarından daha yeterli ol-, duğu ortaya çıkar. Diesel motorunun benzin motorundan daha sağlam olması gereklidir.Aksi takdirde, yüksek olan patlama basıncına dayanamaz. Bu yüzden, diesel motorlarının ağır olması gerekir. Diesel motorları pahalıya malolur. Benzin motoruna göre düşük hızlarda daha iyi çalışabilir. Ayrıca yakıtı da pahalı değildir.
-->
Nis29
DİFTERİ
Categories: D
0 Comments
DİFTERİ ( = KUŞPALAZI)(Bly)____________________________Çoğunlukla çocuklarda görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Difterinin nedeni olan bakteriler oldukça tehlikeli madde salgılarlar. Bu madde özellikle kalp, sinir ve böbrek dokusunda yapısal değişiklikler meydana getirir. Ancak ısı ve ışığın etkisi ile süratle yok olabilen bir madde olduğu gösterilmiştir.Difteri, hasta veya taşıyıcı insanlar ile temas sonucu geçer. Zayıf bünyelilerde boğaz ve bademcikte yerleşip orada ürer ve toksin salar. Hastanın vücudunda kırıklık, halsizlik ve ateş görülür. Boğazında, bademcikleri ve küçük dili üzerinde kirli beyaz renkte zarlar meydana gelir. Bunlar daha sonra boğazın her tarafına yayılırlar. Boyundaki lenf bezleri şişer. Solunum güçlüğü ve boğucu öksürük başlar. Solunum güçlüğü giderek artar ve soluk alırken ıslığa benzer sesler çıkar. Boğaz kasları gerilir. Nabız zayıf, kalp atışları hızlıdır. Yüzde morarma görülür. Ge-rekli müdahale yapılmazsa hasta solunum yetersizliğinden ölür.Difteri burunda, boğazda, gırtlakta, göz ve kulakta, deride görülebilir. En yaygın olanı boğaz difterisidir. Gırtlak difterisi en tehlikelisi olup ölüme sebep olan şeklidir. Eğer hastalığın tedavisinde gecikilirse küçük dilde, gözlerde, kol ve bacaklarda felç görülür.
-->
Nis29
DİFÜZYON
Categories: D
0 Comments
DİFÜZYON (= YAYINMA)(Kim)Bir maddenin taneciklerinin diğer bir maddenin içine dağılması olayına denir. (Gazların, gazlar içinde yayılması gibi) Odanın bir köşesinde eter, ya da amonyak şişesinin kapağını açarsanız kokulu moleküller odanın her tarafına yayılır. Bu bir di-füziyondur. Aynı şartlarda, aynı basınç ve sıcaklıkta, iki değişik gazın yayılma hızları, yoğunluklarının veya molekül ağırlıklarının karekökleri ile ters orantılıdır. Yani moleküller hafifledikçe di-füziyon hızı artar. Difüziyon hızı en büyük olan gaz hidrojendir.
-->
Nis29
DİL
Categories: D
0 Comments
DİL (Biy)Memeli hayvanlar ve insanlarda ağız boşluğunda bulunan, tat almaya, lokmanın yutulmasına yardımcı olan etli uzunca yapıdır. Dilin üzerinde birçok tat alma cisimcikleri bulunur. Büyük bir bölümü çizgili kas dokudan yapılmıştır. Üzerinde ve altında çok katlı epitel tabakaları vardır. Dil üzeri çeşitli büyüklükteki “Dil papillalan” denilen yapılar ile döşelidir. Bu papillalar çanaksı, mantarsı veya ipliksi şekildedirler.Çanaksı papiller sayıca az olup (9-11 tane) yassı şekillidirler etraflarında derin bir çukur vardır. Yan kısımlarında fazla sayıda tatalma memeciği ■ taşır. Çanaksı papiller dilin arka tarafında bir sıra halinde V harfi meydana getirecek şekilde sıralanmışlardır.Mantarsı papiller az sayıdadır. Bazı memelilerde üzerlerinde tat alma memecikleri vardır. Gözle görülebilen büyüklükte olan mantarsı papiller dilin kenarında ve sırt kısmında bulunurlar.Dilde bulunan 3 üncü tip papiller ipliksi tipte olup dil epiteli içinde yer alırlar. Dilin her tarafına dağılmışlardır. Sayıları en fazla olanlardır. Üzerlerinde tat alma memecikleri yoktur.Dilimiz acı, tatlı, ekşi, tuzlu olmak üzere dört tat çeşidi ayırd eder. Dilin uç kısmı tatlı; kenarları ile tuzlu; orta kısmı ile kenarları ekşi; en arkası ise acı duyularını alır. Ayrıca soğukluksıcaklık sertlik ve yumuşaklığı anlama gibi görevleride vardır.Balıklarda diğer omurgalıların hareketli dillerinden farklı olarak hareket-’ siz dil bulunur. Bu nedenle dil ancak solungaçlar ile birlikte hareket eder. Kurbağalardan bazılarında iyi gelişmiş özel kaslı dil vardır. Dillerinin ucunda yapışkan sümüksü bir sıvı salan tüpsü bezler bulunur. Ekseri ağızdan dışarıya doğru fırlatılıp, av yakalama kabiliyetindedir.Sürüngenlerde iki tip dil vardır. Birincisi az hareketli, kısa ve küttür. (Kaplumbağlar, timsahlarda) Timsahların dillerinin üzerinde damakta bulunan kıvrıma karşılık olan birçıkıntı bulunur. Dil yukarı kaldırıldığında bu iki kıvrım geniz ile ağız boşluğunu birbirinden ayıran bölme meydana getirir. Timsahların su içinde rahatlıkla ağızlarını açmasına, solunum yapmasına yardımcı olup, suyun solunum borularına girmesine engel olur.Sürüngenlerdeki ikinci tip dil çok uzun, ucu çatallı, dışarı fırlatılabilen hareketlidir. Kertenkeleler, yılanlar, bukalemunlarda böyledir.Kuşların dillerinin özel kasları yoktur. Ancak dil iskeleti ile birlikte hareket ettirilirler. Ağaçkakanlarda dil iskeletinin çok uzun uzantıları vardır. Tropikal bölge kuşlarında dil uçları yarıktır. Papağanların bazılarında dil ucu püskül gibidir. Su kuşlarında ise dil üzerinde pürtükler ve dil kenarında sert pullar bulunabilir.Memelilerde dil,besinin çiğnenmesi, tat alma, lokma yapımı ve sesayarında rol oynar. Yarasalar ve böcek yiyenlerde özelleşmiş yapıda dil bulunur. Yarasaların dilleri dışarı uzatılabilecek şekilde, böcekyiyenierinin ise bitki özsuyu emen tiptedir.
-->
Nis29
DİNAMİT
Categories: D
0 Comments
DİNAMİT (Kim)Gliserin üzerine uygun şartlarda derişik nitrik asit etkisiyle açık sarı yağımsı bir sıvı meydana gelir. Bu madde trinitrogliserindir. Çok kuvvetli bir patlayıcı olan bu madde dikkatsizlik sonucu yere düşürülecek olursa patlar. Dinamit bazı gözenekli maddelere nitrogliserin emdirilerek yapılır ve maden ocakları ndaa ve yol yapımında kaya parçalamak için kullanılır. Nitrik asitle etkilenmiş olan selüloz (odun özü)dan PAMUK BARUTU ya da nitroselüloz elde edilir. Bu da torpidolarda patlayıcı madde olarak kullanılır. Nitro selülozun nitrogliserinle karıştırılmasından mermilerde kullanılan dumansız barut elde edilir. Nitrogliserin ve nitroselülozun gühercile ve selüloz ile karıştırılmasından da jelatinli dinamit elde edilir. Bütün bu patlayıcı maddeler çok çabuk yanan büyük miktarda karbondioksit, su ve azot çıkan maddelerdir. Kalp hastalıklarında damar açıcı olarak kullanılan Tri-nitrin nitro gliserinden yapılır.Dinamiti ilk defa bulan İsveçli kimyacı Alfred Nobel (1833—1896) olmuştur. %75 nitrogliserinle, %25 kiezelgur (diatome kalıntısı, gözenekli silis) adı verilen süngerimsi bir maddeyi karıştırmış, böylece nitrogliserinin çok çabuk patlamasını, dolayısıyla tehlikesini önlemiştir
-->
Nis29
DİNAMOLAR
Categories: D
0 Comments
DİNAMOLAR (Fiz)Endüstride elektrik akımı elde etmek için dinamolar kullanılır. Dinamolar, mekanik enerjiyi elektrik enerjisine çevirirler. Yani dinamolar su enerjisiyle veysf buhar makinaları ve ısı motorlarıyla çafişarak elektrik akımı meydana getirirler. Dinamolarda, elektrik akımı, indüksiyon sebebiyle meydana gelir. Sürekli bir indüksiyon kuvveti elde etmek için devreyi sürekli bir şekilde hareket ettirmek gerekir. Buna en elverişli hareket şekli dönme hareketidir.Şekilde gösterilen dinamonun^ 1. Kuvvetli bir mıknatıs veya elektromıknatıs sistemi (indükleyen), 2-İçindeki mıknatıs kuvvet çizgilerinin değişmesi sebebiyle indüksiyon akım meydana gelen demir çekirdek üzerine sarılmış olan sarımlar (indük-lenmiş)3-Sarımların uçlarına bağlanmış olan iletken halkalar ve toplaçlar, 4-Halkalara veya toplaçlara değen metaldan veya kömürden fırçalar bulunur. Fırçalar dinamonun kutuplarıdır. Bu fırçalar kapalı olan bîr dış devreye bağlanır. Dinamo dönerken, devrede bir elektrik akımı hasıl olur.Basit bir dinamo (Doğru akım üreteci)Basit bir dinamoda, 1-Magnetik alan meydana getirmeğe yarayan basit bir elektromıknatıs -veya mıknatıs- bulunur. Buna indükleyen denir.2-İndükleyenin magnetik alanı içerisinde dönerek içinde devamlı akı değişimleri meydana gelen hareketli bir ABCD sarımı- veya makarası- vardır. Buna, indüklenen denir. 3-İndüklenende meydana gelen indüksiyon akımlarını toplamaya ve bunları kullanma devresine göndermeye yarayan toplaç, seri t ve fırçalar bulunur.Akımın elde edilişi: Şekilde, yatay durmakta olan ABCD sarımının-indüklenenin- AB kısmı yukarıya gelecek şekilde 90°döndüğünü varsayalım. Bu hareket süresince, devreden geçen akı artmaktadır. Devrede bu akıyı azaltacak yönde bir indüksiyon akımı olmalıdır (Lenz kanunu). Bu kapalı sarım içinde, elektronlar DCBA yönünde geçmelidir ki, indük-leyenin alanı ile ters yönlü bir magnetik alan hasıl edebilsinler. Böylece indükleyenin akısını azaltabilirler. Bu suretle meydana gelen elektron akımı E fırçasından dış devreye çıkar. Burası dinamonun negatif kutbudur. Sarımın aynı yönde ikinci bir 90fldön-mesi -AB’nin DC yerine gelişi- halini ele alalım. Bu dönmede akı azalır ve ABCD yönünde bir elektron akımı olur. AB’nin DC yerine gelişinin sonunda D ucunun bağlı olduğu toplaç E fırçasına bağlı olduğundan elektronlar gene aynı uçtan çıkarlar. Diğer dönmelerde de aynı düşünüşler sonucu elektron akımları E fırçasından dışarıya çıkarlar. Böylece bu üreteç bir yönlü akım vermiş olur. (Elde edilen bir yönlü akım değişen dalgalı birmotoru döndürülürse, rotorun sarımlarında bir indükleme akımı doğar. Bir dinamoda akım pozitif kutup adı verilen yüksek potansiyelli bir A noktasından dış devreye çıkar, negatif kutup denilen alçak potansiyelli bir B noktasından dinamoya girer. Dinamonun verdiği akım aynı zamanda elektromıknatısı besler. Rotor bobininden birinin ucu, Ti şeridine diğerinin ucu T2 şeridine bağlanmıştır. Akım T, ve T2 toplaçlarına değen F, ve F2 fırçalarından alınır. Akım daima aynı yönde akar. Dinamolar pil ve akümülatörler doğru akım verirler^ _ Elektroliz, kaplamacılık akümü-latörlerin doldurulması., doğru akımın başlıca kullanılma yerleridir.akımdır.) Akımın yönü değişmez. Hep aynı kalır.Uygulamada kullanılan doğru akım üreteçleri (dinamolar) basit bir yapıda değildirler.Basit bir dinamonun elektromıknatıs sarımlarını ayrı bir üreteçle besleyelim. Bu yolla magnetik bir alan hasıl edelim. Hareketli sistemi (makaralar ve toplacın bulunduğu) döndürecek olursak oluşacak in-düksiyon akımlarının aynı fırçadan dış devreye çıktıkları görülür. Böyle bir dinamoya “GRAMME SARGILI DİNAMO” denir.Bu dinamolarda Mı, M2, M3, M4 gibi dört makara vardır. Döndürme esnasında M, ve M3 makaralarından geçen akı azalmakta, M2 ve M4′den geçen akı ise artmaktadır.Kısaca;Doğru akım dinamoları, alterna-törlere (alternatif akım dinamosu) benzerler. Bunlarda, alternatörlerin halkalarının yerine, toplaç adı verilen şeritler bulunur.Fırçalar toplaçlara değerler. Mıknatıs kutuplarının arasında dönem sarımlarda akım yön değiştirirken fırçalara değen toplaçlar değişir. Bundan dolayı, dış devredeki akımın yönü değişmez.Gerek alternatif akım ve gerekse doğru akım dinamolarında elde edi-len elektromotor kuvvetin büyük olması için sarımlardan geçen mıknatıs kuvvet çizgilerinin, kısa zamanda çokça değişmesi gerekir. Dönme ne kadar hızlı olursa, mıknatıs kuvvet çizgilerinin değişmesi o kadar kısa zamanda olur ve elektromotor kuvvet büyük olur. Doğru akım dinamolarında elektromıknatısa gereken akım dinamonun meydana getirdiği akımdan verilir.
-->
Nis29
DİNAZOR
Categories: D
0 Comments
DİNAZOR (Biy)Tarih devirlerinden önce yaşamış fosil sürüngenlerdir. Birinci zamanda boyları birkaç desimetreden 30 metreye kadar uzamıştır. Dinazorlar kalça kemiklerinin biçimine göre ikiye ayrılmışlardır.. Kalça kemikleri kuşlara benzeyenler bitkilerle beslenirlerdi. Ağızlarının ön kısmında genellikle diş yoktu. Ağız gaga şeklinde idi. Çoğunlukla ayakları üzerinde yürürlerdi.Kalça kemikleri kertenkelelere benzeyenler ise uzun kuyruklara sahiptirler. Başları vücudun diğer kısımlarına oranla çok küçüktür. Ağızlarında kuvvetli dişler bulunurdu. Dinazorlar suda ve karada yaşayan iri cüsseli hayvanlardı. Tebeşir çağının sonrasına doğru bilinmiyen bir sebeple yok olmuşlardır.
-->
Nis29
DİONİA
Categories: D
0 Comments
DİONİA(BlyDİRENÇDirenç, genel anlamıyla karşı koymaktır.Elektri k olaylarında ve buna bağlı olarak da elektrik devrelerinde direncin ayrı bir önemi vardır. Elektrik akımının bulunduğu bir elektrik devresindeki direnç, elektronların akışına devre iletkeninin karşı koyması ile ortaya çıkar. Bu karşı koyma ne kadar fazla ise elektron akımı o kadar az ve dolayısıyla da elektrik akımı da o derece a.T olacaktır. Buna kısaca, direnci fazla olan iletkenden az elektrik akımı geçer deriz.Elektrik akımının daha iyi anlaşılması için su akımındaki olayları incelemek lazımdır. Su akımındaki olayların aynısı elektrik akımında da meydana gelir.Bir boru içinden akan su, boru ile su arasındaki sürtünme kuvvetinden dolayı nasıl bir zorlukla karşılaşırsa, bir iletkenden geçen elektrik akımı da elektronların iletkenin atom-larıyla çarpışmaları sonucunda bir dirençle karşılaşır. Atomla çarpışan ve geri fırlatılan elektronlar arkadan gelen elektronların hareketlerini güçleştirir. Bunal iletkende, elektrik akımına karşı bir direnç doğurur.Bir yere depolanmış olan suyu, ,öncedar bir borudan akıtalım. Bu borudan akan su ile deponun boşalma süresine dikkat edelim. Daha sonra ise aynı depoyu bu defa da öncekinden daha geniş bir boruyla boşaltalım. Bu borudan akan su ile deponun boşalma süresine de dikkat edelim. Hemen şunu söyleyebiliriz, geniş boru ile ooşaltma daha çabuk olmaktadır. Yani, depoyu geniş boru ile boşaltırsak daha kısa bir zamanda boşaltma işlemi tamamlanır.Sebebi: Bilindiği gibi, geniş borudan daha fazla su akar. Zira, su, boru içinden geçerken boruyla daha az sürtünmeye maruz kalır. Borudan rahatlıkla akıp gider. Boru, dar olduğu zaman ise, aynı su boruyu tamamıyla doldurabileceği gibi, suyun boru çeperleriyle daha fazla teması olacağı ve buna bağlı olarak da sürtünmenin büyüyeceği ve suyun daha az geçeceği ortaya çıkar. Boru ne kadar uzun olursa sürtünme o kadar büyük olur. Uzun ve ince borular suyun akışını güçleştirir. Evlerimizdeki musluğu, az açarsak su ağır akar, çok açarsak hızlı akar. Çünkü, musluk, az açıkolduğu zaman, suyun akışına karşı fazla direnç gösterir. Su akımı ile ilgili örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Hatta karmaşık olaylara da geçebiliriz.Elektrik akımının, iletkenlerden geçmesi sırasında da iletkenler, elektronların hareketlerine karşı direnç gösterirler. İletkenlerin direnci ne kadar büyük olursa geçen akım-elektron akışı- o kadar az olur. (Dar borudan akan su gibi). Direnç ne kadar az olursa geçen akım da o kadar fazla olur. (Geniş borudan akan su gibi) ——————–Elektrik akımının iletkenlerden geçişini incelerken hemen su akımıyla bağıntı kurarız. Diyelim ki, direnci fazla olan bir iletkenden akım geçirmek istiyoruz. Acaba geçmesi istenen akım -elektron akışı- rahatlıkla -zorlanmadan- çabuk mu? yoksa zorlukla uzun zamanda mı geçer? Sorularına cevap vermek için hemen su akımı örneğini alınız.-Madem ki iletkenin direnci fazla -büyük- bunu hemen dar boruya benzetir ve akımın geçişini de bu borudan suyun geçişine benzeterek rahatlıkla bu iletkenden akım zorlukla ve uzun zamanda geçecektir diyebiliriz.İletkenlerdeki direncin niteliğini elektron bakımından zengin olan uçtan (-), elektron bakımından fakir olan uca ( + ) doğru yola çıkan elektronların, iletken içinde (yolda) önlerine çıkan nötr atomlarla ve iyonlarla birçok defa çarpışmalar arada duraklamalar veya gerilemeler yaparak sonuçta yola koyulmaları ve (+) uca gitmeye çalışmaları oluşturur. Her iletken, elektronların geçişine bu şekilde az veya çok zorluk gösterir. Direnç olarak belirtilen bu zorluk ne kadar az ise elektronlarda o kadar çabuk iletkenden geçerler.Direnç birimi: Uygulamada kullanılan direnç birimiOhm’dur.nsembo-lü ile gösterilir. Ohm, mutlak birim sistemi olan M.K.S. birim sisteminde (Bk . Birim sistemleri) direnç birimi olarak kullanılır.1 ohm’luk direnç, 106,3 cm. uzunluğunda ve 1 mm2 kesitinde, kütlesi 14,5 gr olan bir civa sütununun O’C'deki direncidir. Etalon direnci olarak da bilinen bu tarif şimdi pek kullanılmamaktadır.Uygulamada kullanılan tarif 1 voltluk potansiyel -gerilim- farkı altında 1 amperelik akım geçiren bir iletkenin direnci 1 ohm’dur.Kısaca, bir amperelik akım geçirmek için iletkenin uçlarına 1 voltluk gerilim uygulanıyorsa bu iletkenin direnci 1 ohm’dur.Direnç birimi olan ohm (n) tariflerinden direncin formülünü yazabiliriz.Gerilim (potansiyel farkı)Di renç =—–sr——-——————-Akım şiddetiSembollerle daha kısa olarak R= — şeklinde de yazabiliriz.Formülden çıkaracağımız direnç tarifi, iletkenden birim şiddetinde -mesela 1 ampere -bir akım geçirmek için iletkenin uçlarına uygulanacak gerilime direnç denir. Not: Tariften formül, formülden tarif çıkartmayı daha evvelden görmüştük. (Bk .Akım) Dikkat;Direnç formülünden, gerilim de akım şiddeti de bulunur. Bunun için cebirsel değişimleri iyi yapabilmek gerekir. Direnç formülünü ezberlemekle -ama bilerek- üç formül bilmiş olursunuz. (Bk . Akım). Yeri gelmişken ohm ve kanunundan da bahsedelim.Ohm 1787- 1854 yılları arasında yaşamış Alman fizikçisidir. Kendi adı ile anılan kanunu (ohm kanunu)nu keşfetmiştir. OHM KANUNU:Elektrikte, akım şiddeti gerilim ve direnç olmak üzere üç temel büyüklük vardır. Ohm bu üç temel büyüklüğü birbirine bağlayan bağıntıyı bulmuştur. GerilimDi renç =—————————-Akım şiddetiBir iletkenin iki ucu arasındaki gerilim -potansiyel farkı- ile bu iletkenden geçen akımın şiddeti arasında sabit bir oran vardır ve iletkenin direncine eşittir. Ohm kanunu olarak da bilinen bu tarifin formülünü sembollerle de yazalım.ÖRNEK PROBLEMLER:1- Bir iletkenin uçları arasındaki gerilim 30 volt ve iletkenden geçen akım şiddeti 3 ampere ise, bu iletkenin direnci ne olur?ÇÖZÜM:Gerilim (Volt)Di renç = -Ohm (ü)Di renç =A.Şiddeti (Ampere)30—— = 10ohm(fi)-Bir iletkenin uçları arasındaki gerilim 7 volttur. Bu iletkenden geçen akım şiddeti 2 ampere ise, iletkenin direncini bulunuz. ÇÖZÜM:Gerilim 7Dırenç= ————=—=3 5A.Şiddeti 2 â3-Direnci 20 ohm olan bir iletkenden 2 Amperlik bir akım geçiyorsa bu ilet-; kenin iki ucu arasındaki gerilimi bulunuz. ÇÖZÜM: Di renç formülünden gerilimiDirenç ^^ Gerilim bUİafltz.■ 1 “” ^ A.Şiddeti formülü içler ve dışlar (çapraz) çarpımı yapılıp eşitlenirse; Gerilim = Akım şiddetixdirenç formülü çıkar. Akım şiddeti ve direnci yerlerine yazarsak gerilimi buluruz.Geri li m = 2×20 = 40 volt. Gerilimin birimi volttur. Onun için 2×20 = 40 sayısını bulduktan sonra birim olarak voltu yazarak problemi tamamlamış oluruz. Şayet birim yazmada zorluk çekersek rastgele bir birim yazmaktan kaçınınız. Hemen birim analizi yapınız ve doğru birimi kendiliğinden bulmuş olursunuz. Şöyle;Gerilim = 2 amperex20 ohm =40 sayısını sayıların çarpımıyla bulduk. Birimini bulmak için de, birimler arasında çarpma işlemi yapacağız ve gerekli sadeleştirmeler sonunda kalan birim sonuç birimi olur. O halde;’- VoltAmperexohm = Ampere x ——ampereDikkat; volt -(direnç = gerilimohm =Ampere v——-* A.Şiddeti’ohm’un yerine eşiti olan volt/ampe re yazılmalıdır ki sadeleştirme olabilsin. Aksi halde sonuç birim ampe-rexohm olur ki bu da gerilim birimi değildir. (Bk .Akım) Gerekli sadeleştirmeler yapılırsa;Volt= Volt birimikalır ki bu da gerilim- potansiyel far-kı-birimidir.Labarotuvarlarda, dirençleri belli ve sabit olan, etalon dirençler de kullanılır. Öz direnci sıcaklıkla değişmeyen iletkenden özenle hazırlanmış etalon dirençler bir kutu içine yerleştirilir. Elde edilen direnç kutularını kullanmak için çubukları kısa devreyarar. Hangi metal fiş yerinden çıkartılırsa onun altındaki direnç devreye girer. Reostaların üzerinde kaç ohm (Q)luk olduğu ve en fazla kaç ampere-likakım şiddetine dayandıkları yazılıdır. Daha büyük akım geçirilirse reostayı bozarız. Şekildeki durumda, devreye sokulan direnç 8fidur. şekildeki fişli reostada 1, 2,2,5Q luk dirençler vardır. Bu reostada 2£?,luk dirençlerden biri devreye alınmamış,devre dışı bırakılmıştır. Zira fiş sokuludur ve akım altındaki direnci dolaşmaz. Diğer dirençleri dolaşır ve 1+2+5=8fi luk direnci devreye sokar.Şekilde görülen devrede, sürgülü reosta kullanarak akım şiddetini değiştirebildiğimiz açıklanmıştır. Anahtarı kapatınca devreden akım geçmeye başlar. Lamba yanar. Sürgü A ucunda iken lamba parlak yanar. Zira bu durumda devreye di renç sokulmamış ve akımın tamamı lambadan geçmiştir. Sürgüyü yavaş yavaş B ucuna doğru kaydıralım. Direncin gittikçe büyümesi neticesinde akım şiddeti azalır, lambada yavaş yavaş söner. Bu durumda îse devreye büyük bir direnç bağlamakla devreden geçen akım şiddeti azaltılmış olurc) Kollu reostaBu reosta da bir eksen etrafında dönen metal bir kolu vardır. Kol döndürülmek suretiyle, metal düğmelere temas haline getirilir. Düğmeler arasında direnç telleri bulunur. Şekilde ki devrede akım bütün tellerden geçmektedir.
(Flz)Bk.Böcek kapanlar)
-->
Nis29
DİRENÇ NELERE BAĞLIDIR?
Categories: D
0 Comments
DİRENÇ NELERE BAĞLIDIR?1- Direnç, iletkenin uzunluğu (boyu) ile doğru orantılıdır. Yani, iletkeninboyu büyüdükçe direnci de büyür, iletkenin boyu küçüldükçe direnci de küçülür. Bir telin 1.,. 2 ,. 3 metresinin dirençlerini ölçelim, (ölçme, işlemi voltmetre- ampermetre me’toduyla yapılır.) 2 m boyundaki telin direncinin, 1 metre boyundaki telin direncinin 2 katı olduğunu, 3 m boyundaki telin direncinin de 1 m boyundaki telin direncinin 3 katı olduğunu buluruz.2- Direnç, iletkenin keşi tiyle ters orantılıdır. Yani, iletkenin kesiti büyüdükçe direnci küçülür. Kesiti küçü-lünce de direnci büyür.TeUıi kesitine bağlı olarak direncin nasıl değiştiğini inceleyelim. Boyları eşit olmak koşuluyla farklı kalınlıkta (kesitte) iki iletken tel alalım. Önce bu tellerden birinin direncini ölçelim -voltmetre. - amper metre metodu ile- sonra diğer telin direncini bulalım. Sonuçta ince telin direncinin kalın telin direncinden daha bü-yükolduğuortaya çıkar (ince borudan ve kalın borudan akan suların durumunu hatırlayınız). Telin kesiti 2,3.. katına çıkartılırsa direnci yarıya,üçte bire iner.
3- Direnç, telin (iletkenin) yapıldığı maddeye de bağlıdır. Yani iletkenin özdirenci ile doğru orantılıdır.Kalınlık ve uzunlukları eşit çeşitli maddelerden yapılmış teller alıp dirençlerini ölçecek olursak farklı değerler buluruz. 1 mm2 kesitinde 1 m. boyundaki bir telin direncine o iletkenin özdirenci denir.Özdirenci, boyu ve kesiti belli olan bir iletkenin direnci şu formülle bulunur.almamız gerekir ki sonuç birim (direncin birimi) ohm çıksın. Bunun değişik birimlerde alınması halinde -veya verilmesi halinde- gereken çevirmeleri yapmamız lazımdır. Biz, konumuz içinde fazla teferruata girmeyeceğiz ve özdirenci yalnız ohm olarak birimleyeceğiz.Gümüşün özdirenci 0,016 ohm’dur. Bakırın özdirenci 0,017 ohm’dur. Yani,1 mm2′keşitinde,1 m boyundaki bakır telin direnci 0,017 ohm dur. 10 m. boyundaki bakır telin direnci =0,017×10 = 0,17 ohm’dur. 10 m. boyunda 8 mm2 kesitinde birbakır telin direnci ise= -—- = 0,0218 ohmdurUzunluğu 10 metre, kesiti 0,4 mm2 ve özdirenci 0,028 ohm olan alüminyum telin direnci 0,028×10—————= 0,7 ohm’dur
-->
Nis29
DİRENÇ ÖLÇME
Categories: D
0 Comments
DİRENÇ ÖLÇME(Fiz)Bir iletkenin direncini ölçmek için şekildeki düzenek kurulur. Akım kaynağının uçlarına bir ampermetre ile ölçülecek direnci bağlayarak gerekli devreyi kuralım. Direncin A ve B uçlarına bir de voltmetre bağlayalım. Voltmetre direncin uçları arasındaki potansiyel farkını, ampermetre ise devreden geçen akım şiddetini ölçmeye yarar.Not: Ampermetre devreye seri olarak bağlanır. Voltmetre ise paralel bağlanır.Ampermetreden geçen akım okunur ve bir yere yazılır. Voltmetreden okunan gerilim (potansiyel farkı) de not edildikten sonra, A ve B uçlarına bağlanmış olan iletkenin direnci = Gerilim/A, şiddeti formülünden bulunur.Ampermetreden okunan (akım şiddeti) says 0,5 olsun (0,5 ampere)Voltmetreden okunan (potansiyel farkı = geri I i m) sayı 5,5 olsun. (5,5 volt)Direnç = 5,5 0,5 55 T ■=11 ohm dur.Burada kullandığımız direnç formülü çok kullanılan bir formüldür ve ohm kanunundan başka birşey değildir.Direncin bu şekilde ölçülmesine ampermetre -voltmetre metodu denilir. İletkenlerin dirençlerini ölçmek için başka metodlarda kullanılır.
-->
Nis29
DİŞLER
Categories: D
0 Comments
DİŞLER(Biy)Besinin tutulmasında, parçalanmasında rol oynayan deri kökenli sert yapılardır. Her diş taç ve kök kısmından meydana gelir. Dişler diş kökleri yardımıyla çene kemiklerindeki diş çukurlarına gömülmüşlerdir. Dişin en iç kısmında pulpa oyuğu denen merkezi bir oyuk yer alır. Pulpa oyuğunun diş kökünde kök açıklığı denen dişe ait damar ve sinirlerin girdiği açıklık kısmı vardır. Pulpa oyuğunun etrafını kemiğe benzer dentin tabakası sarar. Dentinin üzerinde de daha sert yapılı içinde kalsiyum yoğunluğu fazla olan mine tabakası yer alır.Dişler taç kısımlarının şekline göre üçe ayrılırlar: Kesici, köpek ve azı diş leri. Kesici dişlerin taç kısımları yassa ve keskindir. Ağzımızın ön kısmında olup alt ve üst çenede dörder tanedir. Kökleri tektir. Besini ısırma ve koparmaya yarar. Azı dişlerinin taçları geniş ve girintili çıkıntılıdır. Kökleri birden fazladır. Alt ve üst çenede onar tanedir. Besinleri ezip öğütürler. Köpek dişlerinin taç kısımları koni şeklinde olup alt ve üst çenede toplam dört tanedir. Besinleri parçalayan, tek köklü dişlerdir.Balıklarda iyi gelişmiş dişler vardır.Kuşlarda yalnız fosil olanlarında dişler vardır. Günümüzde yaşayan kuşlarda diş yoktur. Memelilerin ağız-küçük çaplı olmalıdır. Her iki dişli de aynı ( =eşit) çaplı olsaydı, her iki dişli de aynı deviri yapacaklarından harekette kolaylıksağlanmazdı.(veri m alınamaz). Pedal vasıtasıyla döndürme hareketi vereceğimiz, büyük dişli ol-maltdır. Zira büyük dişliye vereceğimiz hareket, arka tekerlekteki küçük dişliyefazlalaşarakgidecektir. Böylece pedalın bir dönmesiyle tekerlek birçok defa dönebilecektir. Pedalın döndürülmesiyle hareket eden (dönen) büyük dişli çarkın (dişlinin) çapı küçük dişlinin (arka tekerleği döndüren dişli çark) çapının 2 katı ise, büyük dişli 1 defa dönünce küçük dişli dolayısıyla tekerlek- iki defa döner.
-->
Nis29
DİŞLİ ÇARKLAR
Categories: D
0 Comments
DİŞLİ ÇARKLAR (Fiz)Makinelerde hareketi iletmek için dişli çarklar kullanılır. Fakat çok defa, hareket, dişli ve zincir yerine, kasnaklar ve kayışlar kullanmak suretiyle iletilir.Bir bisikletin hareketini inceleyelim. Pedalın çevrilmesiyle bunun da beraberinde bir dişliyi döndürdüğü görülür. Bu dişlinin çevresine geçirilmiş olan bir zincir, hareketi arka tekerleğin eksenine geçirilmiş olan küçük çaplı bir dişliye iletir. Büyük dişli dönerken dişlerine takılan zinciri sürükler. Zincir, gerilerek arka tekerlekteki dişlinin dişlerini çeker. Bu suretle arka tekerlek döner.Bisiklette, hareket iletimini sağlayan dişlilerden biri büyük diğeri iseküçük çaplı olmalıdır. Her iki dişli de aynı ( =eşit) çaplı olsaydı, her iki dişli de aynı deviri yapacaklarından harekette kolaylıksağlanmazdı.(veri m alınamaz). Pedal vasıtasıyla döndürme hareketi vereceğimiz, büyük dişli ol-maltdır. Zira büyük dişliye vereceğimiz hareket, arka tekerlekteki küçük dişliyefazlalaşarakgidecektir. Böylece pedalın bir dönmesiyle tekerlek birçok defa dönebilecektir. Pedalın döndürülmesiyle hareket eden (dönen) büyük dişli çarkın (dişlinin) çapı küçük dişlinin (arka tekerleği döndüren dişli çark) çapının 2 katı ise, büyük dişli 1 defa dönünce küçük dişli dolayısıyla tekerlek- iki defa döner.Bazen hareketler bir dişliden diğer dişliye doğrudan -arada bir iletişim maddesi olmadan (zincir kayış .. gibi)-da geçirilir. ‘.Dişli çarkların çalışma prensibi, çıkrık özelliği gösterir. (Bk .Çskrık)Büyük ağırlıkları kaldırmak için kullanılan vinçlerin yapılarında da çıkrık ve dişli çark düzeni vardır.Vinç, ağır bir yükü küçük bir kuvvetle kaldırmaya ve başka bir yere iletmeye yarayan makinalardır. Kaldırılacak P yükü hareketli bir makaranın çengeline asılıdır. Vincin hareketi E döndürme kolundan verilir. Burada da döndürme kolu çıkrıkta olduğu gibi eksenden uzaktır. Vinç kas kuvvetiyle, buhar makinasıyla veya motor -la döndürülebilir. Vinçte her dişli çark takımının küçük dişli çarkı üzerinde elde edilen yenme kuvvetleri ondan sonraki dişli çark takımının büyük dişli çarkının çevresine geçirilmek suretiyle vincin kolunu döndüren kuvvetle P şiddetindeki bir kuvveti (yükü) yenmek mümkün olur.ÖRNEK: Döndürme kolunun bağlı olduğu çıkrık silindirlerinin çapları arasındaki oran 1/3 ise, direngen kuvveti 3 kat azalır. 1/4 ise, direngen kuv-veti 4 kat az alır. B veC dişlilerinin bulunduğu çıkrıkta yarıçapların oranı 1/3 ise, bu çıkrık direngen kuvveti 3 kat azalır. Oran 1/5 ise direngen kuvvet 5 kat azalır. Üstteki çıkrıkta yarıçaplar oranı 1/? olsa, direngen kuvvet 2 kat azalacaktır.Vincin kolunu döndüren f kuvvetiyle son kü;ük dişli çarkın çevresindekuvvetini yenmek mümkün olur. R= döndürme kolunun uzunluğu r= döndürme kolunun çevirdiği dişlinin yarıçapı (A dişlisi) Ri = A dişlisinin çevirdiği dişlinin yarıçapı (B) dişlisinin n = C dişlisinin yarıçapı R2= D dişlisinin yarıçapı xı= D dişlisine bağlı küçük dişlinin yarıçapıRn= n dişlisinin yarıçapı rn= n dişlisine bağlı küçük dişlinin yarıçapıBu formülü, yük, son küçük dişli çarkın çevresine asarsak kullanırız. Ayrıyeten bir de hareketli makara ve sabit makara sistemleri varsa daha sonra onları da işleme almalıyız.
-->
Nis29
DİYAFRAM
Categories: D
0 Comments
DİYAFRAM(Biy)Memeli hayvanlarda göğüs boşluğunu karın boşluğundan ayıran yassı yapılı kastır. Diyafram yukarıya doğru kubbemsi bir çıkıntı yapar. Ortasında bulunan çukurluğa kalp yerleşir.Diyafram kası normal soluk verme sırasında akciğerler ve göğüs kafesinin birlikte daralması nedeni ile yukarıya doğru kubbemsi bir çıkıntı yapar. Soluk alınırken de diyafram 1-2 cm.kadar aşağı iner ve daha düz bir yapı kazanır.Diyaframın kenarları kas demetleri ile önde göğüs kemiğinin kılçıksı ç\\ kıntısına, yanlarda son alt kaburga^ yayına, arkada da bel omurlarına bağr lanır. Soluk alıp vermeyi sağlayan diyafram iki sinir (diyafram sinirleri) tarafından yönetilir.
-->
Nis29
DİYAPAZONA
Categories: D
0 Comments
DİYAPAZONA)Diyapazon, çelikten yapılmış, iki kollu bir çataldır. Diyapazonlar çoğu zaman kendilerinin konuldukları bir ucu açık olan küçük sandıkların üzerine takılarak kullanılırlar. Diyapazona lastik bir tokmakla vurulursa, belirli ve devamlı bir ses meydana gelir. Fizik laboratuvarlarında ve müzikte frekansı belirli sesler elde etmek için genellikle diyapazonlar kullanılır. Bir diyapazonun ucuna hafif ve sivri bir uç takılarak bir isli cama dayandırılır-sa (dokundurulursa) diyapazon titreş-tirilirken, cam çekilirse -veya düşürülürse- titreşimler camın üzerine yazılır.
-->
Nis29
DİYOPTRİ
Categories: D
0 Comments
DİYOPTRİ (Ffc)Diyoptri, yakınsama birimidir. Mercek gücü birimi olarak da bilinir.Yakınsama, ince- kenarlı merceklerde pozitif ( + ), kalın- kenarlı merceklerde ise negatif (■) olur. Çünkü, ince kenarlı merceklerde odak uzaklığı, hakiki, kalın kenarlı merceklerde ise zahiridir.Bir merceğin metre cinsinden alınan odak uzaklığının tersi, o merceğin yakınsamasını verir, yakınsamanın birimi de diyoptri olur.Yakınsamanın diyoptri olarak bulunması isteniyorsa - genellikle di-yoptri olarak bulunur- odak uzaklığını mutlaka metre olarak almalıdır. Yakınsama- ve bunun birimi olan diyoptri- göz^ doktorları ve gözlükçüler tarafından gözlük numarası olarak kullanılır. Yakınsama formülü,Yakınsama = ————————Odak uzaklığıdır. Bu formülü sembollerle yazacak olursak, ÇÖZÜM:Y = 1 /f formülünü kullanacağız. Not.Formülü kullanmadan evvel mutlaka odakuzaklığınınbirimini kontrol ediniz. Odak uzaklığı metre cinsinden verilmemişse mutlaka metreye çevirip sonra yerine yazıp sonuca gidiniz.Bu problemde, f = 20 cm verildiğinden metreye çevirmeliyiz. 20 cm = 0,20 m. olur. Yerine yazarak yakınsamayı ve birimi olan diyoptriyi buluruz.fKolayca görüleceği gibi, yakınsamanın sembolünü (Y) olarak kullandık. Başka sembolleştirmeler de olabilir. Bu hiç önemli değildir. Yeterki formül belirlensin. Odak uzaklığının sembolünü ise (f) olarak kullandık. Bu genellikle hep aynıdır. Odak uzaklığı sembolü pek değişmez.f—–* metre alındığı takdirdeY—–> diyoptri olur.Bu formülden görüleceği gibi, odak uzaklığı büyüdükçe yakınsama küçülür. -Zira, mercekten geçen ışınlar uzaklarda kesişirler-, odak uzaklığı küçüldükçe yakınsama büyük olur. ■Zira, mercekten geçen ışınlar daha yakında kesişirler.Odak uzaklığı büyük olan mercekte ışınlar daha uzakta kesişirler, (yakınsama küçük)ÇÖZÜM:Y = 1 /f formülünü kullanacağız. Not.Formülü kullanmadan evvel mutlaka odakuzaklığınınbirimini kontrol ediniz. Odak uzaklığı metre cinsinden verilmemişse mutlaka metreye çevirip sonra yerine yazıp sonuca gidiniz.Bu problemde, f = 20 cm verildiğinden metreye çevirmeliyiz. 20 cm = 0,20 m. olur. Yerine yazarak yakınsamayı ve birimi olan diyoptriyi buluruz.Mercek kalın kenarlı olsaydıY=-4lö=-”T” = -5diyoptriÜ’ZÜ 2 olurdu.Zira kalın kenarlı mercekte odak uzaklığı zahiri (-)djr. Sonuç (+) da olsa, (-) de olsa yani ince kenarlı merceklerde de kalın kenarlı merceklerde de yakınsama birimi diyoptri olur. Yalnız, dikkat edilecek husus, odak uzaklığının metre olarak alınmasıdır. Odak uzaklığını metre olarak almazsanız, yalnız yakınsamayı bulur, diyoptriyi bulamazsınız.
-->
Nis29
DOKULAR
Categories: D
0 Comments
DOKULAR (Biy)Çok hücreli canlılarda, canlıyı meydana getiren görev ve şekilleri aynı olan özelleşmiş hücre gruplarıdır. Ödevleri aynı olan dokular bir araya gelerek organları; organlar sistemleri; sistemlerde vücudu meydana getirir. Dokular başlıca hayvansal ve bitkisel olmak üzere ikiye ayrılırlar. Hayvansal dokular 4 tiptir: Epitel doku, Bağ ve destek dokusu, Kas dokusu, Sinir doku. Bitkisel dokular iki tiptir: Meristem doku (Bölünür doku), Sürekli doku (ya da değişmez doku) (Bu konulardaki geniş bilgiler yeri geldikçe verilecektir.)
-->
Nis29
DOLAŞIM SİSTEMLERİ
Categories: D
0 Comments
DOLAŞIM SİSTEMLERİ (Biy)Çok hücreli canlılarda (yapıları ne kadar basit olursa olsun) dokulara besin maddelerini götüren, dokulardaki artık maddeleri onlardan uzaklaştıran ve organizmanın iç ortamını sabit tutan sistemlerdir. Kan ve lenf dolaşımsistemleri olarak iki tiptir. Kan dolaşımı ; kalp ve damarlardan, lenf dolaşımı ise lenf bezleri ve lenf damarlarından meydana gelmiştir. Kandoiaşı-mı daima aynı yönde ve devamlıdır. Buna karşılık lenf dolaşımında, lenf sıvısı çıkış noktasına dönmez geniş bilgi için (Bk. KAN DOLAŞIMI; LENF DOLAŞIMI)
-->
Nis29
DOLU
Categories: D
0 Comments
DOLU(Fİ2)Nemli sıcak hava ile soğuk hava karışınca, sıcak hava soğur. Bundan dolayı sıcak havanın önceden içinde bulunan su buharının bir kısmı yoğunlaşır. (Karışaniki maddeden, sıcak olandan soğuk olana doğru ısı akışı başlar. Isı kaybeden nemli sıcak hava içindeki su buharları yoğunlaşır-ısı alışverişi-). Bu suretle yağış meydana gelebilir. Yağmur tanelerinin, soğuk hava tabakalarına rast gelmek suretiyle donmaları neticesi dolu meydana gelir. Bu buz taneleri diğer yağmur tanelerinin ilavesiyle ve bunların dadonmasıyla iri leşi rler.
-->
Nis29
DOMATES
Categories: D
0 Comments
DOMATES(Biy)İkiçenekliler sınıfının patlıcangiller familyasından, tüylü yeşil yaprakları olan otsu bir bitkidir. Tropik Amerika’da yetişenlerinde boyu 3-4 metreyi bulur. Gövde ince uzun olup çelimsizdir. Çoğu zaman bir çubuk ya da sırık ile desteklenir. Yurdumuzda domates tohumları ilkbahar başlangıcında fideliklere ekilir. Mayıs ayında da fideler tarlalara dikilirler.Domatesin yaprakları, gövdesi kuvvetli ve domatese özgü koku maddesi taşıyan tüylerle kaplıdır. Yapraklar karşılıklı olup sayıları 7 ile darasında değişir. Çiçekleri salkımlar şeklindedir. Sarı renkteki çiçeklerin 5 taç, 5 ta-nede dip kısımlarından bitişik olan çanak yaprakları vardır. Meyvesi etli, ol-gunlaşınca kırmızı renk alan yuvarlak veya yuvarlağımsı şekillidir, içinde renk verici maddeler (Likopin ve karo-tin pigmentleri) fazla miktarda bulunur. Ayrıca domates A,B,C ve K vitaminleri bakımından da çok zengindir. Çiğ veya pişmiş olarak yenebilen makbul sebzelerdir.Kanyapıcı, damarsertliğini giderici, hazmi kolaylaştırcı, idrar söktürücü cilde tazelik ve güzellik verici, nasır sökücü, böbrek taşlarını düşürücü etkisi olan domatesin gövde ve yapraklarında “Solanin” denilen zehirli bir alkoloid bulunur.
-->
Nis29
DOMİNANT
Categories: D
0 Comments
DOMİNANT (Biy)Mendel yasalarına göre anne ve babadan gelen, etkisi diğerlerine baskın olan karakterlerdir. Örneğin yuvarlak tohumlar buruşuk tohumlar üzerine baskın koyu renk göz rengi açık renk gözrengine baskın yani dominant karakterlerdir. Genetikte dominant (= başat = baskın) karakterler daima büyük harf ile gösterilir. Hipermetro-pi, kıvırcık saç, alerji, düz tabanlık.
-->
Nis29
DOMUZ
Categories: D
0 Comments
D OM UZ (Biy)Ağız ve burunları önde uzamış ağır ve hantal hayvanlardır. Ayakları dört parmaklı olmasına rağmen yalnız ikisi yere basar. Eti, yağı ve derisi için beslenirler. Domuzların erkeklerinde köpek dişleri savunma yapabilecek şekilde gelişmiştir. Evcil ve yaban domuzları olarak ikiye ayrılırlar. Yaban domuzlarının dişileri 35-150 kg, erkekleri ise 75-200 kg kadardır. Saldırgan hayvanlardır. Domuz tenyası, tir işin gibi sağlığına, zararlı parazit solucanlar iyi pişmemiş domuz eliyle insanlara geçerler. Orta Avrupa, Afrika, Orta ve Güney Asya’da yaşarlar. Avru-pa’daki bütün evcil domuz türlerinin Orta Avrupa’da yaşayan yabani domuzlardan türediği sanılmaktadır.
-->
Nis29
DONDURULMUŞ
Categories: D
0 Comments
DONDURULMUŞ
Yiyeceklerimizi uzun zaman çiftlikten yeni çıkmış gibi taze sak I ay a-bilmek için bir çok usuller vardır. Bu usullerden biri dondurmak suretiyle muhafaza etmektir.Besinler yıkandıktan (bazı hallerde pişirildikten) sonra çok düşük sıcaklıkta çabucak dondurulurlar. Bu iş buz depolarında yapılır. Bu depolar bildiğimiz buzdolabı prensibine dayanmakla beraber onlardan çok daha soğuktur.Uzun zaman duran yiyeceklerin bozulmasının nedeni, içindeki bakterilerin sürekli olarak faaliyette olmaları ve besinin bünyesini değiştirecek* işlemlerde bulunmalarıdır. Et ve diğer besinler soğukta donduru-lursa bakteriler bu işlemlerine devam edemezler dondurulma , bakterileri öldürmez, fakat genellikle besinleri bozucu olan normal çalışmalarına engel olur. Bu yüzden, dondurulmuş besinleri donma halinden çıkar çıkmaz yemeliyiz; zira normal sıcaklığa dönünce bozulma hemen başlar.
-->
Nis29
DONMALAŞMA
Categories: D
0 Comments
DONMALAŞMA Sıvıları soğumaya bırakırsak veya soğutursak, belli bir sıcaklığa kadar sıvı hallerini değiştirmeden soğur sonra bu belli sıcaklıkta, sıvı halinden katı hale geçer ve daha sonra (tümü katı hale geçince) da soğumaya de-vam edebilir. Bir cismin, sıvı halden katı hale geçtiği sıcaklık derecesine o cismin donma veya katılaşma noktası denir.Deney 1- Deney tüpünde erittiğimiz naftalini soğumaya bırakalım.Sıcaklığı 80°C’ye inince, katılaşmaya başladığını ve katılaşma sona erinceye kadar sıcaklığın değişmediğini görürüz. Tamamen katılaştıktan sonra daha aşağı sıcaklıklara kadar soğutu-labilinir.Deney 2- Bir kaba kar veya buz dolduralım. Bunun içine de tuz karıştıralım. Bu suretle sıcaklığı 0°C’nin altında olan bir karışım elde ederiz. Daha küçük başka bir kaba da su koyup elde ettiğimiz karışımın içine bu su kabını koyalım. Bir termometre yardımıyla suyun sıcaklığının gittikçe azaldığını gözleriz. Suyun sıcaklığı 0°C’ye düşünce su donmaya başlar. Donma sona erinceye kadar termometrenin 0°C’yi gösterdiği görülür. Donma sona erdikten sonra sıcaklığı daha da düşürülebi li ni r (- derecelere)Bu deneyler, cisimlerin donma sıcaklıklarının erime sıcaklıklarına eşit olduklarını ve donma sona erinceye kadar, sıcaklığın değişmediğini göstermektedir. Bu durum (donma süresince sıcaklığın değişmemesi) donan cismin ısı yaymasıyla olabilir. Donma süresince ısı yayılmasaydı cisim donma (veya katılaşma) sırasında soğurdu.Donma kanunu: Her sıvı kendine mahsus belirli bir sıcaklıkta donmaya başlar. Donma sona erinceye kadar sıcaklık değişmez, sabit kalır.Aynı cisimler için,Donma ısısı = Erime ısısı dır. Bu eşitliğin anlamı şudur: Bir cisim erirken aldığı ısıyı donarken aynen geri verir. Bir başka deyişle bir cisim donarken verdiği ısıyı erirken geri alır. Bu durumda CC’de bulunan 1 gr su 80 calori vermedikçe 1 gr. buz haline dönüşemez. (Suyun donma ısısı veya buzun erime ısısı 80cal.dir.) Gene 1 gr. buz 80 calori almadıkça 1 gr su haline dönüşemez.Donma ısısı:Bir sıvının, 1 gramlık bir parçasının donma sıcaklığında, sıcaklığı değişmeden katı haline geçinceye kadar bıraktığı ısı miktarına donma ısısı denir. Donmada hacim değişmesi:Erimiş naftalin veya erimiş parafini soğutursak donma sonunda üst yüzde bir çöküntü meydana gelir.Bundan katılaşma sırasında hacmin küçüldüğü anlaşılır. Kristal yapılı olmayan birçok maden ve alaşımlarda da aynı özelliğe rastlanır.Bir su şişesini tamamiyle doldurup ağzını sıkıca kapatıp buzdolabının buzluğuna koyarsak bir müddet sonra şişenin patladığını (veya kırıldığın-nı) görürüz. Bunun sebebi, su donarken hacmi büyüdüğünden ilk hacmine sığamadığından şişeyi kıracak veya patlayacaktır. Bu durumda suyun hacminde yaklaşık onda birlik (1/10 = 0,1) bir artma (büyüme) olur.Eğer 1 cm su dondurursak yaklaşık olarak 1,1 cm3 buz elde ederiz. Kışın içlerindeki suların donmasıyla testilerin su borularının, su saatlerinin arabaların su soğutmalı kısımlarının., parçalandıklarını görmüş veya duymuşuzdur. Kış aylarında meydana gelecek donma olayları, kayaların aralarına girmiş olan (çatlaklarına, kırıklarına v.b) suların donması i le meydana gelen hacim büyümelerinin ortaya çıkardığı büyük kuvvetlerle parçalanırlar.Donma olaylarında basıncın etkisi:Donma erimenin ters] olduğuna göre erime sırasında basıncın etkisi donma sırasında ters olarak -izlenir. Erime sırasında hacim genleşen (büyüyen) ve hacimce küçülen cisimlerde basınç aynı etkiyi yapmaz. Basınç genleşmeyi zorlaştıracağı için, erime sırasında genleşen cisimler basınç altında daha zor erirler. Erime sırasında hacimleri küçülen cisimler ise daha kolay erir. Aksine donma sırasında hacmi büyüyen cisimlerde (su gibi) ise basınç donmayı zorlaştırır. Kışın yerde ezilen karın eridiğini ve basınç kalkınca tekrar donduğunu hepimiz gözlemişizdir. Kar kuvvetle sıkıldığı zaman kısmen erir ve kendi haline bırakılınca tekrar donar. Genel olarak kar ve buz üzerindeki basınç arttırı-lınca sıcaklık yükseltiImediği halde erime olur. Buz büyük basınç altında 0°C’nin altındaki sıcaklıklarda da erir Eksi (-) derecelerdeki soğuk buz-üzerine bir metal bilye koyalım ve büyük bir kuvvetle sıkıştıralım. Bir müddet sonra buyanın buzun dibine gittiği görülür. Bu olayda, üzerindeki basınç arttırılan buz evvela erimiş basınç kalkınca da tekrar donmuştur.Bir buz parçası alalım ye iki destek arasına yerleştirelim. Üzerinden geçen bir telin uçlarına büyük ağırlıklar asalım. Bu ağırlıklarla aşağıya doğru çekilen tel bir müddet sonra buzdan geçerek aşağı iner. Fakat buz iki parçaya ayrılmaz. Zira, telin yaptığı basınç nedeniyle düşük (alçak) basınçta eriyen buz, basınç kuvvetinin kalkmasıyla suyun tekrar donmasıyla birbirlerine yapışmıştır. Buzun erime noktası basıncın 1 atmosfer artmasına karşılık 0,0075 °C alçalır.Eriyen buzun hacmi küçüldüğünden basınç artması bu hacim küçülmesini kolaylaştıracağı için buzun erimesi hızlandırılmış olur ve daha düşük sıcaklıkta erime elde edilir.NOT:Sudan başka cisimler için durum bunun aksine olur. Birçok katı cisimler erirken hacimleri büyüdüğü için basıncın artması erimeyi zorlaştırır, donmayı kolaylaştırır. Sudan başka cisimlerin erime noktaları basınç arttıkça yükselir. Suyun donma sırasında genleşmesi (hacminin büyümesi)nin zararları olduğu gibi (su dolu şişenin kırılması kayaların parçalanması .. v.b) önemli yararları da vardır. Bunlardan en önemlisi buzun su üstünde kalmasını sağlamasıdır. Zira, suyun sıcaklığı düştükçe başlangıçta hacmiküçülür ve altlara iner. +4° C’ye gelince hacimde küçülme durur ve genleşme başlar. Archimedes prensibine göre hacmi genişleyen su da yüzeye çıkmaya başlar. Suyun 0 ve + 4°C arasındaki genleşmesinde bir düzensizlik vardır. Bu düzensizlik bize yarar sağlar, göl ve havuzlardaki suyun + 4° C’ye kadar soğuyan kısımlarının hacmi küçüleceğinden ve yoğunluğu artacağından dibe inerler. +4° C’den daha aşağıya soğuyan su kütleleri dibe inemedikleri -hacimleri büyüyeceğinden- yukanya doğru çıktıkları ve üstteki suların gittikçe soğuduğu ve donmaya başladığı görülür. Suyun donmasındaki bu özellik olmasaydı sular dipten donmaya .başlayacaktı ve tüm olarak buz tutabilecekti. Halbuki diplerdeki su +4° C’de sabit kalır ve canlıların yaşamını sürdürmesi açısından önem taşır. Bu husus yalnız su içindir. Temiz bir deney tüpündeki saf suya gene temiz bir termometre daldıralım. Bu düzeneği tuz-buz karışımı içine batıralım. Termometrenin gösterdiği sıcaklık yavaş yavaş düşer. 0° C’nin altında da alçalmaya devam eder. 0° C’ye gelen suyun donmaya başlamaması ve 0° C’nin altında bir sıcaklığa indiği halde de donmaması donmada gecikme (aşırı erime) olarak belirtilir. -10° C ve -15° C’ye kadar soğuduğu halde hala donmamış olan suyu birden bire sarsarsak veya tüpe bir buz parçası atarsak suyun bir kısmının donduğu ve sıcaklığın 0° C’ye yükseldiği görülür. Tüp içindeki sıcaklığın 0° C’ye yükselmesi, donan suyun ısı verdiğini, bu esnada meydana gelen buzla geri kalan suyun sıcaklıklarını alçak dereceden 0° C’ye yükselttiğini söyleyebiliriz.
-->
Nis29
DONMA NOKTASI
Categories: D
0 Comments
DONMANOKTASI(Kim)Bir çok maddeler kimyasal yapılarına basınç ve ısının durumuna göre katı, sıvı yada gaz halinde olabilirler. Sıvı halden katı hale geçiş sırasındaki sıcaklık derecesine donma noktası denir. Örneğin, suyun normal şartlarda donma derecesi O’C'dir. Su donduğu zaman hacmi genişler. İçindeki suyun donmasıyla boruların patlaması, donma sırasında meydana gelen haci m genişlemesi nin doğurduğu yüksek basınçtır. Metallerin çoğu donmaya karşı direnç gösterirler. Bazı maddelerin normal basınç altında (1 atmosfer) donma noktaları şöyledir:sarsılarak kısmen donuyor ve sıcaklık 0° C’ye yükseliyor. Kaç gr. buz meydana gelmiştir? ÇÖZÜM: Buzun ısınmaısısı
Suyun donma ısısı = L=80 ar
Suyun ısınma ısısı (C8U) i kal
or°cAlınan ısı = Verilen ısı, olduğundan bu formülü daha açık yazarsak donan suyun verdiği ısı = meydana gelen buzun sıcaklığını -10° C’den 0° C’ye çıkarmak (yükseltmek) için lazım olan ısı miktarı + Geri kalan suyun sıcaklığını -10° C’den 0° C’ye yükseltmek için lazım olan ısı miktarı.Formülü ortaya çıkar. Buradan anlaşılacağı gibi iki tane alınan ısı, bir tane de verilen ısı vardır. Alınan ısıları toplayıp -tek olarak- alınan ısı kısmına yazarız. Verilen ısı bir tane olduğundan bunu da verilen ısı olarak yazar ve eşitleriz.Donan suyun kütlesini m ile gösterelim ve formülü sembollerle yazalım mxL =rax G3Ll\*-1,), + (50-m)x e-buz *bu formülde verilenleri yerlerine yazıp istenen değeri (m= donan suyun kütlesi) bulalım.Önce birimleri kullanmadan doğrudan sayıları kullanarak işlemi yapalım. Sonra birimleriyle beraber problemi çözüme götürelim. (Bk. Ağırlık problem çözme).mx80 = mxO,5 x(0-10) (50-m)x1 x(0 =”10) 80xm= 5xm + 500-10xm 80xm + 5xm= 500. 85xm = 500 =5m=500/85 =5,8 gr.buz elde edilir, yani 5,8 su donar.Bu çözümde sonuç birimi (gr) kendiliğimizden yazdık. Bunu problemin verilerinin birimlerine dikkat ederek sonuç birimin gr. olacağını bildiğimiz için böyle yazdık. Yoksa rastgele yazmadık. Eğer birimde bir tereddüt olursa veya birim yazmada zorluk çekiliyorsa, hemen birim analizine geçmeli ve problemi başlangıçtan itibaren birimleri de kullanarak çözmelidir. (Bk. Ağırlık- problemlerde bulmak-) Birimleri doğru kullanmayı öğrendiğiniz zaman, birim analizi yapmadan da sonuç birimlerini yazabileceksiniz. Birim analizi yapmamızdaki amaç, sonuç biriminin yanlış olmasını önlemektir. Sonuç birimi doğru yazınca birim analizine hiç gerek olmayacaktır.
Su (O°C), Karbondioksit (-56,7°C) Helyum (-271,9 °C), Hidrojen
-->
Nis29
DONMAYI ÖNLEYEN MADDE
Categories: D
0 Comments
DONMAYI ÖNLEYEN MADDE (= ANTİFRİZ) (Kim)Otomobil kullananlar kışın otomobillerinin soğutma sistemi içindeki suyun çok zaman donmaya başladığını hatta donduğunu görürler. Bunu iki şekilde önlemek mümkündür:1. Kullanmadıkları zaman radyatörleri ndeki suyu boşaltmak (güç bir iştir)2. Suya donmayı önleyen antifriz adı verilen bir madde katmak.Antifriz donma derecesi suya oranla çok düşük bir sıvıdır. Antifriz suya katıldığı zaman meydana gelen karışımda gerçi donar, ama donma noktası adi suya oranla çok daha düşüktür. Antifriz karışımlarında en fazla kullanılan madde glikoller ve gliserindir. Glikol ve gliserin + su geç donar.
-->
Nis29
DOYMUŞ-DOYMAMIŞ-DERİŞİK ÇÖZELTİ
Categories: D
0 Comments
DOYMUŞ-DOYMAMIŞ-DERİŞİK ÇÖZELTİ (Kim)(Bk. Çözeltiler) DÖLALMAŞI (Biy)Bitkilerin çoğalmalarında eşeysiz ve eşeyli üremenin düzenli olarak bir birini takip etmesidir. Yapraklı kara-yosunlarında, Eğrelti otlarında döl-almaşı görülür.DÖLLENME (Biy)Eşeyli üremede erkek ve dişi üreme hücrelerinin çekirdeklerinin bir araya gelip kaynaşması olayıdır. Döllenme sonucunda yumurta hücresi çoğalarak embriyo ha!ine geçer. (Zigot) Kromozom sayısı 2n dir. (Bk. Eşeyli üreme)
-->
Nis29
DÖRT ZAMANLI PATLAMALI MOTORLAR
Categories: D
0 Comments
DÖRT ZAMANLIPATLAMALIMOTORLARİ^*)Patlamalı motorlarda, bir silindir içinde, bir kıvılcımın tesirinde patla-yan bir gaz karışımının hasıl ettiği ısı, işe döner. Silindirin içinde, patlama meydana geleceğinden .motorun silin-diriningöydesi,gayet sağlam olarak yapılır. İçindeki şiddetli yanma sebebiyle silindirin fazla kızmasını Önlemek için de silindiri dışarıdan soğutmak için tertibat alınır. Bunun için de umumiyetle, silindir bir su kılıfıyla sarılır. Bu su silindirin etrafını dolaştıktan sonra, özel bir tertiple radyatörlerde soğutulur. Silindirin içindeki piston, doğrudan doğruya hareket kolu ve manivela ile makinenin dönen miline bağlanır. Yanma odasında dışarıya doğru açılan iki sü-bap bulunur. Bu sübaplardan birisi dışarıda hazırlanmış patlayıcı gazı içeriye almaya, diğeri de patlamış gazı silindirden dışarıya atmaya yarar. Sübaplarm açılıp kapanma zamanları makine çalışırken otomatik olarak, gene makine tarafından idare edilir. Yanma odasında gerektiği zaman küçük bir elektrik kıvılcımı meydana getiren buji vardır. (Bk .Buji)Patlamalı motorlarda, patlayıcı gaz karışımı meydana getiren, karbü-ratör adı verilen bir düzen de vardır. Benzin yakan motorlarda benzin küçük bir delikten sıcak hava içinepüskürtülür, benzin buharı ve hava karıştırılarak bir patlayıcı gaz karışımı elde edilir.Not:Pistonun her yukarı ya da aşağıya doğru hareketine zaman denir. Dört zamanlı motora aynı zamanda “otto” motoru da denir. Zira dört zamanlı motoru ilk kullanan Nikolaus Otto’-dur.Patlamalı motorları çalıştırmak için ayrıca akümülatör, dinamo., bulunur.Dört zamanlı patlamalı motorların çalışması1. ZAMAN; Birinci zamanın başında piston silindirin yukarı tarafın-dadır. Volanın hareketiyle, piston aşağıya doğru iner. Bu suretle silindirin içindeki hacim büyüklüğünden buradaki gazın basıncı düşer. Bu sırada, alma sübapı açılarak, patlayıcı gaz karışımı silindirin içine emilmek suretiyle dolar. Birinci zaman emme zamanıdır.2.ZAM AN: Piston silindirin alt tarafındarbulunurken 2. zaman başlar. Sübaplarm ikisi de kapalı bulunur. Gene yolanın hareketiyle piston, silindirin yukarısına doğru sürülür ve patlayıcı gaz karışımı yanma odasınakıça uyması gereklidir. Yoksa motor çalışırken, pistonla silindirin arasından gaz kaçar. Pistonların çevresinde yaylı maden şeritler vardır. Bunlara “segman” denir. Segmanlar pistonla silindir arasından gaz kaçmasını önler.“Silindir başı” silindir blokunun üzerine civatalanmıştır. Silindir başı ile blok arasında ince bakır bir levha vardır, buna ‘conta” denir. Conta hem suyu, hem de gazı geçirmeye yarar. Silindir başının içinde valflar ve bujiler için delikler açılmıştır, bujiler yakıt karışımının yanması için gerekli kıvılcımı çaktırır. Silindirlerin tepesinde, blok içinde ayrıca boşluklar vardır, bunlar “yanma hücrele-ri”dir. Valfları silindir üzerinde olan motorlarda, valfları silindir başları taşır. Ayrıca, yakıtın, suyun ve yanmış egzozt gazlarının geçebilmesi için geçitler vardır. Silindir başı, silindirküçük bir hacim içine-sıkıştırılır. Bu zaman basınç zamanıdır.3. ZAMAN Piston yukarıdadır. Yanma odası sıkıştırılmış patlayıcı gaz karışımıyla doludur. Bu anda otomatik olarak elektrik devresi kapanarak, bujinin tırnakları arasında bir elektrik kıvılcımı meydana gelir. Bu kıvılcım gaz karışımını ateşleyerek patlatır. Piston hızla aşağıya doğru iner. Patlayan gazın yüksek basıncı ile aşağıya doğru inen piston iş yapmış olur. Üçüncü zaman iş zamanıdır. Supaplar kapalıdır.4.ZAM AN: Egzozt zamanıdır. Bu zamanda atma sübapı (egzozt) açılır. Piston yukarıya doğru çıkar. Silindirin içindeki yanmış gaz dışarıya atılır.
-->
Nis29
DÖRT ZAMANLI MOTORUN PARÇALARI
Categories: D
0 Comments
DÖRT ZAMANLI PATLAMALI MOTORUN PARÇALARI1. Silindir bloku ve silindir başı:Motorun silindirleri içine alan maden döküm kesimine “silindir bloku” denir. Silindir başı bu blokun üzerine civatalanır. Silindir blokları genellikle demirden yapılır ve tek parça halinde dökülür. Kimisi ise alüminyumdan dökülür, bildiğinizgi-bi, alüminyum demirden çok daha hafiftir. Alüminyum blokları silindirler pistonun aşındırmasına dayanmaları için, çelikle astarlanır. Elbet pistonların silindirlere tam tamına ve sı-kıça uyması gereklidir. Yoksa motor çalışırken, pistonla silindirin arasından gaz kaçar. Pistonların çevresinde yaylı maden şeritler vardır. Bunlara “segman” denir. Segmanlar pistonla silindir arasından gaz kaçmasını önler.“Silindir başı” silindir blokunun üzerine civatalanmıştır. Silindir başı ile blok arasında ince bakır bir levha vardır, buna ‘conta” denir. Conta hem suyu, hem de gazı geçirmeye yarar. Silindir başının içinde valflar ve bujiler için delikler açılmıştır, bujiler yakıt karışımının yanması için gerekli kıvılcımı çaktırır. Silindirlerin tepesinde, blok içinde ayrıca boşluklar vardır, bunlar “yanma hücrele-ri”dir. Valfları silindir üzerinde olan motorlarda, valfları silindir başları taşır. Ayrıca, yakıtın, suyun ve yanmış egzozt gazlarının geçebilmesi için geçitler vardır. Silindir başı, silindirblokundan ayrı olarak yapılmıştır. Busayede motor daha kolay temizleniponarılabilir.2-Karter ve krank mili:Motor ünitesinin alt kesimi ” KARTER”dİr. , Karter krank mili ile mil yataklarını içine alır. Genellikle karter si I indir bloku ile birlikte madenden dökülür, karterin dibine bir tekne civatalanmıştır. Bu “yağ kar-teri”dir. Motoru yağlamak için gereken yağ bu tekneye konur. Yağ karte-. rinin içindeki yağ düzeyi “daldırma çubuğu” denen bir çubukla ölçülür.”Krank milli” pistonların yukarı- aşağı hareketini dönme hareketine çevirmeye yarar. Milin üzerinde birçok krank, yani dirsek vardır. Motordaki her pistona bir dirsek düşer.Bunlar değişik açılarla yerleştirilmiştir. Öyle ki, pistonların enerji vuruşları uygun zamanda krank miline ulaşabilsin. Öte yandan krank milini çalıştıran enerji vuruşu, pistonun dört vuruşundan ancak birisidir. Öbür uç vuruş sırasında ise krank mili pistonu çalıştırır. Krank milinin bir enerji vuruşundan öbür enerji vuruşuna kadar geçen süre içinde dönmeye devam edebilmesi için, milin bir ucuna ağır bir disk ya da çark eklenmiştir. Buna “Düzenteker” (volan) denir. Düzenteker o denli ağırdır ki bir kez döndürüldü mü, artık hep dönmesini sürdürür. Düzentekerin dönüşü motorun düzgün çalışmasına yardım eder.Düzentekerin kenarında dişli bir halka vardır. Buna “marş” denir. Sürücü marşa basınca, marş motoru harekete geçerek marşı çakıştırır: Marş çalışınca düzenteker döner ye ateşle-ninceye kadar motoru da döndürür.Düzenteker motorun transmisyon düzenine hareket ileten parçasıdır. Transmisyon sistemine debriyajla bağlanmıştır. Kimi otomobillerde “otomatik transmisyon” düzeni vardır. Bunlarda düzenteker ile debriyaj birleştirilmiştir.Krank mili her pistona bir “piston kolu” ile bağlanmıştır. Piston kolunun üst, ya da “küçük ucu” pistonun altına bir “pin”le tutturulmuştur. Piston kolunun alttaki, ya da “büyük ucu” ise ağır bir mil yatağıyla krank miline bağlıdır. Motorun ağır “ana yatakları”nı krank mili döndürür. 3- Valflar ve eksantrik mili:mantar biçimidir. Kapanınca gaz geçirmez bir mühür oluşturabilmeleri için, yerlerine dikkatle oturtulmuşlar-Yakıt yanma hücresine “girişdir. valfı”ndan girer. Egzozt gazlan ise “egzozt” ya da çıkış valfından dışarıya atılır. Her valf motor devrinin yalnız bir zamanında ya da vuruşunda açılır. Örneğin giriş valfı yalnız emme sırasında, egzozt valfı ise yalnız egzozt sırasında açılır. Çoğu motorlarda valflar silindirlerin üzerinde bulunur. Bunlara “valfları silindir üzerinde olan motorlar” denir. Ayrıca “valfları yanlarda olan motorlar” da var-:dır- “Eksantrik mili” motorun içinde dönen bir mildir. Bu mili krank milinden gelen bir zincir ya da dişliler çalıştırır. Eksantrik milinin üzerindeki kabarık parçalara “kam” denir. Kamlar, “kol” denen hareketli bağlantılar, “itme- çubukları” ve “sallanan kollar” valfları işletir. Kamlar eksantrik milinin üzerine değişik açılarda yerleştirilmiştir. Öyle ki uygun valfları gereken zamanda açabilirler. Kamlar kolları aşağı- yukarı doğru hareket ettirir. Buna karşılık kollar da üzerlerinde duran uzun itme çubuklarını harekete geçirir. İtme çubukları sallanan kolları ileri- geri oynatır. Kollar ileri doğru sallanınca, valflar açılır. Kollar geriye doğru hareket edince de valf gövdeleri serbest kalır ve “valf yaylan” valfların yeniden sıkıca kapanmasını sağlar.Silindir başının içindeki valflar
-->
Nis29
DUDAK
Categories: D
0 Comments
DUDAK (Bly)Ağzımızı dıştan çevreleyen ince derili kısımlardır. Alt ve üst dudak olmak Özere iki tiptir. Dudaklar pembemsi renkte etli yapılardır. Soğuk ve sıcağı hissetmede faydalanabildiğimiz or-ganlarımızdır. Ağzımızın iç kısmında dudaklar, diş yuvalarının kemerine bağlanırlar. Dudakların çevresinde ve içlerinde bulunan kaslar ile gülme kasları dudaklarımızın hareketini sağlar.
-->
Nis29
DURGUN ELEKTRİK
Categories: D
0 Comments
DURGUN ELEKTRİK (mYalıtkan veya iletken cisimlerinüzerinde biriken elektriğe durgun elektrik denir.Nasıl akan elektrik (elektrik akımı) akan sulara benzetilerek daha kolay anlaşılabiliniyorsa (Bk . Akım), durgun elektrikte duran sulara (göl, baraj suları gibi), benzetilerek daha kolaylıkla anlaşıiabilinir. Bir barajdaki su, harekete geçirilince enerji sağlıyor ise (potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye çevirerek iş yapar), durgun elektrikte harekete geçirilirse enerji verir ve akan elektrik halini alır.Bir ebonit çubuk veya cam çubuk yünlü bir kumaşa sürtülürse kağıt parçası veya saman çöpü gibi hafif cisimleri kendine doğru çeker. Çok hafif olan bunun gibi cisimleri çekme özelliğini kazanan bu cisimlere elektrikle yüklendi veya elektriklendi denir.Cam, ebonit kehribar gibi cisimlerde elektrik meydana geldiği yerde ‘kalır, akıp gitmez. Cam, ebonit, kehribar, mika parafin,- ipek porselen., gibi cisimleri elle tutup elektrikleyebiliriz, zira bu cisimler yalıtkandır ve elektrik akıp gidemez. Fakat, metalleri elle tutup sürtmek suretiyle elektriklemek mümkün değildir. Zira, elektrik bu cisimler üzerinde birikmez ve vücudumuzdan geçerek toprağa gider. Metaller, toprak, ıslak cisimler,., iletkendirler. İletken cisimleri elektriklemek için (elektrikle yüklemek için) ya yalıtkan bir madde ile tutularak ya da yalıtkan bir sap takı-’arak bu yalıtkan kısımlardan tutu-larak elektrikle yükleme işi yapılır. Bu şekildeki elektriklenme olaylarına sürtme ile elektriklenme denir. Ebonit üzerinde toplanan elektrik yükü (-) negatifdir, cam üzerinde ki ise pozitif ( + ) olarak -yapılan deneyler sonucu-belirlenir.
-->
Nis29
DUYARGA
Categories: D
0 Comments
DUYARGA( = ANTEN) (B\y)Eklembacaklı hayvanların başlarında bulunan duyu organlarıdır. Duyargalar genellikle alından çıkarlar. Tek sıra halinde dizilmiş parçacıklardan yapılmıştır. Bu parçaların birbirlerine karşı olandurumlarma ve sayılarına göre duyargalar çeşitli şekillerde olurlar. (İp, kıl, dirsek, testere, tarak, yaprak, tokmak gibi)
-->
Nis29
DUYU ORGANLARI
Categories: D
0 Comments
DUYU ORGANLARI(Biy)Sinir sisteminin dış ortam ile ilişkisini sağlayan organlardır. Duyu organları aldıkları uyaranların şekillerine göre ayrılırlar. İnsanlarda ve hayvanlarda göz ışık uyartılarına duyarlıdır. Bunlara fotoreseptörlerde denir. Tatma organımız olan dil koku alma organımız olan burnumuz kimyasal duyu organları (kemoreseptörler)dır. Ses uyartılarını alan kulaklarımız ise ses ile uyarttlan duyu organları (fonore-septörler)dir. Deri, dokunma organı-mızdır. Sıcak, soğuk basınç gibi olaylara duyarlıdır. Bütün bu organlarımız üç kısımdan meydana gelir: Çevreden gelen uyartıları alan alıcı sinirler (alıcı-reseptörler), duyu organlarından aldığı duyuları merkezi sinir sistemine ileten duyu sinirleri ile duyuların algılandığı beyin kabuğundaki duyu merkezleridir.
-->
Nis29
DÜZ AYNALAR
Categories: D
0 Comments
DÜZ AYNALAR (F\z)Durgun su yüzü, parlak bir metal levha, pencere camı birer düz (düzlem) aynadır. Işık ışınlarının düştüğü yansıtıcı yüz düzlem olduğundan düzlem ayna veya düz ayna adını alırlar. Kısaca, yansıtıcı yüzü düzlem olan aynalara düz aynalar deni r. Not: Eğer, yansıtıcı yüz tümsek olsaydı aynaya “tümsek ayna” adını vere-çektik. Yani yansıtıcı yüzün durumuna göre aynalara isim veririz.En iyi yansıtıcı yüzeyler düz aynalardır. En iyi aynalar parlak metallerden yapılır. Zira bunların üzerine düşen ışınların hemen hepsi yansıtılırlar.Kullandığımız düzlem aynalar, bir yüzleri kimyasal metodla gümüşlenmiş cam levhalardır.Bir düz aynayı masanın üzerine düşey (dik) olarak koyalım. Yanmakta olan bir mumu aynaya karşı tuttuğumuz zaman, aynanın arka tarafında ikinci bir mum varmış gibi görürüz. Buna mumun görüntüsü denir. Mum yansıtıcı tarafa tutulmazsa (parlak taraf) görüntü görünmez. Görüntü yansıyan ışınların uzantısı üzerindedir ve bunların kesim noktalarında oluşur. Bu hususa dikkat edilmelidir. Zira görüntü yansıyan ışınların kesim noktalarında aranıyor. Yansıyan ışınlar üzerinde görüntü bulunamaz.Düz aynalarda ki, varmış gibi görünen fakat aslında olmayan bu görüntülere zahiri-veya görünen- görüntü denir.Zahiri görüntü, elle dokunulamayan ve ekran- veya duvar- üzerine dü-şürülemeyen, aslında olmayan fakat var gibi görünen görüntülerdir.Düz aynalar daima zalviri görüntü veri r ve nokta nokta gösteri I i r.Düz aynalarda, a)cismin aynaya olan uzaklığı, görüntüsünün aynaya olan uzaklığına eşittir, b) Cismin boyu görüntünün boyuna eşittir. Yani düzlem aynada cisim ve görüntüsü ayna düzlem i ne göre si metri kti r.Düz aynaya gelen ışık ışınları yansıma kanunlarına göre yansıyarak geldikleri ortama geri dönerler. (Yansıma kanunları, yansıma konusunda geniş olarak işlenecektir. Bk . Yansıma)Aynalarda görüntü bulmak için yaptığımız çizimlerde yansıma kanunlarından faydalanacağız. Bunun için burada kısaca kanunların adlarını verip geçeceğiz.Yansıma kanunları:1-Gelme açısı (gelen ışının normalle yaptığı açı) yansıma açısı (yansıyan ışının normalle yaptığı açışına eşittir.Gelme açısı =Yansıma açısı 2-Gelen ışın, normal ve yansıyan ışın aynı düzlem üzerinde -veya içinde-bulunur.Düz aynada bir A noktasının görüntüsünü bulmak için, A’dan ayna üzerine gelen en az iki ışık ışını almamız lazımdır. Bir ışınla görüntü çizilmez. Çünkü yansıyan ışınların uzantılarının kesim noktasını bulmakla gö-, rüntü çizimi yapabiliyorduk, ikiden fazla ışın alsak durum değişmez. Görüntünün yeri ve boyu değişmez. Yalnız fazla çizgi çizildiği için (ışınlar çizgilerle gösterildiğinden) şekilde karışıklık olabilir.Not: Bir ışık kaynağından veya ışın yayan cisimden çok sayıda ışık ışını çıkar. Bu ışınlar bir küre yüzeyini kaplayacak şekilde her tarafa dağılırlar. Biz çizimlerimizde bir veya iki ışın gösterirsek bunun yanlış anlaşılmaması lazım. Bu, kaynaktan veya ışıklı noktadan çizimde gösterilen kadar ışın çıkar anlamı taşımamalıdır. Çok sayıda ışın çıkar ama biz bunlardan en az iki tanesini alarak şeklimizi, çizeriz.Ayna üzerine düşen ışınları, gelme açıları yansıma açılarına eşit olmak üzereyansıtıp, yansıyan ışınların doğrultuları alınıp nokta nokta olarak uzatılarak kesiştirilirler ve kesim noktalarında görüntü elde edi li r. Yansıyan ışınların kendilerinin (asıllarının) kesişmesi yle görüntü elde edilseydi hakiki görüntüden söz edilirdi. Halbuki düzlem aynalarda bu gerçekleşmez.
-->
Powered by WordPress © T.C Ansiklopedisi
BlueQ Theme v 1.0.1 by Travis Quinnelly.
var gaJsHost = (("https:" == document.location.protocol) ? "https://ssl." : "http://www.");
document.write(unescape("%3Cscript src='" + gaJsHost + "google-analytics.com/ga.js' type='text/javascript'%3E%3C/script%3E"));
var pageTracker = _gat._getTracker("UA-2488572-3");
pageTracker._initData();
pageTracker._trackPageview();
<(body>
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder