23 Aralık 2008 Salı

AÇICI KAS
Vücudumuzda kol veya bacak kemiklerinin birleştiği yerler olan eklemlerde yine kolun ya da bacağın gerilmesini ve uzamasını sağlayan kaslardır. Açıcı kaslar, bükücü kaslar ile birlikte birbirlerine zıt hareket ederler, insan vücudunda dirsek ekleminin hareketine yardımcı olan üç başlı pazı kası ile yine diz ekleminin hareketine yardımcı olan uyfuk dört başlı kasları açıcı kas olarak görev yaparlar

AÇIK BEZTek tek hücreler halinde ya da çok hücreli olarak birleşmiş salgıladıkları maddeleri kendi özel kanalları ile doğrudan dokulara gönderen bezlerdir.Açık bezler vücudumuzun birçok organında tek hücreler halinde görev yapar bunlar arasında sindirim ve solunum kanallarını döşeyen sümüksü sıvı salan hücreler en iyi örnektir. Çok hücreli açık bezlere ise en iyi örnek böbrekler, sütbezleri, ter bezleri, tük-rük bezleri, mide bezleri ve dişilerde uterus (dölyatağı) bezleridir.

-->
Şub1
AÇIK TOHUMLULAR (GİMMOSP£RM)
Categories: A
0 Comments
AÇIK TOHUMLULAR ( = GİMMOSP£RM)(Biy.)Yumurtanın döllenmesinden sonra meydana gelen tohumu, meyve yaprak tarafından örtülmemiş bitkilerdir. Bütün çamlar bu gruba girerler.

-->
Şub1
AÇLIK DUYGUSU
Categories: A
0 Comments
AÇLIK DUYGUSU(Biy.)Midemizde, beşin olduğu müddetçe TUZ RUHU (HÇI) salgısı vardır. Ama besin olmadığında salgı da kesilir ve (AÇLIK DUYGUSU) duyulur.Besinlerin tok tutma değeri midede kaldığı süre ile orantılıdır. Örneğin etler ve yumurda midede bir saat kaldığı halde, iahana 5 saat kalır.

-->
Şub1
ADDİSAN HASTALIĞI (TUNÇ HASTALIĞl)
Categories: A
0 Comments
ADDİSAN HASTALIĞI (TUNÇ HASTALIĞl)Böbrek üstü bezinin salgısı olan KORTİN HORMONU’nun eksikliğinde meydana gelen bir hastalıktır.Deri bronz bir renk alır, dudaklar ve yanakların iç kısımlarında koyu lekeler, mide-barsak bozuklukları görülür, kan basıncı düşer.

-->
Şub1
AEROBİK SOLUNUM
Categories: A
0 Comments
AEROBİK SOLUNUM (Bly)Canlıların oksijen yardımı ile yaptıkları solunum şeklidir. Organizmaya gerekil olan enerjiyi sağlamak için oksijen kullanılır. Bu nedenle aerobik sohumua oksijenli solunum da denir. Solunum sırasında oksijen kullanıldığı gibi solunum sonunda çıkan madde karbondioksit (CO2) olur. Aerobik solunumda yani oksijen yardımı ile Glikoz (şeker) parçalanır ve karbondioksit, su ve enerji açığa çıkar. Olayın denklemi: Glikoz + Oksijen » Karbondioksit + Su + Enerji olarak gösterilir. Enerjinin açığa çıkmasında oksijenin etkisini ilk olarak 1861 yılında Lois Pasteur ortaya atmıştır.

-->
Şub1
AFYON BİTKİSİ
Categories: A
0 Comments
AFYON (Biy.)Gelincikgillerden olan haşhaş bitkisinin yeşil olan kapsül şelideki meyva kısmında bulunan sütünün yoğunlaşıp, katılaşmış halidir. Afyon, haşhaş bitkisinin kapsül şeklindeki meyvala-rının çizilmesi ile içinde bulunan sütün dışarı akıtılıp sonradan katılaştı-rıİması ile elde edilir. Ağrı kesici, uyuşturucu, öksürük kesici olarak tıpta kullanılır. Yurdumuzda Doğu Anadolu’da yetiştirilen haşhaş bitkisinden elde edilmektedir.

-->
Şub1
AGLÜTİNASYON
Categories: A
0 Comments
AGLÜTİNASYONVücudumuza giren çeşitli mikropların veya yanlış tedavi sonucu verilen ilâçlar sebebi ile akyuvarlara yardımcı olarak kanda meydana gelen antikor denen koruyucu maddelerin mikropları yapıştırıp, çöktürmesi olayıdır. Aglütinasyon olayı kan gruplarının tayin edilmesinde önemli bir yer tutar. Ayrıca bulaşıcı hastalıkların tanınması ve tedavisinde de kullanılır.

-->
Şub1
AĞAÇKAKAN
Categories: A
0 Comments
AĞAÇKAKAN (Biy)Ağaçların gövdelerinde yaşayan, gövdesindeki küçük kurtlar ve böcekler için beslenen sivri gagalı, siyah beyaz tüylü, ayakları tırmanmaya uygun gelişmiş bir kuştur. Avustralya ve Madagaskar hariç yeryüzüne dağılmış 300 türü vardır. Yurdumuzda da birkaç türü mevcuttur.

-->
Şub1
AĞAÇ KURBAĞASI
Categories: A
0 Comments
AĞAÇ KURBAĞASIAğaç ve çalılar üzerinde yaşayan kuyruksuz kurbağalardır. Kara kurbağalarından olup önemi özellikleri ön ve arka üyelerinin parmak uçlarının yapıştırıcı diskler halinde olmasıdır. Bu yapışıcı diskler hayvanın rahatça ağaca tırmanmasını sağlar. Renkleri düz yeşil, karın kısımları beyazımsıdır. Boyları en fazla 4-4.5 cm. kadardır.Ağaç kurbağalarının vücudunun üzerini kaplayan derilerinden salınan madde zehirlidir. Ağaç kurbağaları yumurta ile ürerler ve yumurtalarını sakin sulara kümeler halinde bırakırlar. Yumurtadan çıkan yavruların gelişimi diğer kurbağalarda olduğu gibidir. Bir hidrojen izotopudur ve bu elementin aşağı yukarı iki yüzde bir kısmını oluşturur. Bir ağır hidrojen atomunun çekirdeği hidrojen atomunkinden aşağı yukarı iki defa daha ağırdır. D veya H şeklinde gösterilir. Yani atom numaraları 1, kütle numaraları 2′dir. Oksijenle ağır hidrojenin birleşiminden meydana gelen bir sudur. Görünüşte adi suya benzemekle beraber ondan daha fazla yoğundur. Özgül ağırlığı 1,1 gr/cm3′dür. Adi suya oranla daha yüksek bir kaynama ve donmanoktası vardır. Ağır su, atom enerjisi elde edilmesinde yavaşlatıcı olarak kullanılır.

-->
Şub1
AĞIRLIK
Categories: A
0 Comments
AĞIRLIK (Fiz.)Bir cisme yer tarafından uygulanan çekme kuvvetine o cismin ağırlığı denir. Kısaca, “cisme etkiyen yerçekimi kuvveti” diye de tanımlanır. Bir yayın ucuna asılan bir cismin yayı uzattığı görülür. Bu da bize cismin yer tarafından çekildiğini gösteriyor. Kuvvet ile Ağırlık eşdeğer çokluklardır. Her ikisi de aynı birimlerle belirlenir. Ağırlık birimi kilogram (kg)dır. Kilogram, Paris’:te ölçüler müzesinde korunmakta olan bir platin silindirin Paris’teki ağırlığıdır. Paris ölçüler müesinde itinalı bir şekilde saklanmakta olan kilogram 39 mm. çapında ve 39 mm. yüksekliğinde bir silindir şeklinde platin külçedir. Başka ağırlık birimleri için birim sistemlerine bakınız. Ağırlıklar daha çok, gram(gr), kilogram (kg.), ton (t) birimleriyle ölçülür. Yaylı terazilerle ağırlıklar, normal terazilerle (Bakkal terazileri, iki kefeli teraziler,… vb) kütle ölçülür. Kilogramın binde birine gram denir.+ 4°C (Santigrat derecesindeki) bir santimetre küp (1 cm3) hacmindeki saf suyun ağırlığı 1 gramdır. 1 kg = 1000 gr. + 4°C (Santigrat derecesindeki) hacmi 1 desimetre küp (1 dm3) olan saf suyun ağırlığı 1 kg’dır. + 4°C (derece santigrattaki) hacmi 1 metreküp olan saf suyun ağırlığı 1 tondur.1 ton = 1000 kg = 1.000.000 gr.1 gr = 10 desigram = 100 santigram = 1000 miligram. Problem çözümlerinde kullanılacak formülleri kısaca yazalım: Ağırlık = Kütle x Yerçekimi ivmesi.G = m x gNOT: Yerçekimi ivmesi bulunulan yere göre değişen bir sayıdır. Genellikle 980 civarındadır. (980 cm/sn2)Hacim kullanılarak ağırlık hesapları yapılacak olursa: Ağırlık = Hacim x Özgül ağırlık G = Vx fP=GÖzgül ağırlık = Mutlak yoğunluk (,?=* d) olduğundanG = V.dL. olarak da yazılabilir.
Dikkat: En çok hata,birimlerin doğru kullanılmamasında yapılır. Birimlere hiç dikkat edilmeden doğrudan sayılar işleme alınıp sonuç bulunmaya gidildiğinde çok defa yanlışlıklar olur. Önce dikkat edeceğiniz husus verilenlerin, birimlerinin birbirlerine uygun olup olmadığına dikkat et men izdir. Acele etmeyiniz, inceleyiniz, birimleri düzenleyiniz, sonra formülle çözüme geçiniz.Problemlerin çözümlerinde dikkat edeceğiniz bir başka husus da şudur: Sayıları işleme soktuğunuz gibi birimleri de aynı şekilde işleme sokunuz. Sayıları çarparak sonucu buluyorsanız bu sayıların birimlerini de çarparak sonuç birimi bulunuz.Şayet sayıların bölünmesi ile problemin sonucuna gidilmesi gerekiyorsa birimleri de bölerek sonuç birimi bulunuz.ÖRNEK PROBLEM: Boyutları 1 m, 2 cm ve 3 cm olan dikdörtgenler prizmasının özgül ağırlığı 10 gr-kuvvet /jRftcm3 Bu prizmanın ağırlığını bulunuz.ÇÖZÜM: Önce birimleri inceleyeceğiz. En, boy ve yüksekliğin birimleri aynı değildir. İlkin hepsini aynı birimle belirtmeliyiz. EğerHacim = axbxc = 1 mx2 cmx3 cm = 6 yazarsak hacmin birimini ya-zamayız.Doğrusunu yapalım: a = 1m = 100cm. b = 2cm. c = 3cm,Haci m = axbxc = 100 cmx2 cmx3 cm. Hacim = V = 600 cm3 olur.Burada yapılan şey, sayıların çarpılmasıyla sonuç sayıyı, birimlerin çarpılmasıyla da sonuç birimi bulmak oluyor (100×2x3 = 600, cmxcmxcm=cm3)Haci mi bulduktan sonra ağırlık formülünde değerler yerlerine yazılarak;G =V.f =600cm3x 10 gr-kuvvet=6000 gr cm3 kuvvet veya G = 6000 gr. ağırlık yazılabilir.

-->
Şub1
AĞIRLIK MERKEZİ
Categories: A
0 Comments
AĞIRLIK MERKEZİ (Fiz)Yüksek bir yerden serbest bırakılan cisimler yere düşerler. Bir dal parçasını, birikâğıdı, bir tebeşiri, v.b. küçük parçalara ayırarak bırakınız. Hepsinin de yere doğru düştüklerini görürsünüz. Buradan şunu anlıyoruz: Cismin en ufak parçası bile yere doğru çekilir. Yani en ufak parçasının bile ağırlığı vardır. Bundan anlaşıldığına göre bir cismin muhtelif noktalarına etki eden birçok paralel (birbirlerine) ve düşey kuvvetler vardır. Bu paralel ve düşey kuvvetlerin bileşkesi, cismin ağırlığını verir.AĞIRLIK MERKEZİNİN BULUNMASIBiraz kalınca bir kartondan istenilen şekilde bir parça alınız. Bu parçayı A noktasından iple asalım. İp düşey bir durum alınca bu ipin doğrultusunu cetvelle karton üzerine çizelim. Sonra kartonu başka bir B noktasından asalım. Bir müddet sonra ip düşey duruma gelir. Bu doğrultunun da karton üzerindeki çizimini yapalım. Daha sonra kartonu C, D, E… v.b. değişik noktalardan asalım. Her bir durum için doğrultuları karton üzerine çizelim. Karton üzerine çizilen bu doğrultuların kesim noktaları cismin ağırhk merkezidir.Bir kalemin, bir cetvelin…v.b. ağırlık merkezlerini bulmak için şöyle yapılır: Kurşun kalem veya cetvel ortaya yakın bir yerden parmak üzerine konulur. Yere düşmediği zaman dengeye gelmiştir denir ve denge noktası (parmağımızın değdiği nokta) ağırlık merkezidir.

-->
Şub1
AĞIZ
Categories: A
0 Comments
AĞIZ(Biy)Sindirim sisteminin ilk bölümünü meydana getiren ağız, beslenme, solunum ve konuşma ile ilgili fonksiyonları yapar. Ağızda besin maddeleri çiğnenir ve tükürükle karıştırılıp yutulacak hale getirilir. Yine ağızda tat alma duyu organı olan dilde bulunur. Gırtlaktan gelen ses, ağızda değişerek konuşma haline getirilir. Dişler ve küçük dilde ağızda bulunur. İnsan ve diğer hayvanlarda başın önünde gözler ile burunun altında yer alan ağız dışarıdan dudaklar ile sınırlanmıştır.

-->
Şub1
AĞIZ BOŞLUĞU
Categories: A
0 Comments
AĞIZ BOŞLUĞU (Bly)Önde dudaklar, arkada yutak ve sindirim kanalı ile sınırlı olan boşluktur. Ağız boşluğu oval şekilde olup diş çukurları ve dişlerin yan yana dizilmesi ile meydana gelmiş diş kemeri ile iki kısma ayrılır.Ağız boşluğunun tavanını damak yapar. Yan duvarları ise yanaklardır, tabanda da tatma duyu organımız olan dil yer alır. Ağız boşluğu sümüksü, kaygan bir zar ile örtülüdür. Ağız boşluğuna tükrük bezleri salgılarını boşaltır.

-->
Şub1
AĞIZDA SİNDİRİM
Categories: A
0 Comments
AĞIZDA SİNDİRİM (Biy.)Ağızda üç tip sindirim organı vardır. Bunlar dil, dişler ve tükrük bezleridir.Ağıza alınan besin dişler tarafından parçalanır. Yine ağızda bulunan tükrük bezlerinin salgıları ve dilinde yardımı ile dişler arasında ufalanan besin parçaları yapıştırılıp lokmahali-ne getirilir. Bu mekanik sindirimdir.Ağızda kimyasal sindirim, tük-rükte bulunan pityalin fermentinin nişastaya etki etmesi ile olur. Nişasta 11 besinler dekstrin ve maltoza ayrışırlar. Nişasta + Pityalin-*Dekstrin + Maltoz

-->
Şub1
AĞIZ TİPLERİ
Categories: A
0 Comments
AĞIZ TİPLERİ (Biy)Canlıların besinlerini alış şekillerine görede ağızları değişime uğramıştır. Ot çul canlılarda geniş taçlı dişlerin üzeri yuvarlak ve girintili çıkıntılıdır. Alt çeneleri oldukça hareketlidir. Etoburlarda ise uzun, sivri kesici dişler avlanma şekillerine göre tutucu, yakalayıcı, kemirgen şekiller almıştır. Kiminde alt ve üst çene uzamış bir diğerinde de kesici dişler sivri olup çenelerden dışarı uzamıştır.

-->
Şub1
AĞSI DAMARLANMA
Categories: A
0 Comments
AĞSI DAMARLANMA (Bly)Örümcek ağına benzer şekilde kılcal aşma veya dallanma olayıdır. Özellikle yaprak ayasında, insanların dip kısımlarından birbirlerine ince bir zar ile bağlıdır.

-->
Şub1
AHTAPOTLAR
Categories: A
0 Comments
AHTAPOTLAR(Biy.)Ahtapotların çoğu yengeç, midye, istiridye ve ıstakoz gibi deniz canlıları ile beslenirler. Kolları ile yakaladıkları kurbanlarını tükürük bezlerinden salınan zehir ile öldürürler. Ahtapotlar denizlerde kayalık yerlerde yaşarlar. Eşkanatlıların tipik örneğidir. Vücutları kaba yapılıdır. Başlarında şişkince alın bulunur. Ön kanatları vücudu aşar. Erkeklerinde ses organları bulunur, yaz aylarında devamlı ses çıkartırlar. Ilıman ve tropik bölgelerde bulunurlar. Taze filizleri delerek onları emerler. Larvaları ön bacakları ile toprağı kazarak içine girer. Toprak altında 3-4 yıl kalırlar. Bitki köklerindeki öz suyu emerek beslenirler. İlk baharda topraktan ergin halde çıkan ağustos böcekleri sonbaharda ölürler.Ahtapotlar kafadan bacaklılardandır. Vücutları yumuşak, sekiz uzun kolları vardır. Bu kollar üzerinde hayvanın kayalara rahatça tespit olabilmesi diğer bir deyişle tutunabilmesi için vantuzlar bulunur.

-->
Şub1
AKCİĞER
Categories: A
0 Comments
AKCİĞER (Biy)Vücudun ön kısmında göğüs boşluğunda kaburgalar ile korunmuş solunum organlarıdır. Akciğerlerin menşei ön bağırsaklardır. Piramit şeklinde olan akciğerler tabanları ile karın boşluğunu göğüs boşluğundan ayıran diyafram kasına oturmuşlardır.Vücudumuzda sağ ve solda olmak üzere iki tane akciğerimiz vardır. Sağdaki üç loblu, soldaki ise iki lobludur. Akciğerlerin üzerini plevra adını alan zar örter. Akciğer yüzeyi gaz alış verişini yapabilmek için geniş bir yapı gösterir. Akciğerlerin içine soluk borusundan ayrılan bronşlar girer ve tüm akciğere bronş ve bronşçuklar halinde kollar verir. Bronşçuklar çapları 0,3 mm’yi geçmiyen al-veol denen petekçiklerde son bulurlar Alyeoller çok ince kılcal kan damarları ile çevrilidirler. Oksijen ve karbondioksit alışverişi aiveollerde olur.

-->
Şub1
AKCİĞER TİPLERİ
Categories: A
0 Comments
AKCİĞER TİPLERİAkciğerler günümüzdeki memeli hayvanlar ve insanlardaki şeklini alıncaya kadar uzun bir değişim geçirmiştirBalıklarda yalnız üç türü hariç akciğer yoktur. Olanlarda ise çok basit şekildedir.Kuyruklu kurbağagillerden Semenderlerde akciğerler basit torba şeklindedir. Kurbağalarda akciğerler içe doğru kıvrımlar yaparak solunum yüzeyini genişletmişlerdir. Burada henüz akciğerlerin hareketini sağlayacak özel kaslar gelişmemiştir.

-->
Şub1
AKCİĞER SOLUNUMU
Categories: A
0 Comments
AKCİĞER SOLUNUMUAkciğerleri içinde bulunduran göğüs boşluğu birbirine ardışık genişler ve daralır. Göğüs genişlediği zaman akciğerlerde bulunan gaz basıncı düşer ve daraldığında da gaz basıncı artar. Eğer akciğerlerimizdeki gaz basıncı dışarıya oranla küçük ise akciğerlere hava girer. Soluk alınmış olur. Eğer göğüs daralmış ise hacim azalacağından ve akciğerlerde bulunan gazın basıncı dışarıdan fazla olduğundan soluk verilir ve akciğer havası dışarı çıkartılır.

-->
Şub1
AKCİĞERLİ BALIK
Categories: A
0 Comments
AKCİĞERLİ BALIK (Biy)
Çok eski jeolojik çağlarda yaşamış, günümüzde de nadir olarak bir kaç temsilcisi bulunan balıklardır. Akciğerli balıklar suda solungaçları yardımı ile solunum yaparlar. Gerektiği zaman ise hava keseleri yardımı ile akciğerliler gibi solunum yaparlar. Bu balıklara iki tipte solunum yapabildikleri için “Çift solunumlular” da denir. Çok sıcak iklim denizlerinde, tatlı sularda yaşarlar. Kuraklık zamanında akciğer solunumu yaparlar.Afrika ve Amerika’nın güneyinde yaşayan bazı akciğerli balıklar kurumuş dere yataklarına kendilerini gömerler, çamurdan ve kendileri tarafından salınan sümüksü bir madde ile etraflarına koza yaparlar. Kurak mevsimi kozada geçirirler. Kozada uyku halindeyken besin olarak kas dokularını harcarlar.

-->
Şub1
AKIM (Fiz)
Categories: A
0 Comments
AKIM (Fiz)Bir yerden başka bir yere hareket anlamına gelen akım, çeşitli bilim dallarında kendi çalışma alanlarına uygun olarak kullanılır. Sıvı akımı, insan akımı, hava akımı… v.b. Buradan da görüldüğü gibi akım genel olarak kullanılır.

-->
Şub1
AKIM MAKARASI
Categories: A
0 Comments
AKIM MAKARASIFizikte akımdan bahsedilince akla ilk gelen elektrik akımı olur. (-) eksi yüklü (yani fazla elektronla yüklü) bir A cismini ( + ) pozitif yüklü (yani elektron kaybetmiş) bir B cismine iletken bir telle bağlayacak olursak elektronlar A cisminden B cismine doğru akarlar ve iletken telde bir akım meydana gelir. (Elektrik akımı).Silindir şeklindeki bir cismin üzerine sarılmış bulunan bir iletken telin meydana getirdiği makaraya akım makarası denir. Bir akım makarasından akım geçerken makaranın uçlarına bir mıknatıs iğnesi yaklaştırıl sak mıknatıs iğnesi, bir mıknatısın kutuplarının yakınındaymış gibi bir durum alır.Makara şeklinde sarılmış tellerden akım geçince bu makara bir mıknatıs olur. Uçlardan biri N, diğeri S kutbu gibidir. Bu akım makarasının çevresindeki kuvvet çizgileri, tıpkı bir mıknatıs çubuğunun çevresindeki mıknatıs kuvvet çizgilerine benzerler. Kuvvet çizgileri makaranın bir ucundan çıkarak diğer ucundan girecek şekildedirler.(Kuzey kutbundan (N) çıkar, Güney (S) kutbundan girer). Bu nedenle doğru •akım geçen bir akım makarasının bir ucu Kuzey kutbunun (N) özelliğini, diğer ucu da güney kutbunun özelliğini taşır.Akım makarasının Kuzey (N) ucu sağ el kuralıyla bulunur şöyle: Akım makarası, sağ elin dört parmağı akım yönünü gösterecek şekilde avuç içine alınır. Yana açılan baş parmak akım makarasının Kuzey ucunu gösterir.

-->
Şub1
AKIMIN KOLLARA AYRILMASI
Categories: A
0 Comments
AKIMIN KOLLARA AYRILMASIA cismi ile B cismi bir iletkenle değil de iki veya daha fazla iletkenle birleştir! I irse A cisminden B cismine .giden elektronlar bu iletken tellerin herbirinden de geçerek B cismine ulaşırlar. Bu olaya akımın kollara ayrılması denir.Akımın kollara ayrılması söz konusu olunca ana devreden geçen akımdan ve ana devreden söz edilmesi gerekir.Ana akım, bir ayrılma noktasından iki veya daha fazla iletkenle bir birleşme noktasına aktarılırsa (geçirilirse) bu olay akımın kollara ayrılması olarak belirtilir. Birleşme noktasına geıen türlü akımlar bu noktadan çıkan ve devreyi tamamlayan iletkende ana akımına eşit olur. Yani; ana akım kollardaki akımların toplamına eşittir.
ÖRNEK PROBLEM:A ve B noktalan arasına iki direnci (elektron akımına karşı koyan iletkenler) paralel bağlayalım. Yani A, noktasını B noktası ile i Ki iletken, vasıtasıyla birleştirelim. Bunlardan geçen akım şiddetleri 1 ve 2 amper ise, ana akım = 1+2 = 3 amperdir.
ÖNEMLİ NOT: Elektrik akımı su akımına benzetilerek incelenir. Bir borudan gelen su; aynı veya farklı kalınlıkta iki borudan geçirilip tekrar aynı borudan akmaları sağlanırsa: Tek borudan akan su miktarı;.ayrılan iki borudaki su miktarlarının toplamı kadar olur.Bu devrede ve bütün aKim devrelerinde,1 = Elektrik akımıR = İletken direnci olarak sembolize edilir.Birden fazla akım olursa, lı h h…. gibi sembolleştirilir.Birden fazla direnç olursa: Rt f>2: Rs ..gibi sembolleştirilir.Burada I devre (ana) akımı. , birinci koldaki, l2ikinci koldaki akımları gösterir.Rı birinci koldaki, Râ ikinci koldaki iletkenlerin dirençlerini gösterir.
Not: Akım yönü ( + ) dan (—)’ye doğru alınır. Bu bir gelenektir. Problemler bu esasa göre çözümlenir.Halbuki elektronlar daha önce de gördüğümüz gibi (-) den (+ )’ya doğru olur. Akımdan kastedilen (-)den ( + )ya gidendir.Bir akımın iki kola ayrılması halinde kollardan geçen akımlar kolların dirençleri ile ters orantılıdırlar.

-->
Şub1
AKIMIN MIKNATISLIK ETKİSİ
Categories: A
0 Comments
AKIMIN MIKNATISLIK ETKİSİ (Fiz)İçinden doğru akım geçen bir telin yanına bir pusula yaklaştırılacak olursa iğnesinin saptığı görülür. Buradan elektrik akımının bir mıknatıs alanı meydana getirdiği ortaya çıkar. Bu olaya ait ilk deney Danimarkalı bilgin Oersted (Örsted) tarafından yapılmıştır.Deneyi kısaca açıklayalım: Ku-zey-Güney doğrultusunu gösteren bir mıknatıs iğnesinin üstüne, paralel olarak bir tel gerilir. Telden akım geçirilirse mıknatıs iğnesinin belirli bir yöne saptığı görülür. İğnenin sapma yönü sağ el kuralı ile belirtilir. Bu da şöyle olur: Sağ elin baş parmağı diğer dört parmağa dik olarak tutulur. Avuç içi iğneye bakmak şartıyla parmaklar akım yönünde tutulursa, baş parmak iğnenin kuzey kutbunun saptığı yönü gösterir. Akımın yönü değiştirilirse mıknatıs iğnesinin sapma yönü de değişir.
Böylece mıknatıslanmaya bağlı olarak mağnetik olan (mıknatıslanma alanı)’da meydana gelir. Meydana gelen alanın kuvvet çizgilerini belirlemek için demir tozları kullanılır. Bir kartonun veya kalınca bir kâğıdın ortasından geçirilen akım telinden akım geçirilir ve kartonun üzerine demir tozları dökülerek kuvvet çizgileri görünür hale getirilebilinir. (Eğer döktüğünüz demir tozları dağıl-mamışsa kartonu hafif olarak sarsınız). Kuvvet çizgilerinin yönü gene sağ el kaidesiyle bulunur. Bunda tel avuçlanır baş parmak akım yönünü gösterirken kapanmış olan dört parmak da kuvvet çizgileri yönünü gösterirler.Alyuvarları olmıyan, renksiz bir sıvıdır. Akkan, lenf veya lenfa adı ile-de bilinir. Akkan, kendisi ile aynı adı taşıyan akkan damarlarında yer alır.Akkan içinde kan plazmasında olduğu gibi kanın şekilli hücreleri (akyuvarlar, trombositler) bulunur. Ayrıca proteinler, karbonhidratlar ve yağİar ile kanı pıhtılaştırıcı maddeler bulunur. Akkanın pıhtılaşması kana nazaran daha ağırdır. Rengi sarımsı olan akkan hücreleri besler ve yine aynı şekilde metabolizma ürünleri akkan yardımı ile hücreleri terk eder.

-->
Şub1
AKMADDE
Categories: A
0 Comments
AKMADDE (Biy)Merkezi sinir sistemini meydana getiren sinir tellerinin bir araya gelmesi ile ortaya çıkan beyaz renkli maddedir. Beynimizin 3/5′i akmad-deden yapılmıştır.Beyinde akmaddeyi boz madde çevreler, omur ilikte ise, tam tersi olup boz maddeyi ak madde çevreler.

-->
Şub1
AKREP
Categories: A
0 Comments
AKREP (Biy)Vücutları ince uzun olup boyları ortalama 5-12 cm arasında değişen hayvanlardır. Bazı tropik bölge akreplerinin boyu dahada uzun olabilir.Akreplerin vücudunun sırt kısmı yekpare bir zırh ile örtülüdür. Baş ve gövdeleri birleşmiştir, buradan altı çift bacak çıkar. En öndeki ilk iki çift bacak yakalama, tutma organı şeklinde değişmiştir.Akreplerin vücutlarının arka kısımlarında ucu daima yukarı doğru kıvrık olan bölgenin sonunda zehir dikeni taşırlar. Karın kısımlarında ise iz bulmaya yarayan tarak şeklinde bir çift organ vardır.Akreplerin ağızları küçük yutakları emicidir. Böcekler, örümcekler ile beslenirler ve avlarını canlı olarak yakalarlar.Boşaltım sistemi gelişmiştir. Boşaltım kanalları yürüme bacaklarından 3 üncüsünün yanından dışarı dökülür.Akreplerin kalbi sırtta boydan boya uzanan boru şeklindedir. Solunum organları kitap şeklindeki trakelerdir. Sinir sistemleri ipmerciiven şeklindedir.Akreplerin erkek ve dişileri ayrı ayrıdır. Yumurtaları vücut içinde döllenir, gelişme yumurtalık (ovaryum) içinde olur. Çok sayıda yavru meydana gelir. Yavrular doğumdan sonra annenin sırtında bir kaç hafta taşınırlar. Gelişmelerinde bir gecikme olduğu zaman anne akrep tarafından yavrular yenir.

-->
Şub1
AKTİF BAĞIŞIKLIK
Categories: A
0 Comments
AKTİF BAĞIŞIKLIK (Biy.)Beynin tabanındaki HİPOFİZ BEZİ’-nin büyüme ile ilgili hormonu yetişkin kimselerde fazla salgılanırsa el, ayak, yüz, çene ve burunda olağan dışı büyümeler görülür. Çirkinleşen böyle kimselerde zekâ geriliği başlar. Buna akromegali denir.Sinir hücrelerinin uzantılarıdır. İnce yapılı olup bir uçları ile sinir hücresine bağlıdır. Diğer uçları dallanır ve diğer sinir hücreleri ile ilişkidedir. Aksonların boyları gerektiği yere göre bir metreye kadar değişebilir. Aksonların çevresinde fosforca zengin olan MİYELİN denilen yağ birikir, en dış kısımlarında ise SCHVVANN KINI adlı örtü vardır. Aksonlar üzerinde RAN-VİER BOĞUMLARI yer alır.İnsan vücudunun, vücuda giren yabancı madelere karşı kendi savunma gücü ile ortaya çıkan özel direnç şeklidir. Yavaş yavaş meydana gelir fakat ortaya çıktıktan sonra uzun zaman etkisini sürdürür.Kızıl, kızamık gibi hastalıkları geçirmekle, bir de aşı yapılması suretiyle aktif bağışıklık kazanılır.

-->
Şub1
AKÜMÜLATÖR
Categories: A
0 Comments
AKÜMÜLATÖR (Fiz)Yapılışı:Sulandırılmış sülfat asiti içine iki kurşun levha daldıralım. Meydana getirilen voltametreyi bir devreye bağlayalım. Devrede bulunan ampermetre devreden bir akım geçtiğini gösterir. Böylece bir süre (5-6 dakika kadar) bekledikten sonra akım kaynağını devreden çıkarıp voltametreyi ampermetre üzerine bağlayalım. Bu durumda da ampermetre sapar. Bu da voltametrenin bir akım kaynağı haline geçtiğini gösterir. Fakat bu defa akım ters yönde geçer. Yani ampermetrenin göstergesi ters tarafa sapar. Böyle basit bir deneyle açıklandığı gibi, elektrik kaynağı haline geçen voltametreye akümülatör adı verilir. Doldurulması (Şarj): :>–— Akümülatör kabı, öz ağırlığı 1.18 olan sulandırılmış sülfat asidi ile levhaların üstü 1 cm örtülünceye kadar doldurulur. (840 cm3 damıtık suya 160 cm3 sülfat asiti ilave edilirse elde edilen elektrolitin öz ağırlığı 1,1^p«6m3 olur.)Elektrodları bir akım kaynağına doğru akım veren bir dinomayaj bağlayarak uzun bir süre akümülatörden akım geçirilir. Bu sırada levhalarda kimyasal tepkimeler olur. Pozitif levha kahverengi bir renk alır.. iNegatif plaka ise, açık gri renkte kurşundan ibarettir. Bir akümülatörün dolduğu yani bir akım üreteci haline geçtiği,p”"bu renk değişiminden anlaşıldığı gibi, elektromotor kuvvetinin 2,7 volta yükselişinden, elektrolitin güzüne hidrojen ve oksijen kabarcıklarının çirçakışından ve elektrolitin öz ağırlığının 1,24 gri cm3 oluşundan da anlaşılır.Kurşuniu akümülatör bataryaları 6 veya 12 voltluk yapılırlar. Kullanılmakta olan kurşunlu akümülatörlerin özel olarak yeni plakaları akümülatör fabrikalarında özel olarak hazırlanır.Pozitif plakalar kafes şeklindedir, kafesin gözleri kurşun oksitlerden yapılmış bir hamurla doldurulur. Negatif plakaların üzerinde,dört köşe çukurlar vardır, bunlar kurşun oksitle doldurulurlar.Kapasitesi (SIĞA):Elektrik biriktirme yeteneğine akümülatörün kapasitesi denir. Kapasite amper-saat ile ifade edilir. 1 AMPER—SAAT, 1 amper şiddetinde akım veren bir elektrik devresinden 1 saatte geçen elektrik miktarına eşittir.ÖRNEK 1: Kapasitesi 24 amper -saat olan bir akümülatör 1,2,3,4…..amperi i k doldurma akımı ile 24,12,8, 6,…. saatte dolar.Bu basit problemin çözümünü formül kutlanarak yapalım: Kapasite (Amper-saat) =■ Amper x Saat = Akım x Zaman Akümülatörün doluş zamanını bulalım,24 = 1 x zaman =^>zaman = 24/1 = 24 saatDemek ki 1 amperlik akım geçirilirse, kapasitesi 24 amper-saat olan akümülatör 24 saatte doldurulabilecektir.Şayet, çözüm formülünü birimlerle değil de sembollerle yazsaydık; Kapasite = Akım x Zaman Bulacağımız zaman olduğundan, Zaman = Kapasite _ 24Amper-saatAkım 1 AmoerZamane 24 saat Akümülatörün dolm? suresi birimiyle birlikte bulunmuş oıur. Burada dikkat edilecek husus, daha önce de açıklandığı gibi (Bk Ağırlık) birimlere dikkat etmek ve sonucu bulurken yaptığınız sayısal işlemler gibi sayıların da birimlerini işleme tabi tutup, sonuç birimi bulmaktır. Sayısal sonuç, 24: birim sonuç (veya sonuç birim), Amper birimleri sadeleşeceğinden yalnız saat olarak kalacaktır.Not; Fizikte problem çözerken sayılarla birlikte birimlerini de yazarak problemi her ikisiyle beraber sonuca götürmeye, bakın. Bu yöntemi, bir müddet devam ettirirseniz, sonra birimleri yazmadan da sonuç birimi bu-bilmealışkanlığını kazanabilirsiniz.ÖRNEK 2:Sığası 30 amper-saat olan bir akümü-latörden 1 amper şiddetinde akım alınırsa, bu akümülatör 30 saatte bo-Çözümü:Kapasite = Akım x Zaman (Q = l.t)30 Amper-saat = 1 amper x zaman Zaman = 30 saat.Aynı akümülatörden; 0,5 amper şiddetinde akım alınınca, 30 Amper-Saat =0,5 Amper x Zaman=30 amper-saat 0,5 amperZaman = 60 saat2 amper şiddetinde akım alınınca ise,Zaman = 30/2 = 15 saat’te boşalır.Bu iki örnek problemden anlaşılacağı gibi,Akümülatörün kapasitesi aynı zamanda bu akümülatörün kullanılma süresince verebileceği toplam elektrik miktarını da gösterir. (Kapasitesi 24 amper-saat olan bir akümülatör kullanılma süresince 24 amper-saat’lik elektrik miktarı verecektir.) .Bir akümülatör, kapasitesinin en fazla onda biri kadar bir akımla doldurulmalıdır, ya da onda bir akım kullanılmalıdır.Akümülatörlerin sığaları, plâkalarının ağırlıklarına bağlıdır. Büyük sığalı akümülatörlerde, yüzleri büyük olan çok sayıda levhalar kullanılırlar. Bir akümülatörün içinde birçok pozitif levha birçok da negatif levha bulunur. Bu levhalar birbirlerine paralel olarak bağlanırlar.Akümülatörler genellikle seri bağlanmış bataryalar halinde kullanılır.Boşalması (deşarj):Akümülatörün elektromotor kuvveti doldurma sonunda 2,7 volta kadar yükselir. Biraz sonra 2,1-2 volta düşer. Boşalma müddeti nce 2 volt civarında kalır. 1,8 volt’a ininceakümülatör boşalmış demektir. Bu durumda 24 saatten fazla bekletilmez. Aksi halde başka kimyasal olaylar meydana gelir ve akümülatör bozulur, .–”TK; Kullanıldığı yerler;Otomobil, tren gibi taşıt araçlarında, telefon, telgraf merkezlerinde, denizaltı gemilerinin işletilmesinde (Denizaltılar su içinde iken akümülatörlerin verdiği elektrik enerjisiyle hareket ederler.) Laboratuvarlarda sabit ve doğru akıma ihtiyaç gösteren yerlerde.Bakımı:Akümülatörlerin temizliğine dikkat edilmelidir. Elektrolit seviyesini plâkalardan 1-2 cm yukarıda bulundurmalı. Azalan elektrolit miktarı damıtık su ile tamamlanmalı. Bataryalara doğrudan sülfat asidi koymamalı. Kapakları açık bırakmamalı. Alev (Ateş) yaklaştırmaman, kutuplarını kısa devre yapmamalıdır.Demir-nikeli akümülatör (Edison akümülatörü):Plâkalar iki çelik kafesten ibarettir. Bunlardan birinin gözleri demir oksitle, diğerininki nikel oksitle doldurulur. Bu levhalar, potasyum hidroksit çözeltisine batırttır. Elekt-romotor kuvveti ,25 volttur.Kurşunlu akümülatörlerden daha hafif olduğundan taşınması da daha kolaydır.

-->
Şub1
AKYUVAR (LÖKOSİT)
Categories: A
0 Comments
AKYUVAR ( LÖKOSİT) (Biy)Çekirdekleri olan kan hücreleridir. Stoplazmalarında özel tanecikler bulunur. 1 mm3 insan kanında 4-11 bin kadar akyuvar bulunur. Akyuvarlar organizmayı canlı veya cansız yabancı maddelerden korurlar. Kısaca akyuvarlar için vücudumuzun silahlı ordusudur diyebiliriz. Eğer vücudumuza yabancı bir madde girmişse onu yalancı ayakları ile sararlar ve yapılarına alırlar. Akyuvarların vücudumuzda çok sayıda bulunması iltihaplanma olduğunu gösterir. Akyuvarlara LÖKOSlf’de denir. Lökositlerin kandaki ömrü 21 gün kadardır.

-->
Şub1
ALAŞIMLAR
Categories: A
0 Comments
ALAŞIMLAR (Kim)Endüstride metaller, ametallerden daha fazla kullanılır. Ancak metaller istenilen esneklik, sağlamlık, iletkenlik vb. gibi metalik özelliklerin tümünü bir arada gösteremezler. Çoğu hava ve diğer kimyasal etkenlere dayanıklı değildirler. Örneğin, saf bakır elektrikte çok iyi işimize yaradığı halde, yumuşaklığı ve döküme elverişli olmaması yüzünden yalnız başına, başka yerde işimize yaramaz. İçine çinko katarak, daha sert ve iyi dö-külebilen PİRİNÇ elde edilir. Demir de yumuşaktır. Her yerde kullanılamaz, içine az miktarda karbon katılır, böylece esnek ve sert olur. ÇELİK elde edilmiş olur. işte iki veya daha fazla metalin ergitilip, karıştırılmasıyla elde edilen karışımlara ALAŞIM denir. Yalnız civa ile yapılan alaşımlara MALGAMA adı verilir. Metaller ve alaşımları incelemek ayrı bir ilim dalıdır. Buna metalografi denir. Sıvı ve homojen metal karışımları soğutulursa katılaşarak alaşımlar oluşur.Malgamaya örnek:Na5 Hg Sodyum malgaması (homojen)ALAŞIMLARIN ÖZELLİKLERİ
1-Alaşımlar kendisini meydana getiren metallerden daha sert ve daha dayanıklıdır. Örneğin, altın içerisine bakır katılarak sertleştirilir, bakır-çinko karışımı olan pirinç, hem bakırdan, hem de çinkodan daha serttir. Çelik, demirden daha sert, daha esnek ve dayanıklıdır. Bu özelliğinden dolayı alaşımlar daha güç tel ve levha haline gelirler, işlemleri daha zordur. Döküme elverişlidirler.
2-Alaşımlar daha kolay ergirler. Bir alaşımın ergime noktası, onu meydana getiren metallerin ergime noktalarından daha düşüktür. Örneğin, lehim , kurşun-kalay alaşımıdır. Kurşunun erime noktası 327.4°C kalayın 232°C olduğu halde lehim 182°C de erir.3-Alaşımların iletkenlikleri daha azdır.
4-Alaşımlar, kimyasal değişmelere karşı daha dayanıklıdırlar, daha güç oksitlenirler, paslanırlar.

-->
Şub1
ALAŞIMLAR NASIL YAPILIR
Categories: A
0 Comments
ALAŞIMLAR NASIL YAPILIR
Aralarında elektrok alışverişi olmadığı için metaller birbirleriyle birleşemez. Fakat ergitildikleri zaman her ; oranda karışırlar. İşte, alaşımı meydana getirecek metallerin belirli miktarlarda karıştırılıp, birlikte ergitilip, ergimiş kütlenin soğuyarak katılaşmasıyla ya da ergimiş metalin içine diğer metal azar azar ve yavaşça ilâve edilerek elde edilir.Bugün alaşımlar yalnız metallerden meydana gelmiş değildir. Metaller çok az miktarlarda özellikle silisyum, karbon, fosfor gibi ametaller de katılarak alaşım yapılır. Örneğin, adi çelik; demir içerisine %0.5-%1.5 oranında karbon katılarak yapılmış bir alaşımdır.

-->
Şub1
ALAŞIMLARIN ÖZELLİKLERİ
Categories: A
0 Comments
ALAŞIMLARIN ÖZELLİKLERİ
1-Alaşımlar kendisini meydana getiren metallerden daha sert ve daha dayanıklıdır. Örneğin, altın içerisine bakır katılarak sertleştirilir, bakır-çinko karışımı olan pirinç, hem bakırdan, hem de çinkodan daha serttir. Çelik, demirden daha sert, daha esnek ve dayanıklıdır. Bu özelliğinden dolayı alaşımlar daha güç tel ve levha haline gelirler, işlemleri daha zordur. Döküme elverişlidirler.
2-Alaşımlar daha kolay ergirler. Bir alaşımın ergime noktası, onu meydana getiren metallerin ergime noktalarından daha düşüktür. Örneğin, lehim , kurşun-kalay alaşımıdır. Kurşunun erime noktası 327.4°C kalayın 232°C olduğu halde lehim 182°C de erir.3-Alaşımların iletkenlikleri daha azdır.
4-Alaşımlar, kimyasal değişmelere karşı daha dayanıklıdırlar, daha güç oksitlenirler, paslanırlar.

-->
Şub1
ALAŞIMLARDAN ÖNEMLİ OLANLARI
Categories: A
0 Comments
ÖNEMLİ ALAŞIMLAR
1-PİRİNÇ: Bakır ve çinko alaşımıdır. Parlaktır. Paslanmaz. Musluk, elektrik sayaçları, yapı eşyası, süs eşyası yapılır.2-TUNÇ (Bronz): Bakır-kalay alaşımıdır. Serttir. Kolay dökülür. Çan, heykel, ev eşyası yapılır.3-LEHİM: Bileşiminde kurşun ve kalay bulunan bir alaşımdır. Lehim işlerinde önemli bir yeri vardır.4-Yapısında bakır bulunan altın alaşımı, para ve ziynet eşyası (bilezik, kolye, yüzük) yapmakta kullanılır.5-Bileşiminde kurşun, kalay ve antimon bulunan alaşım basımevi harfleri yapılmasında kullanılır.6-MANGANEZ ÇELİĞİ: Bileşiminde % 10-11 manganez bulunan çeliktir. Elmas kadar serttir. Mıknatıslık özelliği yoktur. Kasa, kayaları parçalama : araçları, demiryolu makasları yapılır.7-Dür Alümin: Bileşiminde alüminyum, bakır manganez, magnezyum bulunur. Sert ve dayanıklıdır. Mutfak eşyası, uçak yapımında kullanılır.

-->
Şub1
ALBİNO
Categories: A
0 Comments
ALBİNO (Biy)Vücutlarına renk veren hücreleri yetersiz fertlerdir. Böyle fertlerin saçları beyaza yakın sarıdır. Kirpik, kaşlarla aynı renktedir. Derileri çok açık pembe hatta beyazdır. Gözlerinin iris kısmında da yine ayrı şekilde renk veren hücreler bulunmadığından ışık fazla girer. Bu nedenle ışıktan rahatsız olurlar. Albinolar güneşte kalsalar bile normal insanlar gibi derileri yanıp koyulaşmaz.Yalnız insanlar değil, doğadaki birçok bitki ve hayvanlar arasında albino fertlere rastlarız.

-->
Şub1
ALÇI TAŞI VE ALÇI
Categories: A
0 Comments
ALÇI TAŞI VE ALÇI (Kim)Alçı taşı (jips)tabiattakalsiyumsülfit (CaSO42N2O CaS04 anhidnt şeklinde bulunur. Kurutulmuş kalsiyum sülfat da denir. Yapısında 2 molekül kristal suyu vardır. Alçı, alçı taşının 115-150 °C’de ısıtılmasıyla elde edilir. Bu sıcaklık derecesinde alçı taşı, yapısında bulunan kristal suyunun 3/4′ünü kaybeder
Alçı beyaz bir tozdur. Sertliği 2 dir. Su ile karıştırılınca kaybettiği suyu alarak 5-15 dakika içinde donar, ak ve katı bir kütle haline, yani alçı taşına dönüşür. Bu sırada hacmi de artar. Bu özelliğinden dolayı alçı, dişçilikte dişlerin kalıbını çıkarmakta, heykeltraşçılıkta, duvar ve tavan süsü yapmakta, kırılan kemiklerin kaynaması için bandaj yapımında, biblo, büst ve endüstride kalıp yapmakta farmasötik kimya ve analitik sahada adsorban ve kurutucu olarak kullanılır. Siz de okulda iş derslerinde veya evde alçıyı koyu bulamaç haline getirerek herhangi bir eşyanın kalıbını çıkarabilirsiniz. Alçı hamurunun daha geç sertleşmesini istiyorsanız biraz limon suyu ya da sirke katınız. Böylece alçı daha geç donacağından rahat çalışabilirsiniz. Alçıya bir miktar kola ve şap katarak yapay mermer yapabiliriz. Alçı taşı yüksek bir sıcaklık derecesinde yakılırsa, yapı (inşaat) alçısı elde edilir. Sivas çimento fabrikasında yapı alçısı yapılmaktadır.

-->
Şub1
ALEV BORULU KAZANLAR
Categories: A
0 Comments
ALEV BORULU KAZANLAR (Fiz)Buhar makinelerinin çalışması için gereken sıcaklığı yüksek olan bol miktardaki buhar, buhar kazanlarında hazırlanır. Kazanlarda ocaktaki yanmadan meydana gelen sıcak gazlar, alevler, bir su kazanın içindeki borulardan geçerek bacaya giderler. Kazanın içi 2/3 (üçte iki)sine kadar su ile dolu tutulur. Bu kazanlarda, bir metreküp (1m3) hacmindeki su için boruların ısıtma yüzeyi 25 m2 kadardır.Hareket eden makinelerde, meselâ lokomotiflerde alev borulu kazanlar kullanılır.

-->
Şub1
ALFA IŞINLARI
Categories: A
0 Comments
ALFA IŞINLARI (Fiz) AlG(Biy)(Bkz. Radyoaktiflik)Denizlerde, tatlı sularda, su yüzeylerinde yaşayan tek veya çok hücreli, çeşitli renklerde olabilen talli su bitkileridir.Alglerin hepsinde klorofil bulunur. Ancak bazılarında pigmentlerin etkisiyle yeşil renk; kırmızı, ba-zende kahverengine dönüşebilir.Algler autotroftur. Bazıları tek-tek yaşarlar, (talleri tek hücrelidir) Euglena gibi. Bir kısmıda çok hücreli ince şeritler halinde (Spirogyra) veya dallı yaprak biçiminde (fucus) olabilir. Bir kısmının silisli kabukları vardır. (Diatomae) Bazıları denizde yakamoz olayına sebep olur. (Noctilu-ca)Algler bünyelerinde bulundur-dukları pigmentlere göre mavi,yeşil, esmer, ateş rengi’ veya altın rengi su-yosunları gibi sınıflara ayrılırlar.Alglerde, (suyosunlarında) üreme iki çeşittir. Algler dünya üzerinde geniş bir yayılış gösterirler. Sebebide yapılarının çok sıcak, çok soğuk, tuzla ortamlara rahatlıkla uyabilmesidir.

-->
Şub1
ALKALİ METALLER
Categories: A
0 Comments
ALKALİ METALLER (Kim)Periyodik sistemin IA grubunda bulunan Li (Lityum), Na (Sodyum), K (Potasyum) Rb (Rubidyum), Cs (Sezyum) ile yapay ve radyoaktif Fr (Fan-siyum) metallerine ALKALİ METALLER denir. ALKALİ BAZ demektir. Bu metallerin hidroksitleri kuvvetli bazlardır.
ALKALİ METALLERİN ÖZELLİKLERİ
1. Alkali metallerin, hepsinin dış yörüngesinde bir elektron vardır. Bu bir elektronlarını soygaz (asal gaz) sistemine benzemek için kolaylıkla verirler. Bu nedenle hepsi bileşiklerin-dedaima + 1 değerliklidirler.2. Yoğunlukları küçük olup, lityum, sodyum ve potasyum sudan hafiftirler.3. Yumuşak ve ekserisi gümüş, renginde metalik parlaklık gösterirler.4. Tuzları bunzen alevinde renkli ışık yayarlar, alevi karekteristik renklere boyarlar. Lityum kırmızı, sodyum sarı, potasyum menekşe ışık verir. Alkali metal bileşikleri analizde alev deneyiyle tanınabilir.5. Ergime noktalan düşüktür. Sodyum, potasyum, rubidyum ve sezyum 100°C den daha düşük sıcaklıkta erirler.6. Bütün metallerin en aktifleridir. Bu nedenle bu metaller çok dikkatli kullanılmalıdırlar.7- Bütün bileşikleri suda erirler.8- Bu metallerin hidroksitleri kuvvetli bazlardır. KOH (potasyum hidroksit) NaOH (sodyum hidroksit) kullanılan kuvvetli bazlardandır.9. Aktiflikleri ve hidroksitlerinin bazlık kuvveti atom numaralı büyüdükçe artar. Örneğin, atom numarası 19 olan potasyum, atom numarası 11 olan sodyumdan daha aktiftir.10. Oksitlerine bazik oksitler denir. Bu oksitler suyla şiddetle birleşerek bazları oluşturur.

-->
Şub1
ALKOLLER
Categories: A
0 Comments
ALKOLLER (Kim.)
Yapılarında karbon, hidrojen ve oksijen bulunur. Alkol mayalaşmış şekerli sıvıları damıtarak elde edilen sıvıların genel adıdır.Eskiçağ insanları meyvelerin ve tahılların şekerli sularını mayalandırarak alkollü içecekler hazırlar, bunları şölenlerde, dinsel törenlerde içerlerdi. Bu içecekler arasında üzüm şarabı, elma şarabı, kımız (kısrak sütünün mayalandırılmasıyla elde edilir) bal şarabı, pirinç ve hurma şarabı ve eski Mısırlılar tarafından arpa maltından belki de ilk kez hazırlanan bira önemli yer tutmuştur. Daha yoğun alkol elde etmek için bu içeceklerin damıtılmasına başlandı. İ.Ö. 1000 yıllarında Çinliler pirinç rakısını ve darı şarabını*damıttılar. I.S. 1000 yıllarında İtalya’da ilk kez konyak elde edildi. Alkol, hoş kokulu bir sıvıdır. İçilirse sarhoşluk verir. Sağlık için çok zararlıdır. Alkolün bilim ve endüstri alanlarında kullanıldığı yerler pek çok ve çeşitlidir. Parfüm, eter, kloroform yapımında kullanılır. Kimyagerler alkolü aldehit ve esterleri hazırlamakta kullanırlar. Alkol yüzdesini ölçmeye yarayan araçlara ALKOLOMETRE denir.Halk arasında ispirto denilen etil alkol en tanınmış alkoldür. Odun ispirtosu metit alkol CHtOH formaldekit ve diğer kimyasal maddelerin eldesinde kullanılır. Etil alkol (ispirto)(Bira mayasında bulu nur;CO4 fcoay buharlaşıcı bir sıvıdır. 78flC de kaynar, yoğunluğu 0,78 gr/cm3dür. Su ile her oranda karışır. Bu karışımda hacim küçülmesi olur. Boyaları eritmede, vernik, kolonya, tentürdiyot yapımında, sirkenin, eterin sentezinde kullanılır.
YAKMA İSPİRTOSU (Mavi İspirto): İçinde % 78-80 saf alkol vardır. İçilmesin diye içine odun ispirtosu (metil alkol) ve özel boyalar karıştırılır. Odun ispirtosu gözleri kör eder. İspirto lambalarında, vernik hazırlamakta kullanılır.
SAF İSPİRTO: İçinde % 96 saf alkol vardır. Eczanelerde ve kimya laboratuvarlarında kullanılır. Bazı alkollü içkiler, kolonya ve losyonlar bu ispirtodan yapılır.
(SALT) MUTLAK ALKOL: % 100 saf alkoldür. Laboratuvarlarda kullanılır.
TUVALET İSPİRTOSU: % 70-75 saf alkol vardır.

-->
Şub1
ALLOTROPİ
Categories: A
0 Comments
ALLOTROPİ (Kim)
Bir elementin, aynı fiziksel haldeyken farklı şekillerde bulunmasına allotropi denir. Ayrı şekillerin herbirine allotrop adı verilir.O2 (oksijen) Og (ozon) birbirinin allotropudur. Beyaz fosforla kırmızı fosfor birbirinin allotropudur. Elmas grafit karbonun allotropudur. Kükürt’-ün 3 altropi şekli vardır. Monoklinik, amorf, rombik.

-->
Şub1
ALTERNATİF AKIM
Categories: A
0 Comments
ALTERNATİF AKIM
Alternatif akım, yönü ve şiddeti saniyede.birçok defalar değişen bir akımdır. İçinden alternatif akım geçen bir iletkende elektronlar, titreşim hareketi yaparlar.Akım şiddeti sıfırdan itibaren artarak en büyük değerini alır. Sonra azalarak sıfır olur. Akım buradan itibaren yön değiştirir. Teirs yönde en büyük değerini aldıktan sonra yine sıfır olur. Bu olay saniyede birçok defalar tekrarlanır. Bunun bir defa tekrarlanması yani sıfırdan başlayıp A ve B noktalarında en büyük değerlerini aldıktan sonra tekrar sıfır olması için geçen zamana 1 periyod denir. Saniyedeki periyod sayısına da frekans denir. Aydınlatmada kullandığımız elektrik akımı bir alternatif akımdır ve frekansı 50dir. (50 1/sn) Frekans (f) = 1/ periyot (T)Alternatif akımında ısı, kimyasal mıknatıslık etkileri vardır. Yalnız hemen söyleyelim kimyasal etkisinden faydalanmak mümkün değildir. Zira, her elektrod saniyede akımın frekansı kadar (şehir akımında 50 defa) (+) ve gene o kadar (-) olur. Yani elektronlar, saniyede 50 defa bir yöne, 50 kerede diğer yöne akın ederler. Bu ara-.. da akımın şiddeti, saniyede 100 kere sıfır olur. Bu akım devresinde saniyede 100 kere akım kesilir, fakat biz bu kesintileri fark edemeyiz. (Gözün yapısı).Alternatif akım geçen bir direnç teli, doğru akım geçen bir derinç teli gibi ısınır. Bir termik ölçü aletinden akım geçirilince, gösterge sapar. Döner makaralı bir ölçü aletinden alternatif akım geçirilirse, aletin göster-^ gesi sapmaz. Çünkü makara göstergesi bir yöne hareket etmek üzere iken akım yön değiştirir. Bundan do-layıda,; Alternatif akım döner makaralı ölçü aletiyle değilde termik ölçü aletiyle ölçülebilir.Doğru akıma göre derecelenmiş bir termik ampermetreyle, alternatif akım devresinde ölçülen akım şiddetine, alternatif akımın etkin şiddeti denir.
Dikkat: Alternatif akımın şiddeti deyince etkin şiddeti anlaşılır.Alternatif akımın geçtiği bir iletkenin uçlarına, doğru akıma göre böl-melenmiş bir termik voltmetre bağlanırsa, aletin gösterdiği potansiyel farkına, alternatif akımın etkin potan-, siyel farkı denir. Burada da akımda olduğu gibi alternatif akımın potansiyel farkı denilince “Etkin potansiyel farkı” akla gelir.Uygulamada genellikle gerilimi (etkin potansiyel farkı) 220 volt ve 110 volt olan alternatif akımlar kullanılır. (Evlerimizde kullanılanlar bu cinstendir.)Frekansları düşük olan alternatif akımlarla beslenen (yanan) lambanın ışığı titrek olur. 50 frekanslı ve daha yüksek frekanslı akımlar, ay dınlatmada kullanılmaya elverişlidir.Elektrik enerjisinin alternatif akım halinde uzaklara iletilmesi, doğru akım halinde iletilmesinden daha ekonomik olur. Bunu kısaca açıklayalım: Elektrik akımının bir yerden bir başka yere iletilmesi sırasında iletme tellerinde ısı meydana gelir. Bu ısı nedeniyle elektrik enerjisinin bir kısmı, iletme tellerinde kaybolur. Fakat alternatif akımın gerilimi, transformatörlerle yükseltilerek, şiddeti düşürtülür. Tellerden küçük şiddetli akım geçince ısı şeklinde enerji kaybı da az olur.

-->
Şub1
ALTERNATOR (Alternatif akım jeneratörü)
Categories: A
0 Comments
ALTERNATOR (Fiz.) (Alternatif akım jeneratörü:)Basit bir alternatör yapıp bunun çalışmasını kısaca açıklayalım: Demir çekirdekli bir akım makarasının iki ucu bir galvanometreye bağlanır ve bir mıknatıs çubuğu akım makarasının karşısında M ekseni etrafında döndürülür. Ölçü aletinin göstergesi sağa sola saparak yön değiştiren bir akımın meydana geldiğini gösterir. Mıknatısın N kutbu A durumundan B durumuna gelirken makaradan geçen kuvvet çizgileri artar ve makarada bir indüksiyon akımı doğar. N kutbu makara karşısında iken makaradan geçen kuvvet çizgilerinin sayısı en fazladır. Fakat bu halde kuvvet çizgilerinde bir değişme olmadığından akım sıfır olur. N kutbu, B’den C’ye gelirken makaradan geçen kuvvet çizgileri azalır ve ters yönde bir akım meydana gelir.“N kutbu C ‘den D ‘ye gelirken S kutbu A’dan B’ye gelmeye başlar. Bu halde makaradan geçen kuvvet çizgileri azalmakta devam eder. S kutbu tam makara karşısına gelince akım tekrar sıfır olur. N kutbu D’den A’ya gelirken S kutbu makaradan uzaklaşır ve makaradan geçen akım tekrar yön değiştirir. Böylece alternatif akım meydana gelir. Alternatörün çalışması bu esasa dayanır.
Alternatörler, alternatif akım elde etmeye yarayan üreteçlerdir.Alternatör iki kısımdan meydana gelir:1-Rotor (İndükleyen)2- Stator (Indüklenen)Alternatörün rotoru dört kutuplu bir elektromıknatıstır. Kutup sayısı genellikle daha fazla olur. Rotorun dönme ekseninde iki halka ve bunlara değen bir fırça bulunur. Rotor küçük birinamonun verdiği doğru akımla uyartı-fır. Stator ise akım makaralarından yapılmıştır. Her makaranın sarımı, bir evvelkine göre ters yönlüdür. Alterna-ti akım indükleme suretiyle statorda meydana gelir ve a, b uçlarından alınır.Alternatörlerin dinomalardan bazı üstünlükleri vardır. Alternatörlerle daha büyük gerilimfer elde edilebilir. Dinamolarda akım fırçadan (fırçalardan) alındığı için büyük gerilimlerde fırçalarla toplaç şeritleri arasınd/ş meydana gelen Kıvılcımlar fırçaların bozulmasına neden olur ve gerilimi daha fazla artırmak mümkün olmaz. Buna karşılık alternatörlerde akım doğrudan doğruya statorun uçlarından alınır. Elektrik akımının (enerjisinin) uzaklara iletilmesinde alternatörlerin verdiği alternatif akım kullanılır.Not: Alternatörlerin esası, anlatıldığı gibi olmakla beraber, daha başka yapıda olan alternatörler de vardır.Alternatörlerden çoğunda burada-kinin tersine olarak akımın meydana geldiği sarımlar (yani indükienmiş) yerlerinde dururlar. Elektromıknatıslar (yani indükleyen) dönerler. Alternatörün rotoru iki kutuplu bir elektromıknatıstır. Kutup sayısı genellikle daha fazla olur. Rotorun dönme ekseninde iki halka ve bunlara değen birer fırça bulunur. Bu fırçalar küçük bir dinamonun verdiği doğru akımla uyarılır. Stator ise akım makaralarından yapılmıştır. Her makaranın sarımı bir evvelkinin ters yönündedir. Alternatif akım indükleme suretiyle statorda meydana gelir ve uçlardan alınır. Alternatörlerde, dinamolara göre büyük gerilimler elde edilir. Elektrik enerjisinin uzaklara iletilmesinde alternatörlerin verdiği alternatif akım kullanılır.

-->
Şub1
ALTIN
Categories: A
0 Comments
ALTIN (Kim.)
Sembolü Au, atom ağırlığı 197,2, atom numarası 79, özgül ağırlığı 19.4 dür. Ergime noktası 1063°C, kaynama noktası 2800°C dir. Parlak sarı renkli, kolay işlenebilen bir metaldir. Tabiatta az bulunduğu için eskiden beri para ve süs eşyası olarak kullanılmıştır. Soy metallerdendir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Güney Afrika’da, Kanada’da, Meksika’da, Rusya’da, Avustralya’da genellikle sel ve ırmak sularının biriktirdiği deltalarda ince zerreler halinde serbest veya tellür ve gümüşle alaşımları halinde bulunur. Bileşiklerinde ( + 1), ( + 3) değerlidir. Kolay işlenerek tel ve levha haline getirilebilir. Isı ve elektriği iyi iletir. Havadaki oksijenden etkilenmediğinden bozulmaz, kararmaz.Altın suyu derişik HN03+ HCI ile yapılır.2 Aü+2HNO}+8HCH2HAuCI^+İNO + 4HtOKloorik asit HAu CL sıcakta 75°CAuCI3-r-HCI oriklorürAltın suyu (3HCI +HNO3) dışında hiç bir asit, baz altına etki mez.Saf altın 24 ayar kabul edilir. İçine gümüş, bakır katılır. Bu katılan-maddelerin oranına göre ayarı değişir.18-14-8 ayar altınlar vardır.18 ayar altında % 25 Cu veya Ag vardır.Altın tedavide kullanılmaz fakat radyoaktif izotopu ve ofisinal tuzların hazırlanmasında kullanılır.Kuyumcular altının ayarını asitlerde erimeyen sert bir silikat olan mihenk taşı yardımı ile anlarlar.

-->
Şub1
ALTI PARMAKLIK
Categories: A
0 Comments
ALTI PARMAKLIK (Biy)
İnsanların el yada ayaklarında doğuştan fazla olarak meydana gelen parmak yapısındaki anormal durumdur. İnsanlarda altı parmaklılık kalıtsal olup anne ve babadan çocuklara geçer. Bu gibi durumlarda normal olan altıncı bir parmak diğer beş parmağın yanında yer alır. Günümüzde plastik ameliyatlar yardımı ile bu anormal durum ortadan kaldırılmaktadır. Yalnız tedavinin hasta okul çağına gelmeden yapılması daha doğru olur.

-->
Şub1
ALTİMETRE
Categories: A
0 Comments
ALTİMETRE (Fiz.)Altimetreler uçaklarda yükseklik tayininde kullanılır. Hava içinde her 10.5 metre yükseldikçe barometre yüksekliği 1 milimetre düşer (Bk. Barometre). Daha yükseklerde, hem hava tabakası inceldiğinden, hem de havanın yoğunluğunun azalmasından dolayı barometre yüksekliğinin 1 milimetre düşmesi için 10.5 metreden daha fazla yükselmek gerekir. (Bk. Barometre)Bazı barometrelerde basınçlardan başka, bu basınçlara ait yükseklikler de daha evvel çeşitli metotlarla bulunarak işaretlenmiştir. Bunlarla iki yer arasındaki yükseklik farkı kolayca bulunabilir. Böyle bir alete altimetre denir.

-->
Şub1
ALÜMİNYUM
Categories: A
0 Comments
ALÜMİNYUM (Kim.)Yerkabuğunun % 7 sini yapar, fakat tabiatta serbest halde bulunmaz. Sembolü Al, değerliği +3 dür.Kütle numarası (atom ağırlığı) 27, atom numarası 13 dür. Elektron dizilişi 2.8.3 şeklindedir. Periyodik sistemin 3. periyot III A grubunda yer alır. Killi minerallerin bileşiminde bol miktarda alüminyum vardır. Bildiğimiz kil bir alüminyum bileşiğidir. Alüminyum elde edilmesinde en çok kullanılan mineral alüminyum oksit (BOKSİT) dir. Boksit AI2O3i.2H2O dur Boksitten temizlenerek elde edilen saf alüminyum oksidin özel elektrik fırınlarında eritilerek elektrolizi ile elde edilir.AljOj’un tabiatta bulunan kristal yapılı türüne korund denir. Korund içinde az miktarda NiO bulunursa ZÜMRÜT (yeşil), CiiOjbulunursa YAKUT (kırmızı) adını alır.Alüminyum beyaz, parlak ve hafif bir metaldir. Yoğunluğu 2,7 gr/cm3 dür. 658°’C de ergir. 2057°C de kaynar. Havada ancak yüzeysel olarak oksitlenir. Oksit tabakası gözenek bırakmadan metale iyi yapıştığından iç kısımları oksitlenmekten korur. Isı ve elektriği jyi iletir. İletkenliği bakırdan sonra gelir. Bileşikleri zehirli değildir. Bu özelliğindendolayı, bugün mutfak eşyalarının çoğu alüminyumdan yapılır. Ayrıca ko-iayhkia işlenerek tel ve levha haline gelebilir. Bu özelliğinden dolayı da elektrik telleri, besinlerin ambalajında, ilaç ve su şişesi kapaklarında, macun tüplerinde Kullanılır. Alüminyum asit ve bazlarda çabuk erir (Amfoter bir metaldir.)Bu nedenle alüminyum kapılar soda gibi OHT iyonu veren maddelerle yıkanmaz. Alüminyumun oksijene karşı ilgisi çok fazladır. Ağır metal oksitlerine etki eder, metalleri açığa çıkarır;Yüksek sıcaklık sağlayan alüminyum + metal oksit karışımına TERMİT KARIŞIM denir. Termit reaksiyondan kaynak işlerinde faydalanılır.
Krom, manganez, vanadyum, vvoifram gibi değerli metaller oksitlerinden termik reaksiyonu ile elde edilebilirler. Bu yönteme alüminotermi denir. Alüminotermi ile çelik raylar ergitilerek birbirine eklenir.Arı alüminyum dayanıksız olduğundan, teknikte daha çok ulaşımları önemlidir. Alüminyum içerisine bakır, magnezyum, nikel, çinko gibi metallerden bazılarının az miktarda katılması, alüminyumun dayanıklılığını çok artırır. Alüminyum alaşımları uçak, otomobil, otobüs, vagon, masa, sandalye, kap, çerçeve, kablo v.s. yapmakta çok kullanılır. Alüminyum alaşımları hafif metal endüstrisi çağını açmıştır.

-->
Şub1
ALVEOL
Categories: A
0 Comments
ALVEOL (Biy)Akciğerlerde bulunan hava keseciklerine denir. Alveoller tek katlı ince bir epitel tabakasından meydana gelirler. Akciğer atardamarları alveoller etrafında kılcal damar ağları meydana getirir ve gaz alış verişi alveollerdeolur.

-->
Şub1
ALYUVAR (ERİTROSİT)
Categories: A
0 Comments
ALYUVAR (ERİTROSİT) (Biy)Kanda bulunan kırmızı renkli hücrelerdir. Omurgalılarda hemoglobin denilen demirli bileşiği taşıyan kan hücreleridir. Memeli eritrositleri develer -hariç, yuvarlak, çekirdeksiz ve ortası hafifçe çukurdur. Eritrosit sayısı erkeklerde 1 mm3 kanda 5,4 mil yon, yine ergin kadınlarda da ortalama 4,8 milyon kadardır. Eritrositlerin ortasının çukur oluşu onun yüzeyini arttırır ve dolayısıyla gaz alış-verişi artar.Kanda bulunan eritrosit miktarı deniz seviyesinden yükseldikçe artar. Alvuyarlar sartmtrak renklidir. Bu renk hemoglobinden ileri gelir. Mikroskopta alyuvarların orta kısımlarının daha açık ve parlak olmasının nedeni de orta kısımda hemoglobinin az bulunmasıdır.Alyuvarların ödevi hemoglobin yardımı ile akciğerden dokulara oksijen ve dokulardanda akciğerlere karbondioksit taşımaktır. Alyuvarlar kemik iliğinde 5-7 günde meydana gelirler. Dolaşım sistemine geçtikten sonra ortalama iki ay yaşarlar. Yaşlananlar makropajlar tarafından parçalanırlar.

-->
Şub1
AMBULAK RALAYAK
Categories: A
0 Comments
AMBULAK RALAYAK (Biy)
Derisi dikenlilerde (Deniz yıldızı, deniz kestanesi) hayvanın hareketini sağlayan içeri çekilebilen vantuz-lu ayaklardır. Hareketin dışında dokunma, tutunma ve solunuma da yardımcı olurlar. Ambulakral ayakların •hepsi ince kanallar yardımı ile ambulakral kanala bağlıdır. Ayak harekete başlarken ampul şeklini almış üst kısmının içindeki su ayağa itilir. Ayak bu nedenle aşağı doğru uzanır. Ayak cidarının yeniden sıkışması ile su tekrar ampule dönmüş olur. Ayağın tabanındaki vantuzda iç basıncın düşmesi yüzünden lastik pompa gibi yere yapışır. Boyu kısalır vücutta o yöne doğru çekilir.

-->
Şub1
AMBULAKRAL KANAL SİSTEMİ
Categories: A
0 Comments
AMBULAKRAL KANAL SİSTEMİ (Biy)Derisi dikenlilerde (deniz yıldızı, deniz kestanesi) ağızın etrafında onu saran halka kanal ile buradan ayrılan beş radyer kanalın meydana getirdiği sistemdir. Bu kanal sistemi hayvanın hareketini sağlar. Halka kanala armut şeklindeki pol i keseleri de açılır. Radyer kanalların yanlarından ayrılan küçük kanalcıklar ambulakral ayakların içlerine girerler. Radyer kanalların uçları kapalı olur. Ambulak-ra! ayağı oSrmyanların radyer kanalları yoktur.

-->
Şub1
AMETALLER
Categories: A
0 Comments
AMETALLER (Kim)
Fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre elementler metaller ve ametaller olmak üzere iki sınıfa ayrılır. H (hidrojen), C (karbon), N (azot), O (oksijen), Si (silisyum), P (fosfor), S (kükürt), . F (fluor) C\ (klor), Br (brom), I (iyot) önemli ametallerdir.
AMETALLERİN ÖZELLİKLERİ-Katı, sıvı, gaz halinde bulunabilirler.—Parlak değildirler.—Kırılgandırlar.—Tel ve levha haline gelemezler, işlenemezler.—Karbonun grafit şekli hariç, iletken değildirler. Kükürdün elektriği iyi iletmemesinden faydalanarak yalıtkan olarak kullanılır.—Genellikle ergime sıcaklıkları düşüktür.—Yoğunlukları azdır. Örneğin karbonun ( = elmas) yoğunluğu 3,5, iyodun 4,9 gr/cm3dür.—Çarpıldığı zaman ses çıkarmazlar.—Hidroklorik asitle reaksiyon vermezler.—Metallerle birleşirken elektron alırlar,—(-) yüklü iyonlar meydana getirirler.—Elektrolizde anotta toplanırlar.

-->
Şub1
AMİLAZ
Categories: A
0 Comments
AMİLAZ (Biy)Karbonhidratların sindiriminde etkili olan bir enzimdir. Nişasta ve glikojeni parçalar, dekstrinler ve maltoz meydana gelir. Müsinler (salyanın içinde bulunan bir madde) amilazın etkisini azaltır. Sodyum klorür gibi tuzlarda, enzimin musinlere bağlanmasına engel olup, amilazın etkisini arttırırlar.Amilaz insanlarda özellikle tükrükte (pityalin), pankreas salgısında (amilopsin) ve az miktarda da kan ile idrar da bulunur. Tabiatta bira mayası, salyangozların tükrük bezlerinde, böcek bağırsaklarında, tüm omurgalıların pankreas salgılarında, kuşların salyasında amilaz bulunur. Kemiriciler, köpeklerde, bazı tonyalılarda ise bulunması şüphelidir.

-->
Şub1
AMİNO ASİTLER
Categories: A
0 Comments
AMİNO ASİTLER (Biy)
Proteinlerin yapı taşlarıdır. Azot, hidrojenden, oksijen ve karbondan meydana gelen 22 çeşit amino asit olduğu bilinir. Bunlar değişik şekillerde ve oranlarda bir araya gelerek sonsuz çeşitte protein meydana getirirler. Arjinin, alanin, valin, lösin, serin, lizin, triptofan, prolin bazı amino asitlerdir.

-->
Şub1
AMİP
Categories: A
0 Comments
AMİP (Biy)
Denizlerde, tatlı sularda veya nemli topraklarda yaşayan tek hücreli canlılardır. Genellikle serbest yaşarlar. Vücutları hareketsizken küremsi, hareket halinde ise sürekli değişir. Vücutlarından yalancı ayaklar çıkar. Hareketleri yalancı ayaklar yardımı ile olur.Amiplerin sitoplazmaları ektoplaz-ma (dış plazma) ve endoplazma (iç plazma) olarak ayrılır. Bir veya daha fazla çekirdek taşıyabilir. Vücutlarında ona şekil verebilecek iskeleti yoktur. Amipler yalancı ayakları yardımı ile katı yüzeylerde kayarak hareket ederler.Amiplerin bir kısmı kendileri tarafından salınan maddeler ile kabuk meydana getirirler, diğerlerinde ise ektoplazma çıplak kalır.Çoğalmaları genellikle ikiye bölünme ile olur. Tomurcuklanma da görülür. Tatlı sularda yaşayan kabuklu amiplerin çoğalması tomurcuklanma iledir.Amiplerin beslenmeleri heterotrof-tur. Avlarını yalancı ayaklarını uzatarak yakalar, vakuol içine alırlar ve orada sindirirler. Tipik zemin hayvanlarıdır. Serbest olanlarının dışında bir kısmı da parazit olarak insanlarda ya da çeşitli hayvanların barsaklarında (nadiren vücut boşluklarında) yaşarlar. Parazit olanlarda kontrakti! vakuol yoktur. Amipier bir hücrelilerin (Proto-zoa), kök bacaklılar (Rhizopoda) sınıfından olup, çıplak amipler (Gymna-möba) takımındandır.Hastalık yapan bazı önemli amipler Entamoea coii (insanların kalın barsağında kommensam yaşar, Entamoeba histolytica insanlarda amipli dizanteri yapar.

-->
Şub1
AMİPLİ DİZANTERİ
Categories: A
0 Comments
AMİPLİ DİZANTERİ (Biy)Entamoeba histolytica denilen amip tarafından insan barsağında meydana getirilen hastalıktır. Kistler ile bulaşır. Kistler ağız yolu ile alınır. İnce barsakta açılırlar, barsak boşluğu veya barsak duvarında çoğalırlar.Amipli dizanterinin meydana gelişinde ilk olarak E. histolytica kalın barsak epiteli hücreleri arasına yalancı ayakları yardımı ile girer ve saldığı enzimler ile barsak epitelini yaralar. Yaraların derinleşmesinden sonra üi-serler meydana gelir.Amiplerin barsak dışına kan yolu ile yayılması karaciğerlerde görülür. Karaciğerin büyümesine sebep oiur. Burada yaralar olur. Ayrıca bunların dışında amipli dizanteriye (barsak dışında) akciğer ve akciğer zarında (pleura) rastlanır.Hastalığın muayene maddesi dışkıdır. Akciğer ve karaciğer içinde röntgen muayenesi yapılır. Hastalık daha çok sıcak bölgelerde görülür. Nedeni temizlik kurallarına uyulmaması, ısı ve nemin sicak bölgelerde vücut direncini azaltmasıdır.

-->
Şub1
AMİTOZ BÖLÜNME
Categories: A
0 Comments
AMİTOZ BÖLÜNME (Biy)
Eşeysiz üreme şekillerinden birisidir. Aslında iğ ipliklerinin yardımı olmadan yapılan mitoz bölünmedir. Bu yüzden günümüzde GİZLİ MİTOZ (KRİPTO MİTOZ) denir.ilkel hücrelerin bölünme şeklidir. Hücre bölünme geçirdiği zaman önce çekirdek uzar ve ikiye ayrılır. Daha sonra da sitoplazma ve hücre zarı çekirdeğin boğumlandığı yerde uzar, incelir ve kopar. İki oğul hücre meydana gelir. Bu bölünmede kromozom sayısı sabit kalır.

-->
Şub1
AMPERE (AMPER)
Categories: A
0 Comments
AMPERE (AMPER) (Fiz)
Akım şiddeti birimi amperdir. Bir gümüş tuzu çözeltisinden saniyede 0.001118 gr. gümüş ayıran akımın şiddeti 1 amper (A) dir.Değişik çözeltilerden 1 saniye de 1 amper (A)’lik akım geçirilirse, değişik miktarlarda maddeler ayrışır. Örneğin, 1 amperlik akım şiddeti bir bakır tuzu’ çözeltisinden saniyede, 0.000329 gr.bakır ve nikel tuzu çözeltisinden saniyede 0.000304 gr. nikel ayırır.
Birim zamanda iletkenden geçen elektrik miktarına akım şiddeti denir. Not: Fizikte; tanımından formül yazılabileceği gibi, formülden de tanım yazılabilir. Yukarıda yapılan (kullanılan) yöntem formülden tanım çıkarmaktır. Şöyle: Formülün paydasında-ki birimden (veya değerden) başlanır, sonra pay söylenir en sonunda ise eşitlikteki değer söylenerek tanım yazılmış olur.1 amperin tanımını yapmak için bütün değerlerden 1 birim alınır:1 saniyede bir iletkenin kesitinden 1 kulonluk elektrik miktarı geçiren akımın şiddeti 1 amperdir.

-->
Şub1
AMPER SAAT
Categories: A
0 Comments
AMPER SAAT (Fiz)Akım şiddetini ölçmek için ampermetre denilen aletler kullanılır. (Bk. Ampermetre).Akümülâtörün kapasitesini (sığasını) belirlemek için kullanılan bir elektrik miktarı birimidir.Amperi i k akım vererek 1 saatte boşalan bir akümülâtörün sığası 1 am-per-saat’tir. (Bk . Akümülatör )

-->
Şub1
AMPERMETRE
Categories: A
0 Comments
AMPERMETRE (Fiz)
Amper cinsinden akım şiddetini ölçmekte kullanılan alet. Bir devredeki akımın şiddetini ölçmek için, devre bir noktasından kesilir, elde edilen uçlar ampermetrenin uçlarına bağlanır ve göstergenin sapmasından devredeki şiddet, amper olarak okunur. Ampermetre devreye seri bağlanır.

-->
Şub1
AMYANT
Categories: A
0 Comments
AMYANT (Kim)Kalsiyum magnezyum silikat bileşimindedir. Kolayca bükülen ve ateşe dayanıklı liflerden yapılmıştır. Isıyı geçirmez. Yüksek sıcaklığa dayanıklıdır. Teknikte sıcak yerlerde kullanılır. En önemli amyant talk ve Eskişehir (lüle) taşıdır.

-->
Şub1
ANABOLİZMA
Categories: A
0 Comments
ANABOLİZMA (Biy)Organizmanın dışarıdan aldığı yabancı yapıdaki maddeleri kimyasal değişikliğe uğratarak bunlardan organizmanın yapısını teşkil edecek olan maddelerin meydana gelmesi olayıdır. Özümleme olaylarının tümüne denir. Metabolizmanın yapıcı kısmıdır.

-->
Şub1
ANAEOROBİK SOLUNUM
Categories: A
0 Comments
ANAEOROBİK SOLUNUM (Biy)Organizmanın ihtiyacı olan oksijeni bir iç yanma (disimilasyon) olayı sonucunda sağlamasıdır. Ya da diğer bit deyişle serbest oksijensiz solunum, havasız solunum veya fermantasyon.Yüksek yapılı bitkiler ve bakteriler oksijen mevcut olmadığı zaman canlılıklarını uzun süre devam ettirebilmek için anaerobik solunum yaparlar. Bu tür solunumda glikoz ve diğer besin maddeleri özel enzimler yardımı ile parçalanır. Bu esnada bir miktar enerji ve CO’2 açığa çıkar. Anaerobik solunumda parçalanma ve ayrışmalar aerobik solunumda olduğu gibi son basamağa kadar devam etmez. Reaksiyon sonunda 2 ATP açığa çıkar.Maya mantarlarında oksijensiz solunum kullanılır. Fermantasyon denen bu durumda glikoz enzimler tarafından daha küçük moleküllere ayrılır.Olayın denklemi: __Ci Hta O8 + Enzi m-» 2C2 H’B OH+2CO2+ 2ATPKarbonhidratların bu tipte parçalanması mayalanma = fermantasyondur. Aynı şekilde proteinlerinde parçalanmasına kokuşma = pütrifikas-yon denilir.İnsan vücudunda da ve diğer bazı canlılarda da kaslarda her glikoz molekülü parçalanarak iki laktik asit molekülüne dönüşür. Olayın denklemi:GiH«;0«-> 2CsH6″Oa!+ 58.000 kaloridir. (Glikoz) (Laktikasit)Anaerobik solunum bazı mikro organizmalarda, embriyonik ve kanserli hücrelerde ayrıca yüksek bitkilerde de kullanılan aerobik solunumdan daha az önemli bir solunum çeşididir.

-->
Şub1
ANAFAZ SAFHASI
Categories: A
0 Comments
ANAFAZ SAFHASI (Bly)
Mitoz veya mayoz hücre bölünmelerinin bir safhasıdır. Bu safhada hücrede meydana gelen değişiklikler; kromatidler (insan bitki ya da hayvanların kalıtım özelliklerini taşıyan kromozomlarının eşlenmesi ile meydana gelirler) birbirlerinden ayrılarak biri hücrenin alt kutbuna diğe-ride hücrenin üst kutbuna doğru kutuplar arasında uzanan iğ iplikleri üzerine tutunarak çekilirler. Kromozomların kutuplara erişmesi ile ana-faz safhası sona erer.

-->
Şub1
ANALİZ
Categories: A
0 Comments
ANALİZ (Kim)
Fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre maddeleri tanır ve birbirinden ayırde-debiliriz. Fiziksel ve kimyasal metod-larla maddenin yapısını aydınlatabiliriz. Maddeleri tanıyıp birbirinden ayırt etmek ve yapılarını aydınlatmak için yapılan işlevlerin tümüne Analiz denir. Tuz ve şekeri tatlarına bakarak birbirinden ayırabiliriz. Demir, çinko, bakır, gümüş, altın gibi bazı metalleri renkleriyle ayırabiliriz. Bazı metaller alevlere renkler kazandırır. Örneğin, bakır tuzları yeşil renk, tuz çözeltisine batırılmış demir çubuk sarı renk, sodyum tuzları sarı, potasyum tuzları menekşe renk verir. Gözümüzün ayıramayacağı renkleri bulmak için spektroskop adı verilen bir alet kullanılır.Kimyasal tepkime sonucunda, kimyasal bir bileşik başka maddelere ayrışıyorsa, bu tepkimelere ayrışma (analiz) tepkimesi denir. Yani ayrışma, moleküllerin kendisini meydana getiren elementlerine, dolayısıyla atomlarına ayrılması olayıdır. Cisimlerin ayrışması için ısı, elektrik gibi bazı etkenlerden yararlanılır. Örneğin su bileşik bir maddedir. Oksijen ve hidrojenden yapılmıştır. Suyun analizi, oksijenin ve hidrojenin birbirinden ayrılması demektir. Ayrışma işi elektrik akimi ile yapıldığından elektrikle ayrışma anlamına elektroliz denir.

-->
Şub1
ANATOMİ
Categories: A
0 Comments
ANATOMİ (Biy)İnsan, hayvan ve bitkilerin yapılarını, dokularını, organlarının fonksiyonlarını, organlar ile dokuların bir biri ile ilişkilerini iceleyen bilim dalıdır. Açmak ve kesit almak sözcüklerinin birleşmesinden kaynaklanan Anatomi’nin birçok bölümü vardır. Anatomi en önemli doğa bilimi olan biyolojinin iki ana kolundan biridir.Anatomi ve bölümlerinin gelişmesi ile sanlıların yapıları incelenmiş günümüze kadar gelmiştir. Anatominin önemli bölümleri arasında canlıların yapılarını mukayeseli olarak inceleyen karşılaştırmalı anatomi, Bitki anatomisi, Genel anatomi, canlı yapısında hastalıklar sonucunda ortaya çıkan değişiklikleri inceleyen patolojik anatomiyi sayabiliriz.

-->
Şub1
ANİZOGAMİ (Farklı Üreme)
Categories: A
0 Comments
ANİZOGAMİ (Farklı Üreme) (Biy.)Şekil ve büyüklük bakımından farklı gametlerin birleşmesiyle olan eşeyli üreme çeşididir. Büyük olan dişi eşem hücresine MAKROGAMET, küçük olan erkek eşem hücresine ise MİKROGAMET adı verilir. Bunların ikisi de kamçılı, dolayısı ile hareketlidir Anizogamiye Algler ve mantarlar da rastlanır.

-->
Şub1
ANOD
Categories: A
0 Comments
ANOD (Kim)Pozitif elektrod (4-)Bir elektrolitten (sıvı iletken) akım geçirmek için, elektrolitin içine daldırılan levhalara veya çubuklara elektrod denir. Üretecin pozitif kutbuna bağlı olan elektrodaanod denir. (Bk elektroliz.)

-->
Şub1
ANSEFAL
Categories: A
0 Comments
ANSEFAL (Biy)Kafatasımızın içersinde muhafaza edilen BEYİN, BEYİNCİK ve OMURİLİK SOĞANI’na denir. Vücut ağırlığımızın 1/40′ını teşkil etmektedir.

-->
Şub1
ANTİBİYOTİK
Categories: A
0 Comments
ANTİBİYOTİK (Biy)
Mikroplar tarafından yapılan ve başka mikroplara zarar veren maddelerdir. Antibiyotikler, bakteriler ve mantarlar gibi mikropların üremeleri sırasında ortaya çıkan maddelerdir. Ve onların gelişip, çoğalmalarını durdururlar. Antibiyotikler bakteriler, mantarlardan başka alg, liken (alg + mantar bileşimi) ve bitki tohumlarından elde edilirler.

-->
Şub1
ANTİJEN (ANTİGEN)
Categories: A
0 Comments
ANTİJEN (ANTİGEN) (Biy)
Bir hayvan vücuduna verildiğinde ona karşı özel reaksiyon veren bir maddenin (antikor) meydana getirebilen yabancı maddedir.Antijenlerin etkisi ile antikorlar yapılır, hücresel bağışıklık ve dayanıklılık olayları sağlanır.Bir maddenin bir canlıda antijen etkisi gösterebilmesi için bağışıklık ile ilgili lenfoid dokularına yabancı olması gerekir. Canlı henüz döl yatağında iken kendi maddelerini bilir ve dışarıdan gelebilecek herhangi yabancı bir maddeden ayırd edebilir. Canlılarda veya tek bir hücresinde birçok antijenler bulunur. Bunlar arasında diğer canlı hücrelerle ortak olan veya yalnız o hücreye ait olan antijenlerde vardır. Bunlar türler arası, türe ait, tür içinde yalnız bazılarına ait, dokuya özel ya da canlının vücudunun maddesi olduğu halde o canlıda bunlara karşı antikor oluşumuna neden olabilen antijenlerdir.İnsanlarda ve bazı hayvanlarda A-B-0 sistemine ait farklı kan gruplarında antijenler alyuvarlarda bulunur.

-->
Şub1
ANTİSEPTİK
Categories: A
0 Comments
ANTİSEPTİK (Biy)Canlı vücudunda organizmanın içinde ya da vücut yüzeyinde mikropların çoğalmasını ve canlıya zarar vermesini önleyen maddelerdir. Mikrop öldürücü, çoğalmasını önleyici madde olarak da tanımlanabilir. Günümüzde en çok kullanılan antiseptik maddeler oksijenli su, tentürdiyot, potasyum permanganat, formaldir.

-->
Şub1
ANTİTOKSİN
Categories: A
0 Comments
ANTİTOKSİN (Biy)İnsan ve hayvanların vücudunda, vücuda giren mikropların çıkardığı zehirlere (toksinlere) karşı meydana getirilen maddelerdir. Antitoksinlere vücudumuzun panzehirleri de diyebiliriz. Yalnız her antitoksin kendini meydana getiren toksine karşıdır, diğer bir başkasına etki göstermez. Antitoksinler 60°C nin üzerindeki ısıya dayanıklıdırlar.

-->
Şub1
ANÜS
Categories: A
0 Comments
ANÜS (Biy)CanlıLrda sindirim kanalının dışarı açıldığı son kısma verilen addır.

-->
Şub1
AORT
Categories: A
0 Comments
AORT (Biy.)
Oksijen yüklü temiz kanı kalbin sol karıncığından alıp vücudun her yanına götürecek olan atar damarların başlangıcıdır. Aort, vücudumuzun en büyük atardamarı olup, kalbin sol karıncığından çıkar çıkmaz kalbi besleyen kroner atardamarı verir. Daha sonra hiç kol vermeden dördüncü göğüs omuruna kadar yukarı çıkar. Buradan AORT KEMERİ denen geniş bir yay çizdikten sonra göğüs boşluğunun arka kısmından aşağı doğru ilerler. Aort göğüs ve karın boşluğunu ayıran diyaframdaki deliğinden geçer ve karın boşluğuna iner. Buraya kadar olan kısmına GÖĞÜS AORTU denir.Karın boşluğundan aşağı doğru inen aort dördüncü bel omuru yakınında (buraya kadar olan kısmına da KARİN AORTU denir) ikisi büyük biri küçük olan üç kol verir. Büyük olanlar sağ ve sol ana kalça atardamarları, küçük ise orta sağrı atardamarı’dır.

-->
Şub1
APANDİS
Categories: A
0 Comments
APANDİS (APPENDİX-APPANDİCE) (Biy)
Körbarsağın 6-12 cm uzunluğunda; 3-8 mm çapındaki körelmiş solucansı son kısmıdır.

-->
Şub1
AREOMETRE
Categories: A
0 Comments
AREOMETRE (Fiz.)
Alt tarafındaki şişkin yere (dibe) cıva veya saçma doldurularak ağırlaştırılmış, üst kısmı çubuk şeklinde olan camdan yapılmış aletlere areometre adı verilir. Areometreler, kullanıldığı yerlere göre adlar alır, Bunlardan dansimetreler: Areometre yoğunlukları bilinen sıvılar içine konularak, her sıvı içinde durduğu yerde çubuk (areometrenin cam borusu) üzerine işaretler konulur. Bu işaretlerin üzerine her sıvının yoğunluğu yazılarak dansimetre elde edilir. Dansimetre arı (saf) suda 1 bölümüne kadar batar. Yoğunluğu daha büyük olan sıvılarda daha az oatar. Yoğunluk çizgileri (çubuk üzerinde) aşağıya (dibe) inildikçe büyür. Yoğunluğu Vden küçük olan sıvılarda ise daha çok batar. Bunun için yoğunluğu 1′den büyük ve 1′den küçük sıvılar için olmak üzere 2 türlü yapılır.Baume Derecesi: Bu areometre + 4°C derecedeki suda çubuğun ucuna yakın yere kadar batar. Burası çubuk üzerinde sıfır bölümü olarak işaretlenir. Aynı areometre ağırlıkça 15 kısmı mutfak tuzu ve 85 kısmı arı su olan tuzlu su içine konulur. Bu su içindeki seviye 15 derece bölümü olarak çubuk üzerinde işaretlenir. Sıfırile 15 sayıları arası 15 eşit parçaya DO-lünür. Böylece elde edilen areometreye Boume (Bome) derecesi denilir. Bu bölümler tuzlu sudaki tuz miktarını ve yoğunluğunu göstermez. Boume derecesi endüstride bazı sıvıların dozunu teşbite yarar. Boume derecesi en koyu sülfirik asit içinde 66 Boume’yi gösterir. Bu asidin Boume derecesi 66′dan aşağı olursa içine su karıştırılmış olur.ALKOL DERECESİ:(5 santimetreküp saf alkol+-95 santimetre küp su), (10 santimetreköp saf alkol+.90 cantimetreküp su), (15 santimetreküp saf alkol+65 santimetreküp . su), (20 santimetreküp saf alkol + 80 santimetreküp su) gibi toplam 100 santimetreküplük hacmi tamamlayan saf alkol ve su karışımları içine batırılan aerometrenin çubuğu üzerine aşağıdan yukarıya doğru 5, 10,15, 20, 25… 100 bölümleri işaretlenir böylece alkol dereceli aerometre yapılmış olur. Bu alet saf alkolde en üstte bulunan 100 bölümüne kadar batar. Buna 100 derecelik alkol denilmektedir. Alkole su karıştırıldıkça yoğunluk artar ve alkol derecesi düşer. Alkol derecesi düştükçe alet daha az batar. Bu alet sıfır dereceyi gösterirse (en az batarsa) bu sıvıda hiç alkol bulunmadığı anlaşılır.SÜT DERECESİAfşometre, su katılmamış saf sütte en aşağıda bulunan sıfır bölümüne kadar batar. İçinde su bulunan sütte yoğunluk azaldığından aerometre daha çok batar. Bu aletle bir süte su katılıp katılmadığı ve sütün kalitesi anlaşılır.Nicholson (Nikolson) Areometresi: Katı cisimlerin yoğunluğunun bulunmasında kullanılır.

-->
Şub1
ARI
Categories: A
0 Comments
ARI (Biy)
Böcekler sınıfının zar kanatlılar takımına girerler. Çiçektozları ve çiçeklerin bal özlerinden yaptıkları bal ile faydalı bir böcektir. Ayrıca balmumu da salgılarlar. Arıların vücudu tüylü olup kitin denen bir örtü ile örtülüdür. Başta görme, koklama, duyu organları ve ağız yer alır. Gözler petek göz şeklindedir. Ayrıca başın üst kısmında üç tanede basit göz bulunur. Başın ön kısmında ağız yer alır. Ağız organları çiğneyici, emip yalayıcı tiptedir. Balmumunu yoğurmaya yarayan yardımcı çeneler vardır.
Arıların göğüs kısmı üçtıalkadan meydana gelir. Her halkadan bir çift bacak ile ikinci ve üçüncü halkalardan da birer çift kanat çıkar. En arkadaki iki bacağın üzerinde çiçek tozlarının biriktirildiği polen sepeti bulunur. Abdomen (karın) bölümü ince bir boğum i le toraks (göğüs) tan ayrılmıştır.ön iki segmentten meydana gelir. İlk yedi halka görülür. Kalan beş halkada balmumu salan bezler olduğu için görülmez. Son abdomen segmentinde de zehir iğnesi vardır. Arılar zehirini bu iğne ile düşmanına akıtırlar. Ancak bu sırada iğneleri düşmanlarında kaldığından kendi vücutları da zedelenir ve birkaç gün sonra ölürler.Arıların çoğu soliter yaşar az bir kısmıda cemi yet meydana getirir. Soliter olanlarda dişinin odun veya toprağı kemirerek bıraktığı yumurtalar kuluçka odası denilen bu yerlerde saklanır. Bu odalara polen ve bal dol-durulur, her birine tek yumurta konup kapatılır. Daha sonra yumurtadan çıkan larvalar odacıkta buldukları besinler ile beslenirler.Topluluk kuran arı türlerinde dişi, erkek ve kısır işçiler bulunur. Kuluçka odalarını balmumu salarak ö rerler.Bu arılararasındaen önemli ve yararlı olanları bal arılarıdır. Düzenli bir cemiyet hayatları vardır. Çoğunluk işçidir. Kraliçe arı tektir. Birçok erkek arı vardır. Erkek arılar yalnız ilk baharda ortaya çıkarlar. İşçi arılar petek yapımı, peteğin temizliği ve yavruların bakımından sorumludurlar. Ayrıca bal ve polen toplama işini de yaparlar. Kraliçe arı yalnızca yumurtlar ve tek bir kez döllenir. Her bir bal peteğine tek tek yumurtaları bırakır. Çıkan larvalar işçi arılar’tarafından beslenir. Pupa safhası başlıyacağı zaman odaların ağızı mum ile örtülür, yumurtlanmadan üç hafta sonra kapak açılır. Kanatlı arılar dışarı çıkar. Arılarda solunum boru trakeleriile olur. Dolaşım sistemleri sırtta bulunan damar halindedir. Kan sıvısı renksiz, kan hücreleri ve renksizdir. Sinir sistemleri büyük bir beyin gangliyonunun ardında ipmerdiven şeklinde uzanır.Arıiarınsindirim sistemi ilginçtir. Dolaştığı çiçeklerden topladığı bal özünü arılar bal midesinde (kursak) biriktirir. Kursakta bazı kimyasal olaylar sonucu bal özü bal haline gelir.

-->
Şub12
ARI DÖL
Categories: A
0 Comments
Herhangi bir karakter bakımın­dan birbirine eş yani homozigot olan bir ferdin kendileşmesi ya da kendisi ile aynı genotipteki bir başka fert ile çaprazlanması ile ortaya çıkan döldür. Arı döl fertleri anne ve babaların ge­netik yapısına bağlı olarak ya baskın ya da çeki ni k genleri homozi got halde taşırlar. Örneğin kahverengi gözlü iki fert çaprazlanırsa; (Burada birbirinin aynı yani homozigot fertler olduğu unutulmamalıdır)

-->
Şub12
ARI KUŞU
Categories: A
0 Comments
ARI KUŞU (Biy)
Bu kuşların boyları bir hayli kü­çük olup oldukça güzel ve canlı renk­lere sahiptirler. Özellikle tropikal böl­gelerde yaşayan arı kuşları böcekler, yaban arıları ve çiçeklerin bal özlerini emerek yaşarlar. Gagalarıda besinleri alış şekline göre uzun ve emebilme kabiliyetindedir. Arı kuşları kanatla­rını çok hızlı çarpar bu nedenle onları sanki kanat çırpmadan hareket edi­yormuş gibi görebiliriz.

-->
Şub12
ARK LAMBASI (ELEKTRİK YAYI)
Categories: A
0 Comments
ARK LAMBASI (Fiz)(ELEKTRİK YAYI)Işık kaynağı olarak ark lambası (elektrik yayı) da kullanılır. Ark lâm­balarında iki kömür çubuk bulunur. Uçları sivri olan bu iki kömür çubuk arasından şiddetli bir akım geçirilir. Bunun içinde 40 volttan daha büyük bir gerilim (potansiyel farkı) uygulan­malıdır. Önce uçlar birbirine değdiri-lir. Akım geçince kömürlerin değme uçları (noktaları) kızar. Bundan sonra kömürlerin araları 1 cm kadar açılır­sa, uçlar arasında da bir elektrik arkı. (yayı) meydana gelir. Çubuklar doğ­ru veya alternatif akıma bağlanabilir.Doğru akıma bağlanmış olan bir elektrik yayının pozitif kömürünün ucunda sıcaklık 4000°C ye kadar çı­kar ve çubukların aralarında bir ışık­lı köprü meydana gelir. Pozitif kö­mür, negatif kömürden daha çok aşı­nır. Bunun için pozitif kömür kalın olarak yapılır.Ark lâmbalarının mum başına harcadıkları güç, 0,6 vvatt’la 0,2 watt arasında değişir. Kömürlerin içinde, ışık verici maddeler bulunan bazı elektrik yaylarının sarfiyatı, mum ba­şına 0,2 vvatt’a kadar düşer.Ark lâmbaları, yüksek şiddetli ışık kaynaklarının gerektiği yerlerde, ışıldaklarda, projeksiyon makinala-rında ve sinema makinalarında kulla­nılır.Endüstride, erime sıcaklıkları yüksek olan cisimleri eritmekte ve kaynakçılıkta elektrik yaylarından (ark lâmbalarından) faydalanılır.

-->
Şub12
ARPA (HORDEUM)
Categories: A
0 Comments
ARPA (Biy) (HORDEUM)Buğdaygillerden olup, taneleri ekmek, bira yapımında kullanılır. Ay­rıca hayvan yemi olarakta kullanılır.Arpa, tipik buğdaygillerin özel­liklerini gösterir, yaprakları yassı, çi­çekler basit başaklar halindedir. Ba­şak ekseni verimli ve verimsiz çiçek­lerin taşındığı başakcıklar ile kaplıdır.Başakcıkların üçü bir arada olup ba­şak eksenindeki diş denilen kısmın­dan çıkarlar. Meyvesi buğdaya ben­zer. Ilıman ve sıcak bölgelerde yeti­şen arpanın bilinen on iki türü vardır. Hordeum sativum Orta Asya kaynaklı olan ve bildiğimiz adi arpadır. Arpa tarımı diğer tahıllarda olduğu gibi ya­pılır.

-->
Şub12
ARŞİMED (ARCHİMEDES)
Categories: A
0 Comments
ARŞİMED (ARCHİMEDES) (Fiz)
İ.Ö. 287 yihnda Sicilya’nın Siraküza kentinde doğmuş ve 212 yılında ölmüş, eski devirlerin en büyük bilgi­ni. Matematik, Mekanik ve Fizikte önemli keşifleri vardır. Çemberin kendi çapına oranı olan i? (pi) sayısını binde bir yaklaşıklıkla hesaplamış, kaldıraç, çıkrık, vb. basit makinaları bulmuştur. “Bana bir destek verin, dünyayı yerinden oynatayım!” de­diği söylenmektedir.Siraküza kralı Hieron bir altın taç yaptırmıştı, fakat kuyumcunun hile yapmış olmasından şüpheleniyordu. Arşimed”den, tacı zedelenmeksizin som altın olup olmadığını saptaması­nı istedi. Arşimed bu problemi nasıl çözeceğini düşünürken, banyoda ko­lunun su tarafından yukarıya doğru itildiğini hissetti, ve birdenbire “Buldum, buldum!” diyerek, ha­mamdan sokağa fırladı.İ.Ö. 212 yılında Siraküza şehri Romalılarınhücumunauğrayınca, Ar­şimed şehrin savunmasına çok fayda­lı araçlar yaptı. Mancınıklarla düş­manlara taş, vb. ağır şeyleri çok uzak­lara atmayı başardı, ve çukur ayna­larla güneş ışığını gemilere yönelte­rek onları yakmağa çalıştı. Roma kralı Marcellus, Arşimecfın öldürülmesi için kesin emir verdiği halde, bir geometri problemini çözmekle meş­gul iken, azarladığı bir Roma askeri Arşimedi öldürdü.

-->
Şub12
ARŞİMED PRENSİBİ
Categories: A
0 Comments
ARŞİMED PRENSİBİ (Fiz) (ARCHİMEDES PRENSİBİ)
Hidrostatiğin temel prensiplerin­den biridir. Arşimed banyo yaparken vücudunun su içinde kalan kısmının hafiflediğini hissedip bu hafifleme miktarının nelere bağlı olduğunu araş­tırmıştır. Sonunda bulduğu kural, “Durgun bir akışkan içindeki cisim, akışkan tarafından yukarıya doğru iti­lir. Bu itme kuvveti cismin yerini de­ğiştirdiği akışkanın ağırlığı kadardır” şeklinde söylenebilir. Sıvı ve gazların kaldırma kuvveti olan bu kuvvetin se­bebi basınç farkıdır.Bir katı cisim, örneğin düzgün bir prizma sıvıya bırakılırsa, sıvıya doku­nan bütün yüzeylere, yüzeye dik basınç etki eder. Sıvı basıncı sıvı de­rinliği ile arttığı için bu basınç üstten alta doğru artar. Yanlarda eşit, zıt yön­lü olan basınç kuvvetleri birbirini den­geler. Sonuçta alttaki yüze etkileyen F2 basınç kuvveti ile üstteki yüze etki­leyen F, basınç kuvvetinin farkı, cis­min yukarı doğru itilmesine sebep olur. Bu kuvvet batan cismin hacmi ile sıvının özgül ağırlığının çarpımına eşittir. Taşan alışkanın itme merkezi­ne, düşey yukarı doğru uygulanan bu kuvvet “kaldırma kuvveti” veya “Arşi­med itmesi” olarak adlandırılır (FA)

-->
Şub12
Arşimed Terazisi
Categories: A
0 Comments
Arşimed terazisi kullanılarak pren­sibin doğruluğu gösterilebilir. Bir dolu silindirin dış hacmi bir boş silin­dirin iç hacmi kadardır. Terazi kefe­sine asılı bu silindirler havada iken, terazi dengededir. Dolu silindir, suya batırıldığında denge bozulur. Boş silindirin içi su ile doldurulunca denge yeniden kurulur. Demek kî kaldırma kuvveti batan dolu silindirin hacmi ka­dar su ağırlığına eşittir.Şekilde görüldüğü gibi, havada G = 90 cN (1 santinewton = 1 gr. kuvvet) gelen 60 cm3 hacimli halde suda 30 cN geliyor. Yani Fa= V. Fa=60 cN veya 60 gr/kuvvetlik bir kuvvetle kaldırılıyor.Batan hacim 40 cm3 iken kaldırma kuvveti 40 cN olduğu için dinamomet­re 50 cN'u gösteriyor.
Arşimed prensibi sıvılar için olduğu kadar gazlar için de geçerlidir. Cisim­lerin akışkanlar içindeki davranışları ağırlık ve kaldırma kuvveti karşılaştırı­larak incelenmelidir.Hacimleri eşit, yapıldıkları madde­ler farklı olan üç cisim sıvı içine bırakı­lıyor. Üçüne etkiyen kaldırma kuvvet­leri eşittir.Ağırlığı kaldırma kuvvetinden bü­yük olan birinci cisim sıvıya batar. (ph> Fa) ağırlığı kaldırma kuvvetine eşit oia’n ikinci cisim bırakıldığı yerde den­gede kalır [G2= Fa1]Ağırlığı kaldırma kuvvetinden küçük olan üçüncü cisim, sıvıda yu-. küçük olan üçüncü cisim, sıvıda yuka­rı doğru çıkar [G Yüzme şartından yararlanılarak öz­gül ağırlık ölçmeye yarayan areomet­reler yapılırHavanın da kaldırma kuvvetinin var­lığı ispatlanabilirBu kuvvetten faydalanarak balonlar kullanılır.Gemi ve denizahılann da Arşimed prensibine uygun yüzdükleri hepimiz­ce bilinmektedir.Archimedes deneyi: Sıvı içine batırılan bir cisim, yerini değiştirdiği -veya aldığı- sıvının (taşırdığı sıvının diye de söylenir) ağırlığına eşit bir kuvvetle aşağıdan yukarıya doğru itilir (kaldırılır).Laboratuvarlarda Archimedes pren­sibi deneysel yolla gerçeklenir. De­neysel gerçekleme Archimedes terazi­si olarak bilinen terazilerle yapılır.1. Şekil: Dolu silindir, boş silin­dirin altındaki kancaya takılır ve kısa kefenin altına asılır. Diğer uzun olan kefeye ise daralar koyarak (gramlar, miligramlar, demir tozları vb..) denge sağlanır.2. Şekil: Sıvı dolu bir kabı (genel­likle su dolu) dolu silindirin altına ge­tirip, dolu silindirin bu kabın içine ta­mamen batması sağlanır. Bu ^urumda denge bozulur. Nedeni ise, dolu silin­dir, kendi hacmi kadar bir suyun yerini almış ve yerini aldığı suyun ağırlığına eşit bir kuvvetle kaldırılmış ve hafifle­miştir.3. Şekil: Boş silindire tamamen su doldurduğumuzda tekrar denge sağlanmış olur. Buradan da, kaldırma kuvvetinin, dolu silindirin yerini değiş­tirdiği suyun ağırlığına eşit olduğu or­taya çıkar.

-->
Şub12
ARTEZYEN KUYULARI VE ADİ KUYULAR
Categories: A
0 Comments
Yağmur, kar, nehir, göl gibi çe­şitli suların yerin derinliklerine sü-zülmesiyle, su yatakları meydana ge­lir. Su yatakları, su geçirmeyen taba­kalar arasında bulunurlar.Bir kuyu kazılınca yeraltı suları bu çukurda birikirler. Kuyudaki su­yun seviyesi, kendini besleyen su yatağındaki en yüksek seviyeyi bulur.Eğer yatak seviyesi kuyunun ağzın­dan daha yüksekte ise, sular kuyudan taşarlar (Birleşik kaplardaki sıvıla­rın durumu ile ilgili Bk Birleşik kaplar)., Bu kuyunun ağzı kapatılarak boru takılacak olursa su daha fazla yükselebilir. Yüksek seviyedeki su yataklarıyla beslenen bu tipteki kuyu­lara artezi yen kuyuları denir. Artezi yen kuyuları sıvı basıncı esasına göre çalışırlar. Borudaki su­yun basıncı eşit olunca borudan su çı­kış sağlanamaz. Bunun için borunun yatak seviyesinden biraz aşağıda bulundurulması gerekir.

-->
Şub12
ASİT
Categories: A
0 Comments
ASİT (Kim)
Asitler hidrojenli bileşiklerdir. H- (hidrojen iyonu) (proton) veren bileşiklerdir şeklinde tanımlanır. Asitlerin bütün özellikleri bundan do­ğar. Çay şekeri (C^K^On) hidro­jenli bir bileşikolduğu halde hidrojen iyonu vermediği için asit özelliği gös­termez. BAZI ÖNEMLİ ASİTLERİ TANIYALIMLimon ve portakalın ekşiliği li­mon asidinden geNr. Sirkede asetik asit bulunur. Üzüm tartarik asitten dolayı ekşidir. Gazozun mayhoş lez­zetini karbonik asit verir. Karın­ca ısırmasının yakıcılığı formik asit­ten ileri gelir. Evlerde kullanılan li­mon tuzu, limon asidi, tartarik asit kristalleridir. Yine evlerde lavoba-ları, tuvaletleri temizlemede kullanı­lan tuz ruhu (tehlikelidir, dikkatli olu­nuz) hidroklorik asidin sulandırıl­mış şeklidir. Endüstride kullanılan başlıca asitler HCI (hidroklorik asit) H2SO4 (sülfürik asit), HNO3 (nitrikasit) dir. Sülfürik asit, endüstrinin en önemli asitlerindendir. Bir ülkenin endüstrileşme derecesi harcadığı sül­fürik asitle ölçülebilir.Saf sülfürik asit ağır ve kıvamlı bir sıvıdır. Su ile karışırken çok ısı çı­kar. Bu şülfrik asidin suya karşı bü­yük ilgisini gösterir. Bu nedenle saf veya derişik sülfürik asit şulandırılırken daima asit su üzerine akıtılır. Eğer su saf veya derişik asit üzerine akıtılırsa çıkan ısı buharlaşır. Su buharı ile birlikte sül­fürik asit dışarı çıkabilir. Bu tehlike­lidir. Sülfürik asit gübre, petrol ürün­lerinin arıtılmasında, kaplamacılıkta, patlayıcı maddeler, fotoğraf filmi, bo­yalar, ilaçlar, deterjanlar, yapay ip­lik ve plastiklerin yapılmasında, akümülatörlerde, tekstil endüstrisinde kullanılır.Kezzap adıyla bilinen nitrik asit (HNÛ3)” patlayıcı madde ilaç ye boya endüstrisinin temel maddesidir. Çok kuvvetli asittir. Seyreltik ■halde bile asitlerin bilinen özellikleri­ni gösterir. Bakır, nitrik asitle azotdi-oksit çıkışı ile birleşir. Nitrik asit ya­kıcı bir maddedir. Maddeleri yükselt-ger. Bu özelliği sıcak derişik sülfü­rik asit de gösterir. Bu asitlerin bakı­ra etkileri birer yükseltgehme ör­neğidir.

-->
Şub12
ASK
Categories: A
0 Comments
ASK (Biy)
Asklı mantarlar sınıfında görülen ve bu sınıfa adını veren özel üreme or­ganları, sporanglardır. Aşklar man­tar liflerinin uçlarında çoğunlukla fruktifikasyon denilen organlar için de bulunurlar.Mitozla bölünerek sayılarını

-->
Şub12
ASKARİS
Categories: A
0 Comments
ASKARİS (Biy)İnsan vehayvanların barsakların-da yaşayan, yuvarlak solucanlardan­dır. Erkeği ve dişisi ayrı olan bir iç parazittir. Sarımsı beyaz renkte ipliK-sidirler. Yumurtaları pislikle dağılır. İnsan ve hayvanların ince bar-saklarında yaşayıp hastalık yapan as-karislerin erkekleri 15-25, dişileride 20-40 cm boyundadır. Dişileri çok sa­yıda yumurta meydana getirir. (Bir günde 200.000 kadar)Askarisler silindir şeklinde iki ucu ince, kahverengi msi sarı renkte yada beyazımsıdır. Ağızında biri sırt ikisi karın tarafında yer alan dişler ta­şıyan üç dudak ve bunların tabanında da duygu papillaları bulunur. Ağız üçgen şeklinde ortadadır.Askarislerin yumurtaları kahve­rengi, oval ve bazen yuvarlak olabilir. Döllenmiş yumurtada renksiz olan ka­lın kabuğun dış kısmında yüzeyi gi­rintili çıkıntılı olan albümin bir kılıf vardır. Vücuttan çıkan yumurtalarda kabuk ile arasında bir boşluk bulu­nan, henüz bölünmemiş . yu­murta hücresi bulunur.TDayanıklı yu­murtalar bir yıl canlı kalabilirler.Eğer bölünmeden önce yumurtalar bırakılırsa konağın pisliğine karışarak dışarı atılır. Dışarı atılan bu yumurta­lar oksijen ile temas edince ve düşük ısıda toprak ya da su içinde gelişerek larvalara değişirler. Larvalar daya­nıklı kabukları olduğundan uzun süre yaşama kabiliyetlerini korurlar. Böy­le yumurtalar ağız yolu ile konağa geçtiklerinde midede serbest kalırlar. Çıkan larvalar oksijensiz yaslama­dıklarından mide cidarını delip kana karışırlar buradan karaciğer, ak­ciğer ve kapillerden ayrıla­rak bronşlara geçerler. Daha sonra trake ve yemek borusu yardımı ile ye­niden barsaklara dönerler. Bu daire­sel hareket sonunda larva kendi ken­dine anaerob yaşayacak hale gelmiş­tir. Sonunda barsakta yerleşe­rek ergin bir parazit meydana getirir­ler. Askarisler ergin halde insanlarda yerleştikleri yerlerde (safra kesesinde safrakesesi iltrhabı, karaciğerde ka­raciğer apsesi, apandiste çeşitli ilti-habi durumlara neden olur) çeşitli ra­hatsızlıklar yaparlarTedavisinde önce dışkının ince­lenmesi, akciğerlerde yerleştiğin­den şüphe ediliyorsa balgamın muayenesi yapılır. Daha sonra askarisin çeşidine göre gerekli ilaçlar verilir.

-->
Şub12
ASLAN
Categories: A
0 Comments
ASLAN (Biy)
Memeli hayvanların etoburlar grubundan yırtıcı bir hayvandır. Kuy­ruğu ile birlikte boyu üç metreye yak­laşır. Yerden yüksekliği bir metrs ağırlığı 250 kg kadardır.* Aslanlar bozrenkli, erkekleri uzun yeleli kuvvet ve cesaret timsali olarak gösterilen hayvanlardır. Dişi aslan erkeğinden daha ufak, yelesiz olur. Çiftleşmeden dört ay kadar son­ra 3-4 tane yavru doğurur. Yaklaşık dokuz ay sonra erginleşen yavrular­dan erkeklerinde 2. yıl sonunda bo­yun kısımlarında yele denilen tüyler çıkar. Aslanlar yedi yaşına geldikle­rinde tam olarak ergin hale gelirler.Aslanlar kükremeleri, çeviklikle­ri ilede bilinirler.

-->
Şub12
ASTİGMATİZM
Categories: A
0 Comments
Gözün ışığı kıran kısımlarındaki eğrilikten doğan göz kusurudur. As­tigmatta noktalar çizgi şeklinde görü­lür. Bazı hallerde ise nokta büyükçe bir benek veya belirgin olmıyan şekil­de görülür.Tedavisinde silindirik mercekler kullanılır.

-->
Şub12
AŞI
Categories: A
0 Comments
AŞI (Biy)Canlıları hastalıklara, mikroplara karşı korumak, bağışıklık kazandır­mak veya tedavii maksadı ile hazırla­nan sıvı maddelerdir. Aşılar, vücuda iğne veya ağız yolu ile verilen çoğun­lukla direnci kırılmış mikroplardır. Aşı­lar günümüzde yaygın olarak bir çok hastalık tedavisi ve onlardan korunul-ması için kullanılır. Ayrıca hasta dokuların özünden yapılan aşılar da vardır. Aşıların bir kısmı mikrop öl­dürücü bir kısmıda mikropların vücu-taçıkardığı zararlı maddeleri (Toksin­leri) giderici niteliktedir.

-->
Şub12
AŞILAMA
Categories: A
0 Comments
AŞILAMA (Biy)Bitkilerde, eşeysiz üreme çeşitle­rinden birisidir. Bitkinin gövdesinden alınan tomurcuklu bir kısım (çelik) başka bir bitkinin gövdesine aşılanır. Her iki bitkinin kambiyum dokularının birbirlerine değindiği kesiklerde, yeni bir yara dokusu gelişir ve bunun deği­şime uğramasıyla da yeni odun ve soymuk boruları teşekkül ederek, anaçla çelik birbirine kaynaşır. Hay­vanlarda da yapılmaktadır.

-->
Şub12
At
Categories: A
0 Comments
AT (Biy)
Atlar, atgillerden olup toynaklılar üst takımının tek parmak­lılar takımındandır. Atlar ince vücutlu oldukça çevik yapılı, hızlı koşabilen, uzun bacaklı zarif hayvanlardır.Atların başı vücudu gibi ince uzundur. Kafatasına göre yüz kısmı daha uzundur. Kısa olan kulakları ha­reketli ve oldukça hassastır. Başın he­men üzerinde yer alır. Gözleri büyük­tür. Burun delikleri iri, genişliyebi-len tiptedir. Ağzı yumuşak etli dudak­ları ile başlar. Yetişkin bir atın 40 di­şi vardır. Bunların 12’si kesici, 12’si küçük azı, 12’si büyük azı ve kalan 4′üde köpek dişleridir. Atlar otobur-dur.İskeletleri 57 çift ve 140′tane” tek kemikten yapılıdır. Özellikle ince uzun olan bacaklarının kemikleri ye eklemleri dikkati çeker. Atlar geliş­miş olan orta parmakları üzerinde yü­rürler. Vücudu kas yönünden hayli zengin olan atların hareketleri çok çe­viktir. Sindirim sistemlerinde ise; ufak bir mide dışında, bağırsaklar, yemek borusu insanlar gibidir. Ancak belirtil­diği gibi mide vücuda nazaran ufak ka­lır, ayrıca küçük dilleri de yoktur. Safra kesesi bulunmaz. Solunum akci­ğerler ile olur.Atların derilerinin renkleri onla­rın günümüzde de kullanılan isimler almasına neden olur. Parlak kısa tüy­leri vardır. Ayrıca sırtında uzun tüylü yeleleri ile vücudununarka kısmında uzun ve sert tüylü kuyruğu vardır.Dünyanın her yanında yaygın olan birçoktum vardır. Yalnız kutup­lar ve Orta Afrika’da yetişmezler (Or­ta Afrika’da Çe-çe sineklerinin bu­lunması nedeni ile)

-->
Şub12
ATAR DAMAR
Categories: A
0 Comments
ATAR DAMAR(Biy)Kalbten çıkan oksijen yüklü te­miz kanı vücuda taşıyan damarlardır. Atar damarların çeperleri güçlü ve esneme kabiliyetindedir. İç yüzlerini tek katlı epitel tabakası örter. Onun üzeri­ne boyuna ve halkavî düzende sıralan­mış, kas tabakaları yer al ir. Damarı en dıştan da bağ doku kılıfı sarar.Atar damarlar kan ve kanda eri­miş besinleri ve oksijeni vücudun tüm dokularına iletirler. Atardamarlar kalpden ayrıldıktan sonra birçok dal­lar verirler. Sayıları gittikçe artan ve in­celen kollar en sonunda kılcal kan da­marları halinde dokulara ulaşırlar.

-->
Şub12
ATKUYRUK­LULAR
Categories: A
0 Comments
ATKUYRUK­LULAR (Biy.)
Çiçeksiz bitkilerdendir. Kumlu top­raklarda, bataklık yerlerde, yol kenar­larında çok rastlanır. Toprak altı göv­desi (Rizom) hakiki kök ve toprak üstü sürgünlerini (gövde) verir. Yaprakları körelmiştir. Yaprak ödevini gövde gö­rür.

-->
Şub12
Ateş
Categories: A
0 Comments
Odun, kömür, gazyağı, benzin, havagazı, bütangazı gibi katı, sıvı ve gaz halindeki yanıcı maddelerin hava içinde bir kibrit yardımıyla ısı ve ışık çıkararak yandıklarını biliyoruz. Bu çeşit yanmalar ateş adını alır.İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana ateş ve alevler insanları çek­miş ve yönetmiş, bazen de zararlı ol­muştur.Ateşin insanlarca ilk kullanımı, bilinen tarihten çok daha önce olduğu halde, uygar toplumların oluşumunda ve ilerlemesinde önemli bir rolü oldu­ğu kesinleşmiştir. Yani ateş kontrol altına alındığı günden itibaren uygar­lık başlamıştır. Ateşin gücü ve önemi daima bilinmiştir. İlk insanlar aleve dinsel bir anlam vermişlerdir. Yıldı­rımlardan meydana gelen yangın ateşlerini bir tarafta söndürmeden saklarlardı. Çevrelerinde tapınaklar yaparlardı.İnsanlar, ateşi kurutulmuş bir tahta parçası üzerindeki bir delik içersine dikine sokulmuş ikinci bir tahta parçasını döndürmekle elde et­mişlerdir. Daha sonraları çakmak taş­larını birbirine çarparak çıkan kıvıl­cımlarla kavları tutuşturmuşlardır. Ortaçağda ateşin, toprak hava ve su ile birlikte maddenin dört temel öğe­sinden biri olduğu kabul edilirdi.Günümüzde bilim adamları bir alevin şiddetli bir kimyasal tepkiden başka bir şey olmadığını kabul et­mektedirler.Kibrit ateşi yanıcı maddelere ba­tırılmış kibrit çöpünün, eczalı kutuya şiddetle sürülmesinden elde edilmek­tedir. Sürtmeden meydana gelen ısı kibriti tutuşturur.
ATEŞ HAVASIZ YANAR MI?
Şekildeki gibi teletakılıküçükbir mumu cam silindir veya balon şişede yakalım. Balonun ağzını sıkıca kapa­talım. Bir müddet sonra mumun yan­ması yavaşlar, nihayet söner. Aynı deneyi yanan mum üzeri ne cam fanus kapatmak suretiylede yapabiliriz. Mum sönerken fanusu yavaşça kal­dırıp, tekrar indirelim, mum tekrar şiddetle yanmaya başlar. Şişeye dal­dırılan veya fanus altına konan mu­mun bir müddet sonra sönmesinin nedeni havada oksijen kalmamasın-dandır. Fanusu biraz kaldırdığımızda giren taze hava mumu tekrar alevlen­dirir. Buradan şu sonucu çıkarabili­riz. “Yanmanın devam edebilmesi için daima havaya ihtiyaç vardır” Kapakları açık olan sobanın iyi yan­ması, yeter derecede hava alabilme­sinden; iyi çekmeyen bacalarda so­baların tütmesi, iyi yanmaması hava­sızlıktan ileri gelir.
YANAN MADDELER HAVADAN NE ALIR, NE VERİR?
Hava yakıcı ye yakıcı olmayan gazlardan ibaret bir karışımdır. Mad­deler yanarken havada bulunan bu yakıcı gazla birleşirler.Bu yakıcı gaz OKSİJENDİR. Ör­neğin kömür (karbon) yandığı zaman oksijenle birleşerek karbon d i oksit yapar. Karbon dioksit kireç suyu ile çalkalandığı zaman kireç taşından ibaret bir bulanıklık meydana ge­tirir.Karbon + Oksijen—–^Karbon dioksitC + O2—–»CO2Karbondioksit+ Kireçsuyu—–»Kireçtaşı + Su I CO2 + Ca(OH)2—>CaCO3+H2O
Yanan bazı maddeler karbon dioksitten başka su buharı da meydana getirirler.
ATEŞ NASIL SÖNDÜRÜLÜR
Ateş denince yanan maddelerle yakan hava akımı aklımıza gelir. Şu halde ateşi söndürmek için:a- Yakacakların yanma sıcaklıkla­rını düşürmekb- Ateşin yanmasını sağlayan ha­va akımını kesmek gerekir..Yakacakların yanma sıcaklıkları­nı düşürmek için, üzeri ne su dökülür.Su ateşten aldığı ısı sayesinde buharlaşır. Sıcaklığı azalan ateş de söner. Hava akımını kesmek için üze­rine toprak, kum veya kilim gibi ci­simler atılır. Karbon dioksitli su ise ateşin hava ile bağlantısını keser.
ELBİSESİ TUTUŞMUŞ İNSANLAR NASIL KURTARILIR?
Atelye, laboratuvar, ev, fabrika gibi yerlerde birdenbire elbisesi tu­tuşan insanlar halı, kilim, battaniye gibi örtülere sarılmak suretiyle kur­tarılır. Böyle hallerde koşmak çok teh­likelidir.
BENZİN, YAĞ, PETROL (AKARYAKIT), ALKOL YANGINLARI NASIL SÖNDÜRÜLÜR?
Su en iyi yangın söndüren bir maddedir. Ancak benzin, yağ, alkol petrol gibi maddelerin yangınlarında kullanılmaz. Çünkü bu maddeler su­dan hafif sıvılardır. Derhal su üstüne çıkarak yanmağa devam ederler. Böy­lece ateşin genişlemesine neden olur­lar. Kalıcı ve kalın köpük vermesi için NaHCOj eriğine Saponin (köpürme özelliği elan maddeler) maddeleri veya deterjan eklenir. Asit yerine deri­şik Al2 (SO4>3 eriği konur. Bu eriyik dökülünce AI(OH)2 peltesi çöker ve COj çıkar, yanan madde üzerine ya­pışkan kalın ve kalıcı bir köpük fışkı­rır. Reaksiyon denklemiAlj (SO4) + 6NaHCO3-»2AI(OHV3 + 6COi + 3Na2SO4
ORMAN YANGINLARI NASIL SÖNDÜRÜLÜR?
Böyle yangınlarda iki esas göz önünde tutulur. 1-Yangını söndürmek 2-Ateşin yayılmasını önlemek..Orman yangınlardında su, top­rak, bomba gibi araçlar iyi sonuç ver-miyebilir. Bundan dolayı yangının ya­yılmasını önlemek gerekir. Bunun için bir kısım ağaçlar kesilir, bazen ateş önüne derin ve genişçe hendek­ler açılır.

-->
Şub12
Atmosfer
Categories: A
0 Comments
Atmosfer: Üstünde yaşadığımız yer küresinin (dünya) çevresi bir gaz taba­kası ile sarılmıştır. Bu gaz tabakasının hava adı verilmektedir. Biz, atmosferi basınç açısından ele alıp inceleyece­ğiz. Katmanların (tabakalara) ve at­mosfer olaylarının incelenmesi, coğ­rafya veya sosyal bilgiler konusunda yapılacaktır.Yerden yükseldikçe (Deniz seviye­sinden yukarılara doğru çıkıldıkça) bu gaz seyrekleşir. Nihayet çok yüksek­lerde biter.Bu gaz tabakasının yapmış olduğu basınca atmosfer basıncı veya kısaca atmosfer denir. Basınç ile ilgili işlemlerde atmosferi basınç birimi olarak kullanacağız.

-->
Şub12
AÇIK HAVA BASINCI
Categories: A
0 Comments
AÇIK HAVA BASINCI:Maddenin üç halinden biri Gaz’-dır. Gaz konusu incelenirken, içinde yaşadığımız yaşamımızı borçlu oldu­ğumuz hava bizi en çok etkileyen ve il­gilendiren gaz madde olmuştur. Hava­nın varlığını doğrudan anlayamayız. Ancak bazı deney ve olaylar sonucu varlığını anlayabilir, ispat edebilir ve ortaya çıkarabiliriz.ÖRNEK: Elimizi yüzümüze doğru sal­ladığımızda bir serinlik hissederiz. Sıcak bir havada serinlemek için yel­pazelendiğimiz zaman yüzümüze çar­pan hava vasıtasiyle serinleriz vb.. olaylar bize havanın varlığını gösterir. Yeryüzünü saran (etrafımızı) havayı açık hava diye tanırız ve bunun yaptığı basınca da açık hava basıncı deriz.Açık hava basıncı, havanın yüksek­liği ile değişir. Deniz seviyesinde en büyüktür. Yukarılara doğru çıkıldıkça azalır. Dağların tepelerine çıkıldıkça baş dönmelerine ve kulak uğultularına açık hava basıncının azalması neden olur.Açık hava basıncını çok basit bir örnekle şöyle açıklayabiliriz: Bir ha­mal, sırtına konulan yük ne kadar ağır olursa o derece zorlanır, yük ne kadar hafifletilirse, o derece rahatlar. Açık hava basıncını da buna benzetebiliriz. Şöyle ki: Deniz seviyesi açık hava basıncının en alt noktasıdır. Burada bulunan bir kimse bütün hava tabaka­sını üstünde tutar ve bunların ağırlığı altında kalır. Bulunduğu yerden yükseklere doğru çıktıkça üzerindeki hava tabakası azaldığından ağırlığı da azahr ve bu kimseye etki eden basınç da azalır.

-->

Hiç yorum yok: